Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Irak ve kontrolsüz sistematik yağma

Her yıl çok sayıda uzman uluslararası kuruluş, yetkililerin hiçbir denetimi ve bilgisi olmadan genel bütçelerden astronomik rakamları sahte projelere ve adaletsiz sözleşmelere saçıp savuruyor. Bunun sonucunda bütçenin bir bölümünü İsviçre bankalarındaki hesaplara yönlendirdikleri yâda lüks konutlar satın aldıkları onlarca ülkede, hazinedeki yangını söndürmek için alarm zilini çalmaktadırlar.
Örneğin 2003 yılı sonrası Irak, yaşanabilecek yolsuzlukların zirvesini oluşturmuş ve caydırıcı hiçbir önlemin engellemediği -ki zaten caydırıcı bir önlem yok- sistematik bir yağmanın açık ve net bir örneği haline gelmiştir. O kara günden bugüne Irak, Uluslararası Şeffaflık Örgütü, Economist dergisinin periyodik raporu, Interpol, BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi, Arap Yolsuzlukla Mücadele Örgütü gibi güvenilirliği, algıları, göstergeleri ve gözlemleri olan uluslararası kuruluşların tanıklığı ile dünyadaki yolsuzluk sıralamasında en başta gelmektedir.
Peki, Irak halkının acısını çektiği ve mustarip olduğu bu yolsuzlukla mücadele etmek bağlamında neler gerçekleştirildi? Irak’ı örnek veriyorum çünkü kendisi antik aydınlanma çağlarında insanlığın ilk medeniyetlerinden biri olan Babil’de Kral Hammurabi’nin çıkardığı yolsuzluk, rüşvet ve kamu malını çalmaya karşı caydırıcı kanunlar ile bütün dünyaya örnek olurken, bugün yolsuzluğun açık bir sembolüne dönüşmüştür. Geçen yıl kargaşanın yaşandığı bir Afrika ülkesinde başbakan, halkının karşısına çıkarak ona şu soruyu sormuştu, ”Ülkenizin Irak gibi olmasını mı istiyorsunuz?”
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün bu yılın başında yayımlanan son raporu, birçok ülkede yolsuzlukla mücadele çabalarının engellere takıldığını ortaya koydu. Bu, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yöneticisi Patricia Moreira’yı, birçok devleti içeriden çürüten yolsuzluğun sonunda boş bir halkanın oluşmasına yol açtığını ve bu halkanın popüler rejimlerin ardından bugün şeffaf demokratik rejimleri de yutmaya başladığını itiraf etmeye itmiştir.
Rapora göre dünyanın yolsuzluğu en yüksek ülkesi (180) Somali’dir. Onu Suriye (178), Yemen (176), Libya (170), Irak (168) ve Lübnan (138) takip etmektedir.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün yıllık yolsuzluk endeksi ile ilgili raporunu okuduğunda insan en çok da ABD’nin dünyanın en az yolsuzluğun yapıldığı 20 ülke listesinden çıkarılmasına şaşırmaktadır. Bu durum, ABD’de olduğu gibi özgürlük yâda Hindistan’da olduğu gibi demokratik kriterler ile çerçevelenmiş politik kuralların egemen olsa veya Çin ve İran’da olduğu gibi resmi açıklamaların yolsuzlukların “demirden bir yumrukla cezalandırıldığını” gizlemediği ve idama varacak kadar ağır cezalar verilse de herhangi bir ülkede yolsuzluğun yaşanabileceği anlamına gelmektedir.
Aynı şekilde bu durum, Irak, Somali, Yemen ve Suriye gibi aslında dürüst olmayan dürüstlük komisyonlarının olduğu ülkelerde de yolsuzluğun egemen olacağı anlamına da gelmemektedir. Ancak “sorunlu” Arap ülkeleri arasında bu yolsuzlukla mücadeledeki uluslararası çabalara en çok uyum gösteren ülke ise Tunus’tur.
Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün periyodik raporları araştırma ve ölçümlerinde hükümet yâda diğer adıyla kamu sektörüne odaklanmaktadır. Bu durumda Irak tecrübesi sadece hükümet olarak değil sosyal, kültürel ve denetim olarak yolsuzluğun yaygınlaşmasına iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bu yolsuzluk; cumhurbaşkanlarını, bakanları, milletvekillerini, yargıyı, orduyu, güvenlik güçlerini ve (ülkenin güvenlik sisteminin bir parçası sayılmalarının ardından) milis güçlerini kapsamaktadır.
Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi geçen ay, Yolsuzlukla Mücadele Yüksek Kurulu’nun kurulması kararını onayladı. Bu kurul içerisinde, dürüstlük komisyonları, mali denetim bürosu, kamu denetçileri ofisi, savcılık ve devlet içerisindeki birkaç üst düzey yetkili yer alıyor. Bu karar alınırken diğer yandan af yasaları çıkartıp yolsuzlukların cezalandırılmasını engelleyerek ve çalınan malları geri almaya çalışmayarak esasında yolsuzluğu “yasallaştırmakla” suçlanan meclis de denetim görevini üstlenecek.
Hâlihazırda Irak’ta genel durum çok karanlıktır ve ülkede herhangi bir şeffaflık yâda dürüstlük işareti görülmemektedir. Bu miras Nuri el-Maliki’nin 2008 yılında başbakan olması ile başlayan Haydar İbadi ve Adil Abdulmehdi’ye kadar artarak giden bir mirastır. Meclisin kendisi bile dediğimiz gibi apaçık bir şekilde yolsuzlukla, esnek yasalar çıkarmak ve Irak dışında yaşayan mezhepçi üyelere ve gruplara yılda milyarlarca dolarlık yasadışı imtiyazlar vermekle suçlanmaktadır.
Eski Irak rejiminin devrilmesinin ardından yönetime gelen başbakanlar arasında en kötüsü Maliki’dir. Bağımsız taraflar başbakanlık yaptığı dönemlerde yaşanan yolsuzluğun 300 milyar dolardan fazla bir rakama ulaştığını tahmin etmektedir. Bu para; petrol kaçakçılığı, sahte proje ve sözleşmeler, kişisel çıkarlar, gerçekte olmayan hayali memurluklar gibi boş yere harcanmıştır.
Bu yolsuzluklar ile ilgili anlatılan bazı hikâyeler bilim kurgu türünden olacak kadar inanılmazdır. Anlatılanlara göre Maliki hükümeti, 2013 yılında İsviçreli bir şirket ile Irak’ın güneyindeki Meysan şehrinde günde 150 bin varil üretim kapasitesine sahip bir petrol rafinerisi inşa etmek ve işletmek için 6 milyar 500 milyon dolar değerinde bir sözleşme imzalamış. Daha sonra bu şirketin 2008 yılında İsviçre’de 100 bin Fransız Frangı sermaye ile tescil edilmiş ve gerçekte var olmayan sahte bir adrese sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca geçmişte petrol ya da rafineri alanında hiçbir faaliyette bulunmadığı ve bu kadar büyük maliyette bir petrol rafinerisi projesini hayata geçirmeye uygun olmadığı da ortaya çıkmıştır.
Felaketin asıl büyüğü ise bu şirketin sözleşme değerinin yarısını yâda daha fazlasını önceden almış ve ortadan kaybolmuş olmasıdır. Elbette yukarıda saydığımız denetleyici kurumların hiçbiri şu soruları sormamışlardır, sözleşme imzalanmadan önce Irak Petrol Bakanlığı yetkilileri neredeydi? Bu (gizli) ihaleyi küçük bir sermayeye sahip, deneyimsiz, ne adresi ne de güvencesi olmayan bir şirket nasıl kazandı? Sözleşme imzalandığında İsviçre’deki Irak Büyükelçiliği neredeydi? Bunun da ötesinde suçlananların tamamının adresi yâda ikamet yerleri bilinmemektedir.
Bu dolandırıcılık ve hilekârlık; petrol, elektrik, ticaret, içişleri ve savunma bakanlıkları ile Merkez Bankası’nda defalarca tekrarlanıp durmuştur. Bu yolsuzluklar, uluslararası siber güvenlik sisteminin çabalarından çok daha karmaşık bir bilim kurgunun ürünüdür.
Eski bir Iraklı kadın milletvekiline göre 1920 yılından 2003’e kadarki dönemde Irak’ın 220 milyar dolara ulaşan bütçeleri devletin inşasına harcanırken 862 milyar dolara ulaşığı 2003’den 2018’e kadar ki dönemde ise yıkılması için harcanmıştır.
Yolsuzluk oranlarının yüksek olduğu birçok ülke vardır. Ama Irak’ta işler çok farklı bir şekilde yürütülmektedir.