Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Bir çocuğun fotoğrafı İngiliz seçimlerinin sonucunu değiştirebilir mi?

Batılı demokratik seçimlerde medya genellikle seçmeni etkileyecek ve bir aday ya da partiye seçimi kaybettirebilecek o “belirleyici anı” arar. Medyaya aradığı heyecanı veren bu belirleyici an, bir adayın dilinin sürçmesi, partinin programındaki büyük bir yalana eş bir hata, bir skandalın ortaya çıkışı veya ayıp bir davranış olabilir.
Bu belirleyici anlardan biri, 2010 yılında eski İngiltere Başbakanı Gordon Brown’ın makamını kaybetmesine ve İşçi Partisi’nin (LP) en kötü seçim yenilgilerinden birini almasına yol açtı.
Seçim kampanyası kapsamında düzenlenen olağan geziler ve ziyaretler sırasında Brown, karşılaştığı emekli bir kadın (69) ile konuşmak için durmuştu. Ama emekli bayan, göç ve borçlar konusunda eleştirel tutumu ile Brown’ı şaşırttı.
Brown için rahat olmasa da ikisi arasındaki konuşma normaldi. Hatta sonrasında yaşananlar olmasaydı büyük bir gürültü koparmadan sona erebilirdi. Ama kadınla konuştuktan sonra Brown, öfkeli bir şekilde arabasına yönelirken bir yandan da kendisini böyle zor ve felaket bir durumda bıraktığı için danışmanına sitem ediyordu. Fakat, bu öfke nöbeti sırasında, seçim kampanyasını takip eden Sky News televizyonunun mikrofonunu çıkarmamış olduğunu unutmuştu. Bu da, sözlerinin özellikle de partisinin destekçilerinden olan emekli kadını “fanatik bir kadın işte” şeklinde nitelediği o “belirleyici anı” herkes tarafından duyulmasına neden oldu.
Sıradan bir seçmene karşı bu davranış, haberlerde ilk sıraya yerleşti. Kadının evine gidip ondan özür dilemek zorunda kalan Başbakan için bir skandala dönüştü. Özür dilemesine rağmen Brown, koparılan gürültüyü sona erdirmeyi ve oylamadan önce bu olumsuz imajı değiştirmeyi başaramadı. Brown ve İşçi Partisi’nin seçimleri kaybetmesine katkıda bulunan başka faktörler olsa da medya organlarının çoğu, bu hikayeyi seçimlerin “belirleyici anı” olarak tanımladı.
İngiltere bugün Brexit konusuna etkileri nedeniyle birçoklarının uzun zamandan bu yana en önemli seçim olarak gördüğü bir seçim sürecine şahit oluyor. Medya organları da oylamadan önce heyecan yaratacak “belirleyici anı” bekleyerek dikkatli bir şekilde takip etmeyi sürdürürken, bekledikleri bu anı, büyük bir gürültü koparan 4 yaşındaki bir çocuğun fotoğrafı temsil etti.
Zatürre olduğu söylenen bu küçük çocuk, İngiltere’nin Leeds kentindeki bir hastanede, boş yatak olmadığı için yaklaşık 6 saat zeminde yatmak zorunda kalmıştı. Doktorun odasına girip muayene olmayı beklerken annesinin yere sermiş olduğu montu üzerine yatmış olan çocuğun görüntüsü, ülkede büyük bir öfke yarattı. Tartışmaların ve dikkatlerin pek çok sorun yaşayan sağlık hizmetleri sistemi krizine odaklanmasına neden oldu. Bu da en çok İşçi Partisi’nin işine yaradı. Seçim kampanyasında sağlık hizmetleri sistemi krizine odaklanan parti, Muhafazakar Parti’yi (CP), ABD ile herhangi bir serbest ticaret anlaşması imzalayarak bazı sağlık hizmetlerini ABD’li şirketlere satmak istemekle suçladı.
CP ise kendisini savunma pozisyonunda buldu. Bağımsız İngiliz “ITV” kanalı muhabirinin, telefonundaki fotoğrafı gösterip kendisinden yorum yapmasını istediğinde partinin lideri ve Başbakan Boris Johnson’ın çocuğa karşı sempati göstermekte başarısız olmasıyla parti daha da zor bir duruma düştü. Çünkü Johnson, fotoğrafa bakmayı redderek gazetecinin telefonunu alıp cebine koydu. Ama gazeteci susmayıp Johnson’a, “Fotoğrafa bakmayı reddediyor, telefonumu alıp cebinize koyuyorsunuz sayın Başbakanım. Çocuğun annesi ise size, sağlık hizmetleri sistemininin krizde olduğunu söylüyor, buna yanıtınız nedir?” sorusunu yöneltti.
