Suriye, topraklarında yaşanan çatışmaları, isyanları, İsrail saldırganlığını ve bölgesel müdahaleleri hak etmiyor. Tüm bunlar, öncelikle Suriye'nin istikrarını, ikinci olarak bölgenin istikrarını etkileyecek ve 20. yüzyılın başında başlayan ve şu anda yaşadığımız krizle sonuçlanan Filistin davası krizine benzer kronik bir kriz yaratacaktır.
Suriye'nin etnik kökenler, kültürler, mezhepler ve fikirler açısından zengin olduğunu ve bunların hepsinin birer insani zenginlik kaynağı olduğunu, bu zenginliğin trajediye dönüştürülemeyeceğini biliyoruz.
Süveyda'da bir çatışma yaşandı ve Suriye'nin ulusal pusulası kayboldu. Her iki taraf, Cebel el-Dürzi sakinleri ile Arap kabileleri yüzlerce yıldır aynı topraklarda birlikte yaşamalarına rağmen, kurbanlar verdi. Dahası Cebel Dürzi, Suriye'nin tamamını işgalcilere ve sömürgeciliğe karşı her zaman savundu ve tarih, Sultan Paşa el-Atraş ile yüzyıllardır Arap kimliğinin ve kültürünün güçlü bir kalesi olan Arap kabilelerinin rolünün canlı bir tanığıdır. Suriye anavatanı ikisi arasındaki büyük birleştiricidir.
Peki, bu makul mü? Hem kan hem de vatan kardeşlerinin birbirlerine silah doğrultulması endişe verici ve tehlikelidir.
Her etnik kökenden ve mezhepten Suriyeliler, günümüz Suriyesi'ne sanki bir savaş ganimetiymiş gibi bakan uluslararası güçlerin olduğunu, bazıları onu kontrol etmeye çalışırken, bazılarının da açık bir iç savaşla kendisini parçalamak istediklerini anlamalılar.
Suriye ne tarihin kıyısında ne de coğrafyasında önemsiz bir ülke değil. Aksine, Ugarit ve Palmira medeniyetlerinden, 12 bin yıldır varlığını sürdüren dünyanın en eski şehri Şam'a kadar yaşayan kadim medeniyetlerin kalbinde yer aldı. Suriye, inançların, dinlerin ve fikirlerin oluşumunda her zaman var oldu ve küresel kültürlere açık bir kapı oldu.
Tarihin kayıtlarına bakan herkes, insanlığın tüm vicdanını şekillendiren dönüm noktaları üzerinde duracaktır. Biz de tarihin derinlerine dalmadan, tüm modern siyasi, kültürel ve sosyal hareketlerin 19. yüzyılın sonunda Arap Maşrık (Levant) bölgesinde ortaya çıktığını söyleyelim. Suriye'nin parmak izleri, 20. yüzyılın başında yükselen her Arap şehrine kazınmıştır.
Suriye'nin dünya çapındaki kültürel etkisine baktığımızda, farklı mezhep ve etnik kökenlere mensup şairler, yazarlar, romancılar ve iş insanları buluruz. Bunlar arasında Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar, İsmaililer, Kürtler, Sünniler, Ezidiler ve Süryaniler yer alır; farklı etnik köken ve dinlere sahip olmalarına rağmen hepsi tek bir milletin evlatlarıdır.
13 Temmuz 2025'te Süveyda'da yaşananlar, bu tek ve medeni ülkenin insanları arasında bir arada yaşama yönelik ağır bir sınavı ve işareti temsil ediyor.Tarihsel olarak, dünya genelinde, bölgesel ve ulusal düzeyde benzer anlaşmazlıkların yaşandığını kabul ediyorum, ancak bunlar kardeşler arasında silahlanmaya varan bir çatışma noktasına varmıyor. Nitekim Birleşmiş Milletler raporlarına göre, üç gün boyunca yüzlerce kişi hayatını kaybetti ve olayların yaşandığı bölgelerde zorla yerinden edilenlerin ve kaçanların sayısı binlere ulaştı. Buradaki en tehlikeli husus, İsrail'in Suriye-Suriye çatışmasını kullanarak, Suriye devletinin stratejik kurumlarına saldırarak, Suriye devletini mezhepsel ayrımlar temelinde parçalamak ve Güney Suriye'deki yayılmacı projesini tamamlamak amacıyla tüm kırmızı çizgileri aşmış olmasıdır. Amaç, Davut Ekonomik Koridoru ve Sufa 53 Askeri Koridoru gibi, İsrail'in hayallerinin ulaşabildiği yere kadar Suriye topraklarını parçalara ayıran koridorlar oluşturmak ve İsrail'in Tevrat haritalarına göre sınırlarına daha da yaklaşmaktır.
Suriye devleti, mezhep temelli bir bölünmeye izin vermeyeceğini belirterek, bu plana hak ettiği yanıtı verdi. ABD'nin İsrail saldırganlığını durdurmak için harekete geçtiği ve Arap ülkelerinin de İsrail'in kartları karıştırdığını, Suriye'yi sonuçları tüm bölgeyi etkileyecek varoluşsal bir krize sokmak istediğini fark ederek aceleci davrandığı bir sır değil. Dahası İsrail, tehlikeli planlarını uygulamak için zaman kazanmak adına yeni bir kronik sorun yaratmaya çalışıyor. Çeşitli, farklı ve kendine özgü Suriye durumu gibi hassas bir toplumsal yapıda deneycilik yapıyor.
Bu kanlı dalgalar ve Suriye halkına karşı planlanan gelecekteki huzursuzluklar ortasında bir soru öne çıkıyor: Suriye, Suriye devletinin ve ulusunun çöküşüne yol açabilecek bu zorlu sınavdan nasıl kurtarılabilir?
Bu noktada hakikaten Cumhurbaşkanı Sedat'ın “Lübnan'dan ellerinizi çekin” sözlerini hatırlıyor ve burada güvenle “Suriye'den ellerinizi çekin” diyorum. Arap bölgesi ve dünya için parçalanmış bir Suriye, tüm vatandaşları için bir ulus-devlet olan Suriye'den daha tehlikelidir. Bu nedenle hem içeride hem de dışarıda Suriye meselelerine dahil olan tüm taraflardan bilgelik, sağlam politikalar ve hızlı aksiyonlar gerektirdiğinden, bu zorlu sınavla başa çıkmak konusunda bir fırsat olduğunu düşünüyorum. İstikrarlı bir Suriye, tarihin canlılığının ve coğrafyanın gücünün bir göstergesidir. Onu ulusların oyununa kurban etmeyin.