Makalenin başlığı, özünde Şamlı olan sanatçı Halil el-Kabbani'nin, Mısır'a sığınmak zorunda kaldıktan sonra bestelediği, Şam’a ve bahçelerine olan özlemini dile getiren Halep kültür mirasından güzel bir şarkının girişidir. Bazıları Şam'ın Dımaşk olduğunu söylerler, bu yazıda kastedilen ise Büyük Şam, özellikle de Suriye ve Lübnan’dır. Şarkı, Suriye ve Lübnan'da birden fazla sanatçı tarafından seslendirildi ve bugün bile Araplar için bir coşku, Şam halkı için ise bir özlem kaynağı olmaya devam ediyor.
Bugün Suriye ve Lübnan yenilenmeye geri dönüyor ve her iki halk, Lübnanlılar ve Suriyeliler, yenilik yapma, başarma ve kazanma yeteneğine sahipler. Ancak başarı ve kazanma için iki önemli faktör gerekiyor; birincisi siyasi istikrar, ikincisi sosyal güvenlik. Bir Suriyeli veya Lübnanlı nerede kendini istikrarlı ve güvende hissederse, hangi işi yapmaya karar verirse versin, yenilikçi ve yaratıcı olacaktır. Hem Suriyeli hem de Lübnanlı, son yarım yüzyılda Körfez ülkelerinde son derece yaratıcı ve yenilikçi işler ortaya koydu. Avrupa, ABD, Avustralya ve bu iki unsurun mevcut olduğu dünyanın diğer şehirlerinde de yaratıcı ve yenilikçi olmayı başardı. Ama her iki ülke de siyasi despotluklar nedeniyle istikrar ve güvenlikten mahrum bırakıldıkları için bu iki unsur kayboldu.
Her iki halk için de zor bir zamanda, insanlar yaratıcılık ve girişimcilik ruhunu kaybettiler. Suriye'de gürültülü sloganlar benimseyen bir aile çetesinin yönetimi altında, Suriyeliler yoksullaştı. Bu yönetim yaratıcı ve yenilikçi insanları kovdu ve gençleri karanlık hücrelerde öldürdü. Yoksulluk, yolsuzluk ve haydutluk yayıldı, yalanlar ve aldatmacalar arttı. Allah'ın pek çok zenginlikler lütfettiği memleket, çorak bir toprak haline geldi, yurdu harabeye döndü, ruhlar sevgi ve merhametin bütün değerlerinden mahrum kaldı.
Lübnan'a gelince, halkına silahlı ideolojik bir örgüt dayatıldı. Halkı korkuttu, ekonomi bozuldu, insanlar kırıntılarla yaşamaya zorlandı. Yoksulluk ve mahrumiyet sayesinde bu örgüt, gençleri içeride, çevrede ve uzak ülkelerdeki savaşlar için askere alma imkânı buldu. Özgürlük geriledi, siyasi fırsatçılık arttı. Lübnanlılar ne kadar fakirleşirse, belli ajandaları uygulamak için yoksulların çocuklarını asker olarak kullanma imkânı o kadar artacağı temeline dayanarak, bölge ülkeleri amaçlarına ulaşmak için bu örgütü kullandılar.
Sonunda her iki proje de her iki ülkede de iflas etti ve İsrail'in Güney Lübnan'da geniş bir sınır şeridini işgal ettiğini gördük. Hizbullah liderleri Kudüs’te namaz kılmak bir yana, artık güneydeki şehir ve köylerde bile namaz kılamaz hale geldiler. Suriye'yi yönetenlerin aile şeklinde bir çete olduğunu gördük. Devletin parası onun parasıydı ve insanlar her an öldürülebilirlerdi. Ama kendileri için durum kötüleşince hepsi dünyanın en ücra köşelerine kaçtı. Yavaş yavaş ne kadar paranın çalındığı ne kadar can kaybı yaşandığı herkes tarafından görüldü.
Dönüşüm ve kurtuluş birçok faktörün etkisiyle gerçekleşti ve bunların en önemlisi toplumda ve ruhlarda yaşanan tahribattır. Burada Kabbani'nin şarkısının şu sözleri akla geliyor: “Uzun zamandır bekliyorum, ey güzel. Haydi gel artık.”
Peki, güzel gelecek mi? Güzel, ancak ülkelerine sadık erkek ve kadınların ciddi ve gerçek çalışmalarıyla, geçmişten, tüm sözcük dağarcığından ve anlatılarından kurtulmalarıyla gelecek. Çünkü kaybedenler kolay kolay vazgeçmezler. Bölgesel emeller ihtilafları körüklemekten geri kalmayacak ve hem Şam'da hem de Beyrut'ta inşa edilen her şeyi sabote etmeye çalışacaktır. Uzun zamandır yerleşik olan, öyle ki istisna olmaktan çıkıp neredeyse norm haline gelen “siyasi gürültü” ve “aşırılık” kültürünün etkisi de unutulmamalı.
Büyük Suriye'de (Suriye ve Lübnan) zorlu ve tehlikeli bir geçiş dönemi yaşanıyor ve buna engeller çıkarılacak, ülkeleri yıkan, birilerine para kazandıran eski güzel günlere geri dönülmesi için bilinçler ile oynanacaktır.
Umut edilen, yeni liderlerin bedeli ne olursa olsun geçmişle bağları koparmak, ön planda dalkavukluğun değil, açık olma ahlakının olduğu yeni bir gelecek inşa etmek temelinde, net ve cesur bir ajanda ile değişimin dizginlerini ele almalarıdır.
Lübnan halkı ve Suriyeli kardeşi, içi boş ideolojiler ve içi boş sloganlar çağından bıkmıştır. Yeni liderliklerin misyonu yeni bir farkındalık yaratmaktır ve her iki yerde, Beyrut'ta ve Şam'da, geniş bir kamuoyunun güvendiği bilinçli liderlikler bulunmaktadır. Lübnan ve Suriye anavatanlarının güvenliği ve emniyeti, Arap çevreleriyle uyumu, zorbalıklar, halklar için her ikisi de bir uyuşturucu olan her türlü uyuşturucu ve sloganlar ticaretini bırakma konusunda Arap çevreler de bu liderliklere güveniyor.
Son söz; hem Lübnan hem de Suriye'de şu anki aşama, “canavarı evcilleştirme” aşamasıdır ve bunun başarısı, evcilleştiricinin zekasına ve maharetine bağlıdır. Eğer zayıfsa, canavar insanları yemeye geri dönebilir!