İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, pazartesi günü, ABD Başkanı Donald Trump'ın ikinci döneminde üçüncü kez konuğu olacak. Trump'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes ve esir değişimi için bir anlaşmaya varma konusunda kesin ve kararlı niyetinden söz ediliyor.
Geçtiğimiz salı günü sosyal medya platformu Truth Social üzerinden açıklamalarda bulunan Trump, İsrail'in Gazze Şeridi'nde 60 günlük bir ateşkesi kabul ettiğini ve bazı esirlerin serbest bırakılacağını söyledi.
Trump'ın İsrail ile İran arasında ateşkes sağlamada açıkça başarılı olması, bir buçuk yıldan uzun süredir devam eden çatışmayı sona erdirmek için itici bir güç gibi görünüyor. Görünen o ki Beyaz Saray'ın efendisi, büyük çarlar dönemindeki Pax Romana’ya paralel çağdaş bir ‘Pax Americana’ ile adını Ortadoğu ve Arap Körfezi bölgesine barış getiren ‘Amerikan çarları’ arasına yazdırmak istiyor.
Sorulması gereken pek çok derin soru var ve bunların başında da şu geliyor: Netanyahu, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir gibi aşırı milliyetçi İsrail sağ bloğunun oylarının üstesinden gelebilecek mi?
Smotrich, İsrail için Hamas'la varılan ateşkes anlaşmasından daha büyük bir tehlike olmadığına inanıyor, Netanyahu'yu ‘katiller’ olarak adlandırdığı kişilerle diyaloğu kesmeye çağırıyor ve Netanyahu'yu Gazze Şeridi'nden geriye kalanları hem insan hem de taş olarak yok edecek keskin ve hızlı bir savaşa doğru itiyor.
Netanyahu gerçekten bu blokla anlaşmazlık içinde mi, yoksa bu sadece Trump'a yalvarmasını ve yeni anlaşmanın şartlarından kabul etmediklerini reddetmesini sağlayan bir rol paylaşımı mı?
Ortadoğu analisti ve eski ABD diplomatı Aaron David Miller'ın X platformu üzerinden yaptığı paylaşıma göre Netanyahu yeni bir geçici anlaşmayı kabul ederse, savaşı sona erdirmeyi taahhüt etmeyen bir dil kullanacağı neredeyse kesin.
Yazar ve dış politika analisti Daniel DePetris'e göre ise bugünkü temel engel geçen yılki ile tamamen aynı: İsrail'in savaşı kalıcı olarak sona erdirme konusundaki isteksizliği ve Hamas'ın daha azını kabul etmeyi reddetmesi.
Trump Hamas'a, Netanyahu'nun Gazze Şeridi'nde çatışmaları bir daha başlatmayacağına dair bağlayıcı garantiler verebilir mi?
Özellikle de İsrail'in İran'a karşı “tekrarlanan caydırıcılık” gibi geniş başlık altında stratejik bir plan yürütme niyetinde olduğu söylentileri ışığında, bu sorunun cevabı konusunda şüpheler var gibi görünüyor.
Bu noktada, Trump iki karşıt pozisyonu kırmanın bir yolunu bulmadığı sürece, Netanyahu'nun Washington ziyareti gerçek bir anlaşmayla sonuçlanmayacak ve başkanın Nobel Barış Ödülü yolunu geliştirmek için teatral bir olay olacak.
Bu da şu soruyu akla getiriyor: Trump, Netanyahu'nun ziyaretinden önce siyasi müttefiklerine yükü Filistinlilerin sırtına yıkmaları talimatını verdi mi?
Birkaç gün önce Beyaz Saray'ın eski doktoru Teksaslı Cumhuriyetçi Temsilci Ronny Jackson X platformunda şöyle bir paylaşımda bulundu: “Ya anlaşmayı kabul edin ya da sonuçlarına katlanın.”
Washington'da bazı çevrelerce, yakın geçmişte İranlılarla yaşananlara benzer bir sonuçtan bahsediliyor. O da ABD'nin askeri müdahalesi.
Özellikle Trump'ın seçim kampanyası sırasında ve ikinci döneminin başında çeşitli vesilelerle Hamas'ın tüm esirleri serbest bırakmaması halinde ağır bir bedel ödeyeceği sözü ışığında bu pek olası görünmüyor. Bu da Netanyahu'nun ziyaretinin nakavt yumruğundan önceki on birinci gong zili olmasını muhtemel kılıyor.
Ateşkes ve ardından savaşın tamamen sona erdirilmesi için üzerinde mutabık kalınmış zaman çizelgesine sahip net bir plan gerekiyor ki, bu da akan kanı durduracak hayali değil gerçek bir yol haritası olsun. Ancak gerçekler bize bu planın hazır görünmediğini söylüyor. Öyle ki, David Ignatius kalibresinde bir Amerikalı yazar Washington Post'ta şunları yazdı: “Başkanlar girişim başlattıkları için övgü almazlar; girişimlerini tamamladıklarında övülür ve büyüklükle ödüllendirilirler.”
Ön lobisi ne kadar parlak ve ışıltılı olursa olsun, yarı terk edilmiş bir gökdelende yaşanmaz. Benzer bir durum yaklaşan ziyarette Filistinliler için de geçerli.
Trump'ın Gazze Şeridi'nde savaşın ertesi günü için ortaya koyduğu fikirler -iyi niyetli olduğunu varsayarsak- şu ana kadar çok genel. Ancak iyimser olalım, özellikle de ziyaretin gerçekleştiği daha da heyecan verici bir değişken ışığında… Öyle ki Netanyahu, elitlerin ve halkın İsrail'e en az sempati duyduğu bir dönemde ABD'yi ziyaret ediyor... Ne olmuş yani?