Faysal Muhammed Salih
Sudan eski Enformasyon Bakanı
TT

Sudan'da iki yıldır savaş var ve kimse başarılı olamadı

Mayıs 2023'te bu gazetede “Sudan Savaşı: En Çok Kim Kaybediyor?” başlıklı bir makale yazmıştım. Savaş iki yıldır devam ederken kendisine yönelik pozisyonum ve bakış açım değişmedi; bu bir kaybetme yarışıdır. Kayıpların boyutu değişebilir ama genel olarak kimse başarılı olamadı.

İnsani ve maddi kayıplara bakıldığında bunların sınırı yoktur. Sudan'ın her yerinden, her meslekten, her işten, asker veya sivil, binlerce Sudanlı genç savaşta hayatını kaybetti. Milyonlarca insan şehirlerini ve köylerini terk ederken, yüz binlercesi komşu ülkelere sığındı. Altyapı yani fabrikalar ve konutlar, yollar ve köprüler, havaalanları, elektrik ve su tesisleri, üniversiteler, okullar ve hastaneler tahrip oldu. Maddi zararın kesin bir tahmini olmamakla birlikte milyarlarca doları bulduğu kesin.

En büyük kayıp, ruhlarda yaşandı; insani değerler ve ahlak anlayışı yitirildi ve toplum akıl almaz derecede keskin bir biçimde bölündü. Çok korkunç görüntüler sunan bir savaşa tanık oluyoruz, öyle ki açık ve belirgin suçlar, katliamlar, ihlaller görmezden gelinip meşrulaştırılıyor, dahası kahramanlık ve zafer imgeleri olarak sunuluyorlar. Bu eylemler insani değerlere, insan doğasına ve uluslararası insancıl hukuka aykırı oldukları için değil, bunları yapan kişiler hangi tarafta ise ona göre kınanıyorlar. Bu konuda etnik, kabilesel ve coğrafi aidiyet temel alınıyor. Eğer Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Vad el-Nura, el-Tekina ve el-Cumuiye'de sivilleri öldürürse, taraftarları bunu savaşın doğasının bu olduğunu, daha önce Darfur'daki sivillerin de aynı muameleye maruz kaldığını veya sanki bir suçmuş gibi bu sivillerin kendilerini, ailelerini ve mallarını korumak için silahlandıklarını söyleyerek meşrulaştırıyorlar. Hava Kuvvetlerinin Darfur'daki köy ve pazar yerlerini bombalaması, bunların HDK için sosyal kuluçka makineleri olduğu iddiasıyla meşrulaştırılıyor. Ordunun geri aldığı bölgelerde siviller öldürülürken, bu kişilerin köyleri ve bölgeleri işgal edildiğinde HDK ile iş birliği yaptıkları gerekçesi öne sürülüyor ki, öldürülenler arasında yiyecek ve çay satıcıları da bulunuyor. En kötüsü ise gazetecilerin, politikacıların, yazarların bu suçların yaygınlaştırılmasına aracılık etmesi, hava saldırılarından geriye yanmış cesetler kaldığı için savaş pilotlarına “kebapçılar” demeleridir.

HDK geçtiğimiz hafta, ortak güçlerin bazı bölümlerinde konuşlandığı el-Faşir eteklerindeki mültecilerin yaşadığı Zemzem Kampına saldırdı. Her zamanki gibi asker-sivil, erkek-kadın-çocuk ayrımı yapmadı. Her taraftan yağan kurşunların hedefi haline geldiler. Geçici yerleşim yerlerini harabeye çeviren yangınların hedefi oldular. Tüm kurbanlar arasında genç bir bayan doktorun Hanadi el-Nur'un görüntüsü öne çıktı. Hanadi şehirden ayrılmayı reddetmiş ve şehrin sakinleriyle birlikte kalmış, hastalarını ve yaralarını tedavi etmiş, gerektiğinde bazen silah taşımıştı. Ölümü yürekleri dağladı, insanlar onun hakkında yazdı, yasını tuttu. Siyasi duruşu ne olursa olsun, kimileri kendisini bir direniş sembolü olarak gördü. Kimileri ise onu savaş kurbanı gençlerin bir modeli saydı. Bazıları da her şeyin üstünde siyasi duruşunu ön planda tuttular ve onu karşı tarafta olan ve dolayısıyla ölmeyi hak eden bir savaşçı olarak gördüler!

HDK uzun süredir Faşir'i kuşatma altında tutuyor. Şehir ve yakınındaki mülteci kampları, uluslararası kuruluşların felaket olarak nitelendirdiği insani koşullar yaşıyor. Orada kalan yüz binlerce sakin bir tarafta HDK, diğer tarafta ise şehir içinde konuşlanmış ordu birlikleri ile birlikte Darfurlu hareketlerin ortak kuvvetleri arasında sıkışmış durumda. Şehrin savaştan uzak kalma şansı vardı ancak bu şans, tarafsızlık döneminin ardından savaşa girdiğini açıklayan silahlı hareketler tarafından kaçırıldı. O günden bu yana şehirde tek bir sakin gün yaşanmadı.

İki yıl süren savaşta henüz kazanan çıkmadı; bilmeyerek ya da inadından dolayı herkes inkâr etse bile kaybetti. Savaş sahasında heba ettiğimiz insanlığımızı kaybettik; kabilesel ve bölgesel aidiyetlere göre sivillerin kanını dökmek ve namuslarını çiğnemek meşru görüldü. Genç bir savaşçının yaşlı birinin sakalını tutup onu aşağılamaya çalışması haklı görüldü. Erkekler, kadınlar ve çocuklar, tezahüratlar ve sloganlar ortasında sokakta ve alenen bir “işbirlikçinin” tasfiyesine tanıklık etmek için toplandılar. Ayrıca nefret, kabilesel ve bölgesel kışkırtma zehri her gün sosyal medya hesaplarında kusuluyor, pis kokuları herkese yayılıyor!

İki yıl süren savaşın ardından, birden fazla Neron, Hartum veya Faşir'de yıkıntı ve yıkım dağlarının tepesinde zafer şarkıları söylüyor. Arkasında ise ölüm ve kan şarkıları söyleyen baykuş ve karga sürüleri duruyor ve bunların arasında ne yazık ki politikacılar, yazarlar ve büyük aydınlar da var!