Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Suriye’deki çatışmalar sadece Esed rejiminin kalıntılarına mal edilemez

Geçtiğimiz perşembe günü Suriye'nin sahil bölgelerinde gerçekleşen kanlı askeri eylemler sadece Esed rejiminin kalıntılarına mal edilemez. Katil Esed Şam'daki sarayda iken savaşmayanlar, şimdi Beşşar Moskova'da iken savaşmazlar.

Yaşananların içeride planlanmış bir ayrılıkçı eylem olduğu da söylenemez, çünkü sahil bölgesi sakinleri arasında bunun için gerçek anlamda bir kuluçka merkezi yok. Nitekim Esed ailesinin kalesi de dahil olmak üzere sahil bölgesi, rejimin devrilmesine ilk sevinenler arasındaydı.

Dolayısıyla ülkelere ve Hizbullah gibi gruplara bağlı çetelerin yürüttüğü harici bir eylem ile karşı karşıyayız. Bir ay önce bölgedeki bilgi sahibi kaynaklardan duyduğuma göre, istihbarat, Suriye'de sabotaj eylemleri gerçekleştirmek üzere koordinasyon toplantıları yapıldığını gözlemledi.

Bu toplantılar, rejimin kalıntıları, bölgesel bir devletin liderleri ve Hizbullah mensuplarının eşgüdümünde Suriye'ye komşu ülkelerde gerçekleşti. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın yaptığı ve İran ile Türkiye arasında medyada bir söz düellosuna yol açan açıklamaları da buna işaret ediyor.

Fidan, “Tahran, Irak ve Suriye'deki nüfuzunu sürdürebilmek için ağır bir bedel ödedi ve ödediği bedel, elde ettiği kazanımlardan çok daha büyük oldu” dedi ve “İran'ın bölgedeki vekillerine bağlı dış politikası büyük riskler taşıyor” diye ekledi.

Tahran'a “Ortadoğu bölgesinde domine etme politikasından vazgeçme” çağrısı yaptı. Tahran ise Fidan'ın açıklamalarına tepki gösterdi.Türkiye'yi “bölgedeki gelişmelerde gizli ve saklı Amerikan ve İsrail parmağı”na göz yummak ile suçlayarak Fidan'ın sözlerinin “büyük bir hata” olduğunu söyledi.

Türk Bakan hata mı yaptı? Kesinlikle hayır. Bölgedeki önemli bir diplomat bana Türkiye'nin “İran ve İsrail'in Suriye'yi hedef alma planının tehlikesini hissettiğini” ve bu yüzden Bakan Fidan’ın açıklamaları aracılığıyla zili çaldığını söyledi.

Öyleyse; Suriye’nin sahil bölgesinde yaşananlar aşağıdaki amaçlardan birini gerçekleştirmeye yönelik harici bir plandır. Birincisi, eğer plan başarılı olur ve sahil bölgesi askeri olarak tecrit edilirse, bu yeni Suriye'nin başarıyla parçalanması ve sahilin bir çatışma alanına dönüştürülmesi anlamına gelmektedir.

Amaç yeni Suriye'yi istikrarsızlaştırmak ve hedef almak, Hizbullah benzeri bir örgüt oluşturularak bir oldubittiyi dayatmaktır. Nitekim dar bir çevrede sahil bölgesinde Alevi bir Hizbullah kurulması niyetinden söz ediliyor.

İkinci amaç, eğer plan başarısız olursa, yeni Suriye’de azınlıkları koruma bahanesiyle yeni bir “mağduriyet” kampanyasına başvurmak, uluslararası toplumun müdahale etmesini talep etmek, ardından katil Esed iktidarından bu yana Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılması sürecini sekteye uğratmaktır.

Her iki husus da yeni Suriye sürecinin bozulması anlamına geliyor ve bu nedenle bugün Suriye'ye gerçek bir Arap desteği verilmesi gerekiyor. Şam'daki karar alıcıların da bu fırsatı kaçırmamak için dikkatli olmaları, devletin itibarını ve heybetini intikam ve misilleme yoluyla değil, sistemler ve yasalar yoluyla sağlamaları gerekiyor.

Bütün bunları gerçekleştirebilmek için Suriye'nin bugün sadece vasıflı kişilerden oluşan bir hükümete değil, reform ve istikrarın ivmesini artırmak için tüm alanlarda vasıflı kişilere sahip bir devlete, Arap desteğine ve Suriyelilerin bilge sabrına ihtiyacı var.