Fayez Sara
TT

Bir Suriyelinin hikayesinin özeti

2025'in sonlarına doğru oğlum Visam'ın, Şam'da bir zamanlar “Ulusal Savunma Kuvvetleri” olarak adlandırılan güce ait bir kontrol noktasında kaçırılmasının 12. yıldönümü geçecek. Onu bu kontrol noktasında durdurdular ve sonrasında neler olduğunun ayrıntılarını bilmiyorduk. Ta ki mücrim Tuğgeneral Şefik Massa'nın komutasındaki 215 No'lu Askeri Güvenlik Şubesi'ne götürüldüğünü öğrenene kadar. İşte o zaman, bu kontrol noktasının Askeri Güvenlik ile bağlantılı olduğunu ve oradaki görevlilerin ve personelin, bu teşkilatın ve onu yöneten mücrimlerin suç aletleri olduğunu anladık.

Günler aile, annesi, kardeşleri, eşi, iki küçük çocuğu ve benim için geçmek bilmiyordu. En büyük oğlu Teym daha yeni konuşmaya başlamıştı ve Visam’ın nerede olduğuna dair soruları yüreğimize saplanan bıçaklar gibiydi. Onu soru sormaktan alıkoyacak bir cevabımız yoktu, kaygısını giderecek veya korkularımızı ve endişelerimizi daha da büyüten sorular sormasını engelleyecek bir yol yoktu. Bizi saran bu atmosferi biraz olsun hafifletmek, özellikle çocukların, annesinin ve eşinin üzerindeki yükü hafifletmek için elimizden geleni yaptık.

Askeri Güvenlik Şubesi'nde gözaltında tutulduğu haberini almamızın üzerinden iki hafta geçti. Bu süre zarfında, kendisine yakın bazı kişilerin (arkadaşlarının) güvenlik güçleriyle bağlantılı olduğunu, bazılarının, şube müdürü de dahil olmak üzere şubedeki memurlara para karşılığında serbest bırakılması tekliflerini ileterek onlarla dolaylı müzakerelere giriştiklerini öğrendik. İçlerinden biri, şubedeki memurlara vermek için karısının tüm altın takılarını ve parasını aldığını söyledi. Bu, diğerleriyle birlikte işlediği suçlardan biriydi.

Visam öldü. Haber, tutuklanmasından yaklaşık kırk gün sonra Şam'daki ailesinin evinin kapısını çalan bir askeri polis devriyesi tarafından verildi. Ailesinden ölümünü teyit eden belgeler ve nüfus cüzdanından ibaret olan eşyalarını almak için askeri polis şubesine gitmesi istendi. Katiller, telefonu da dahil olmak üzere yanında olan her şeyi çalmışlardı. O telefon ki iki çocuğu, eşi, ailesi ve arkadaşlarıyla en değerli anılarını içeriyordu. Ziyaret ettiği ve bildiği yerlerin, turistik yerlerin fotoğraflarını, sevdiklerinin, yakın arkadaşlarının ve tanıdıklarının telefon numaralarını, bazıları işle ilgili olan WhatsApp, Messenger ve Facebook mesajlarını, fotoğraflar, şarkılar, komik videolar ve oyunlar da dahil olmak üzere, onun yaşındaki ve benzer ilgi alanlarına sahip gençlerin telefonlarında sıklıkla bulunan şeyleri içeriyordu.

Sadece Samsung telefonundaki anıları ve hatıraları çalmamışlardı; tüm hırsızlar gibi, kendisi, eşi ve iki küçük çocuğunu geçindirmek için kullandığı cüzi birikimlerini de çalmışlardı. Bize cenazeyi vermeyi, hatta bize nerede olduğunu söylemeyi bile reddettiler. Bu, ancak suçu inkar etmek olarak yorumlanabilecek anlamsız, aynı zamanda bu suç ve uzantıları içinde daha iğrenç suçları örtbas eden bir eylemdi. Bu iğrenç suçlardan biri de bizden bir tür intikam almaları, ailesinin, sevdiklerinin ve arkadaşlarının kalplerini dağlamalarıydı.

Yıllar içinde, Visam'ın tutuklanması ve Ulusal Savunma Kuvvetleri ile Askeri Güvenlik Şubesi çeteleri tarafından kendisine yapılan işkenceler hakkında bazı ayrıntılar öğrendik. Artık dayanamadığı için işkence altında ruhu bedenini terk etmişti. Bunlar, Esed rejiminin devrilmesinden sonra tutuklanan şube memurlarının anlattığı ve bilenlerin “rejimin en kötü şöhretli gözaltı merkezlerinden biri” ve “Suriye'deki soykırımın bir ini” olarak tanımladığı şubenin zindanlarından sağ kurtulanların hatırladığı bazı ayrıntılardı. Mevcut verilere göre, şubede yaklaşık 7 bin 500 tutuklu bulunuyordu ve subaylar da dahil olmak üzere personeli yaklaşık 4 bindi ve hepsi öldürme ve tutuklama konusunda eğitimliydi. Suriye İnsan Hakları Ağı, 2011 ile 2024 yılları arasında bu gözaltı merkezlerinde 3 bin 532'den fazla kişinin öldüğünü belgeledi.

Bir Suriyeli olarak Visam'ın hikâyesi, henüz anlatılmamış ve hatta bazılarını bilmediğimiz başka hikâyelerin bir özeti. Bu hikâye sadece Visam'ın değil; özellikle Esed rejiminin istihbarat servislerinin zindanlarında, askeri birliklerinin kışlalarında, Şebbiha ve milis gruplarına ait merkezlerde katledilen ve işkence gören on binlerce Suriyelinin, özellikle de gençlerin hikâyesi. Bu suçlarla ilgili tüm gerçekleri ortaya çıkarmak, yalnızca mağdurlara adalet sağlamak ve ailelerinin yaralarını ve acılarını sarmak için değil (ki bunların her ikisi de gerekli ve zorunludur), aynı zamanda tüm Suriyelilerin insani, etik, politik ve sosyal zorunluluklar doğrultusunda tamamlamaya çalıştığı bir süreç olan geçiş dönemi adaleti çerçevesinde bu dosyayı kapatmak için de elzem hale geldi.