Bunun üzerine Johnson, “Özür dilerim” diye mırıldanarak cebinden gazetecinin telefonunu çıkarıp fotoğrafa baktı. Kendisini “korkunç” olarak niteleyerek sağlık hizmetleri sistemi ile kötü deneyimleri olan herkesten özür diledi.
Johnson’un fotoğrafa bakmaktan kaçınması ve doğrudan bir yorumda bulunmakta tereddüt etmesi, sosyal medyada büyük eleştirilere neden oldu. Medya organları da konuya geniş yer vererek çocuğun fotoğrafıyla birlikte yapılan yorumları yayınladı.
Bunun üzerine Sağlık Bakanı, hastaneyi ziyaret etmek istedi. Ancak, öfkeli göstericiler tarafından karşılandı.
Başka herhangi bir seçimde belki de bu fotoğraf, bugün yapılacak oylamada daha büyük bir etki yaratabilirdi. Ancak bu seçimler sıradan değil. Zira bu seçimlerde, Brexit konusu diğer bütün konulardan daha öncelikli bir gündem maddesi.
2016 yılının haziran ayında düzenlenen referandumundan bu yana ülke, ne bu mesele ile başa çıkabilmeyi ne de etkilerini kontrol edebilmeyi başarabildi. Ekonomi sıkıntılı, halk bölünmüş, şaşkın ve öfkeli iken politikacılar kesin bir sonuca ulaşamadan birbirleriyle boğuşup duruyorlar.
2016 referandumunun büyük bir kutuplaşmaya yol açtığı ve kamuoyunu keskin bir şekilde böldüğü konusunda herkes hemfikir. İnsanların seçimlerdeki eğilimlerini parti bağlılığından ziyade Brexit ya da AB’de kalma tercihlerinin belirlemeye başladığı ve bugünkü seçimlerde bunun en etkili faktör olacağı konusunda fikir birliği var.
İngiltere’de birçoklarının, iki ana aday Johnson ile İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn hakkında çekinceleri var. Bu seçimlerde “kötü” ile “daha kötü” arasında seçim yapacaklarını düşünüyorlar.
Nitekim Financial Times gazetesi ve The Economist dergisi de CP veya LP hiçbirini tavsiye etmeyeceğini lan etti.Bu önemli seçimlerin, seçmenlere iyi seçenekler sunmadığını belirtti. Aynı şekilde eski başbakanlar John Major (CP) ve Tony Blair (LP) de partilerini desteklemeyeceklerini açıkladılar.Seçmenlere partilerine duydukları bağlılığı bir kenara bırakıp oylarını, ülke için bir felaket olan Brexit’i engellemek için taktiksel bir biçimde kullanmaları çağrısında bulundular.
Asıl sorun, sonuçlar bir yana bu seçimlerin, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ülke için en önemli sayılan bir konuda tartışmalardan ve karışıklıktan bıkan seçmenlerin umdukları gibi, Brexit meselesini kesin bir şekilde çözmeyecek olmasıdır.
Johnson, sahte sloganı “Brexit’i gerçekleştirelim” ile  seçimleri kazanıp çoğunluğu elde etse de mesele kapanmayacak. Çünkü AB’den ayrılmak, yeni bir tartışmanın, uzun bir bekleyişin ve daha şiddetli sıkıntıların başlangıcı olacak.
İngiltere’nin Brexit’ten sonra Avrupa Birliği ile bir serbest ticaret anlaşmasına ulaşma müzakarelerinin çetrefilli geçeceği konusunda neredeyse bir görüş birliği var.
Birçok kişi, müzakarelerin, Brexit akımına kapılanların, ondan umutlu olanların ve ona kananların tahmin ettiklerinden daha uzun sürmesine neden olacak zehirli bir ortamda yürütüleceğini düşünüyor.
İşçi Partisi seçimleri kazanıp, Brexit karşıtı Liberal Demokratlar (LDP), İskoç Ulusal Partisi (SNP) ve diğer küçük partilerin yardımıyla bir hükümet kurmasını sağlayacak bir sonuç elde etse bile o da bu sorunu hızlı bir şekilde çözemeyecek. Zira AB ile yeni bir anlaşmaya ulaşmak için yeniden müzakareler yürütmek, sonrasında İngiliz halkının birlikten ayrılmak ile kalmak arasında bir seçim yapması için bu anlaşmayı halk oylamasına sunmak zorunda kalacak.
2016 referandumundan itibaren Britanya siyasetinin çehresini değiştiren Brexit krizi, hemen sona ermeyecek.
Neden olduğu çatlaklar ve sorunlar ise, önümüzdeki uzun bir süre görünür olmaya devam edecek.