Cemal el-Keşki
TT

Arap Baharı krizleri ve yansımaları

Bölgenin on beş yıldır huzursuzluk ve krizler içinde yaşaması zor ve acımasız bir şey. Bunun bir yıldan diğerine varlığını yenilemesi bölge için daha da acı verici. Arap Baharı'nın yansımaları Arap haritalarında kalıcı bir yara bıraktı. Arap dünyasına baktığımızda, hâlâ Arap başkentlerinde ikamet eden kaos, çatışma ve istikrarsızlık görüntülerini keşfederiz. Tüm olayları incelediğimizde, bunların arkasında “Arap Baharı” adı verilen ve gelip aramıza yerleşen acımasız bir hayaletin yattığını görürüz. Bölge, gitmeyi reddeden bu şeytanın rehinesi haline geldi. Alevler her söndürüldüğünde, onları yeniden alevlendiriyor. Libya, 2011'de bir gün topraklarına yerleştiği ve o günden beri ikamet ettiği Arap ülkelerinden biri. Libya’da yaşamaya, tahribat ve çekişme yaratmaya, bir kaos kültürünü beslemeye devam ediyor. Ülkeyi birliğini ve hatta varlığını tehdit edebilecek bir iç savaşa sürüklemek istiyor.

Mayıs ortasında, Libya'nın başkenti Trablus, Abdulhamid Dibeybe hükümetine bağlı bir kuvvetin, olay yaşanana kadar hükümete bağlı başka bir kuvvet ile çatışmasıyla en tehlikeli olaylardan birine sahne oldu. Diğer kuvvet bir milis grubu olarak sınıflandırılmasına rağmen, 2011'den itibaren askeri bir kuvvete dönüşmüş, büyümüş, yükselmiş ve gelişmişti. Gerçekte ne olduğunu veya neden şimdi olduğunu bilmiyoruz. Libyalılar, yoğun nüfuslu bir bölgede fiziksel tasfiye ve gerçek mühimmat kullanımına varan bu nüfuz ve servet mücadelesi karşısında şaşkınlığa uğradılar. Bu da onları sokağa çıkmaya iten ilk kıvılcım oldu ve sadece Dibeybe hükümetinin devrilmesini değil, aynı zamanda 2011'deki Arap Baharı “şeytanı”nın ortaya çıkardığı tüm kurumların feshedilmesi noktasına varacak kadar taleplerinin çıtasını yükselttiler. Trablus'taki Şehitler Meydanı'nda attıkları sloganlardan birinde şöyle diyorlardı: “Ne doğu ne de batı; Libya tektir”. Eş zamanlı parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri talep ettiler. Bazıları, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerini düzenleyecek geçici bir hükümet kurulana kadar ülkeyi Yüksek Yargı Konseyi'nin yönetmesini istediler.

On beş yılın ardından, insanlar istikrar kavramına ve ulus-devlet çadırına geri dönüyorlar. Onu donatan ve vatanlarını yok etmekle görevlendiren güçlerin yararına, onları ve ülkelerini rehin alan “şeytanı” öldürmeye çalışıyorlar.

Bu sefer Libyalıların uluslararası kurumlara Libya halkının üzerinden ellerini çekme çağrısı yapmaları dikkatimi çekti. BM'nin, özel temsilcileriyle birlikte, birbirini takip eden Libya hükümetlerinin kuruluş sürecini yöneten ve denetleyen, “siyasi mutabakat” sloganı altında çatışan taraflar arasında arabuluculuk yapan kurum olduğu iyi biliniyor. Ancak birden fazla Libyalı tarafa göre gerçekte, bu siyasi mutabakatın sağlanmasını fiilen engelliyor. Libya'da yaşananlar, özellikle Akdeniz ve Kuzey Afrika, Sahel ve Sahra bölgelerine kadar uzanan Arap ulusal güvenliği için tehlikelidir. Hatta Afrika Boynuzu'nun güvenliği için bile tehlikeli dersek abartmış olmayız. Libya ulusal hafızasını kemiren en büyük tehlike ise Libya'nın parçalanması, bölgelere ve kabilelere göre bölünmesi korkusudur. Zira bu onu Libya devletinin etrafında pusu kurmuş güçler için bir hedef haline getirecektir.

Halkın hafızası her zaman gerçeklerin deposudur ve ulusal karakteri korur. Bu nedenle, Libya'nın halkların zenginlikleri üzerinde deneyler yapan diğer güçler için bir geçit olmasını istemiyorlar. Dahası halihazırda Libya’da yaşanan olaylar, önümüzdeki dönemlerde Libya’nın gidişatında büyük dönüşümler olacağını ortaya koyuyor. Libya halkının kaos treninden ayrılmanın yarından önce bugün gerekli ve kaçınılmaz bir mesele haline geldiğinin farkında olduğuna şüphe yok. Halk artık milislerin ve uluslararası terör örgütlerinin gölgesinde yaşamaya tahammül edemiyor. Artık Libya'yı Afrika'nın kalbine ulaşmanın anahtarı yapmayı amaçlayan ve bunun için pusu kurmuş bölgesel güçlerle ilişkileri normalleştirme lüksüne sahip değil. Şimdi, bölgesel düzeydeki ve Libya’daki son derece karmaşık denklemlerin ortasında, Libya devleti kendisine istikrar mührünü sunacak, doğu, batı, güney ve kuzey olmak üzere tüm bölgelerindeki insanlara haklarını geri kazandıracak ulusal bir mesaja acil ihtiyaç duyuyor. Bu, yıkım ve bölünme arayışında olanların önünü kesecektir. Bu mesaj, şeffaflık ve adalet ile BM'nin tam desteğini, bir tarafın aleyhine diğerinin tarafını tutmamayı içermeli. Arap Birliği ile Afrika Birliği de bunu yapmalıdır ki sahadaki aktif taraflar arasında Libya kartlarını düzenlemeye yardımcı olacak, iktidar, kişisel kazanç ve çıkar mücadelesinden tüm vatandaşlara ait bir devlet kurmak için anlaşmaya geçiş yapılmasını sağlayacak her türlü destek sunulabilsin. Bunlar olmadan, Libya depreminin sarsıntıları yakın ve uzak çevresine uzanacaktır.

Şu anki Libya anı, iktidar veya mali kazanç mücadelesinden daha büyüktür. Libya bir dönüm noktasındadır: ya ulusal olgunluğa geri dönecek ya da devletin varlığını ortadan kaldırabilecek bir iç savaş uçurumuna doğru kayacaktır. Bu devletin varlığı veya yokluğu arasındaki seçim Libyalıların kendilerine aittir. Tıpkı zalim oyununun acısını çekmeye devam eden diğer Arap ülkeleri gibi, Libya’ya yerleşen Arap Baharı şeytanının gitme zamanı gelmiştir.