Gözlerin gördüğü ve görmeye devam ettiği, kulakların duyduğu ve duymaya devam ettiği her şey, Aksa Tufanı olarak adlandırılan olayın ertesi sabahından itibaren Gazze Şeridi'nin kent ve köylerinde belirmeye başlayan trajik bir gerçeği gösteriyor. Söz konusu hadise, lavdan bombalar taşıyan alevlerden bir çığ gibi büyümeye başladı. Lavdan bombalar çocuk, kadın erkek silahsız sivillerin üstüne yağmaya başladı. Siviller şaşkın bir haldeydiler, bakışları dalgındı, ayakları başını bildiği ama sonunu bilmediği her yolda ilerlerken tökezliyordu. Yüzlerini kaybolma şaşkınlığının ateşi ve yitme korkusu kaplamıştı, tam olarak nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Zalim işgalcinin, kötü saldırganın Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine göç etmeleri yönündeki emrine itaat ederek evlerini terk ettikten sonra kaderin onları nereye götüreceğini bilmiyorlardı. Bütün bu acı gerçeklere rağmen Gazze “trajedisi”, büyük ihtimalle izleyicileri arasında dikkatli gözlere ve kulaklara sahip olanların, özellikle de ailelerinden uzakta onun sıcaklığında kavrulan gurbetçiler olsalar bile yine de onun bir parçası olanların dikkatini çeken “gerçeküstü” sahnelerden de yoksun değildi.
Ancak bu tuhaflığın, teorisyenliği ve analizciliği meslek edinmiş Filistinlileri ve Arapları, keza dünyanın doğusunda ve batısında çeşitli başkentlerde, mutlu bir güvenliğin kollarında yaşayan Filistinli ve Arap parti ve hareket liderlerini de pek ilgilendirmediği anlaşılıyor. Bunun örnekleri var mı? Evet var ve vereceğim örnek de onlardan biri. Gerçekçi ama aynı zamanda aşırı tuhaf gelen bir sahneyi tuhaf karşılamamı bazı insanların ne kadar tuhaf karşılayacağını önceden biliyorum. İşte detaylar; yer: Gazze şehrinin kalbi. Zaman: Geçtiğimiz Pazar. Hadise: Hamas ile İsrail arasında varılan ateşkes anlaşmasının ilk aşamasının yürürlüğe girmesi.
Hamas, Gazze'nin felç edici etkisinden ne zaman iyileşeceğini kimsenin bilmediği bir güçle Şerid’i vuran o büyük Tufan’ın rehineleri arasında yer alan 3 İsrailli kadını, İsrail cezaevlerindeki 90 Filistinlinin serbest bırakılması karşılığında serbest bırakıyor. Kassam Tugayı'na bağlı birkaç düzine unsurdan oluşan kuvvetler, üç rehinenin aracını çevrelemiş. Unsurlar askeri üniformalar giymiş ve etrafları da yeşil Hamas bayraklarıyla çevrili. Dikkatli bir gözlemciye, unsurların üniformaları çok temiz, ütülenmiş, üzerinde tek bir toz bile yok ve sanki daha önce hiç giyilmemiş gibi görünüyor. Bayraklar da sanki ilk kez dalgalanıyor. Aklıma bazılarının kötü niyetli olduğunu iddia edebileceği bir soru geliyor. Ama gazetecinin görevi soru sormak ve sonra da türlü suçlamalara katlanmaktır. Dolayısıyla soru şu: Bu sahne, Hamas'ın dünyadaki ilgililere, savaşçı rezervinin geniş, enerjik, formda ve temiz giyimli olduğu, onu denklem dışı bırakmanın zor olduğu mesajını mı veriyordu?
Bu, Hamas'ı kendi liderlerinden daha fazla destekleyen hiçbir zihin tarafından hoş karşılanmasa bile, haklı bir soruya verilebilecek olası cevaptır. Gazze ve halkının trajedisinde pek çok tuhaf sahne var, ancak güneydeki çadırlardan kuzeydeki evlerinin enkazına dönen kafilelerin görüntüleri, Gazze cehennemi gerçeğinden taşıdıkları her şeye rağmen “gerçeküstü” görüntülerden daha fazlası. Gazze savaşı gerçekten bitti mi? Kesinlikle ve kesinlikle hayır. Burada bunu tekrar tekrar reddetmemizin birden fazla nesnel nedeni var ve bunları belki gelecek çarşamba günkü yazıda ele alabiliriz.