Bülent Şahin Erdeğer
TT

Deprem ve musibetler günah işlendiği için mi olur?

Genel olarak dünya dinlerinde dar olarak Müslüman dünyada özel olarak da ülkemizdeki dini anlayışta yaşanan anlam ve epistemoloji krizi, insanlığın sekülerizm kuşatmasına teslim olmasına yardımcı oluyor. Özellikle de gençliğin bir kısmı neden Deist ya da Ateist oluyor? Diye soruyoruz ya. İşte bunun fiili cevaplarından birini irdeleyeceğim.
Bilişim çağında her şeyin bir tık ile araştırılabildiği, her konunun çok boyutlu ve çok açılı biçimden irdelenebildiği bir dönemdeyiz. O yüzden artık insanlar tek açıdan aktarılan bir bilgiyle yetinmiyorlar. O yüzden dindarların kendilerini yenilemeleri, kendi geleneklerinde üzeri kapatılmış tutarsızlıkları, boşlukları doldurup bu bilişim arenasına öyle çıkmaları gerekiyor. Yoksa gülünç ve itibarsız duruma düşmekten başka yolları yok.
Örneğin şu rivayetle kimseye bir şey anlatamaz dindar:
"Zina yayılınca depremler çoğalır." (Deylemi) 
Metrobüste kulak misafiri oluyorum: Bir genç arkadaşına soruyor? E oğlum Karaköy'de devlet korumasında zina ediliyor sabahtan akşama, günlük hatta saatlik kiralık dairelerde herhalde satranç oynamıyorlar e peki niye Allah o siteleri evleri değil de Malatya'yı Elazığ'ı medreseler diyarını yıkıyor o zaman!? 
Bu soruya cevap vermek yerine o gençler kibirle küçümsendiğinde o zaman İlahi adalet ve doğa olaylarının Sünnetullah ve Adetullah (Tanrısal yasalar) ile ayrım gözetmeksizin sebep-sonuç ilişkileri ile milyonlarca yıldır gerçekleştiği gerçeği gözardı edilmiş olur.
Bir de bu uydurma rivayetin eşliğinde şu ve benzeri ayetleri yanlış okuyanlar var:
"Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar." (Şura 42/30)
"Ve öylesine çetin bir sınava (fitne) karşı tetikte ve tedbirli olun ki, o içinizden yalnızca zulmetmede ısrarlı kimselere musallat olmakla kalmayacaktır. Ve iyi bilin ki Allah’ın azabı pek şiddetlidir." (Enfal 8/25)
Oysa yukarıdaki vb. ayetler insanların iradelerini aşan doğa olaylarına değil bizzat kendi özgür iradeleriyle ortaya koydukları amellerin sonuçlarına işaret eder. İnsanlar kendi yaptıkları yanlışlar/zulümler ve kötülüklerin sonuçları olarak krizlere, cinayetlere, katliamlara vb. musibetlere kendileri yol açarlar. O zulümlerin sorumlusu Allah değildir. Kaderimizde varmış zaten diye boyun eğmeyin sorumlular zalimlerdir. mesajını içeriyor ayetler....
Bazıları da şöyle diyor: Bir toplumda zalim bir yönetim varsa o toplumu tümü Çin'deki gibi virüsle cezalandırılıyor! Zulme sessiz kalmasalardı!
İyi de diktatörlük boyunduruğu altında yaşayan 1, 5 milyar sivilin tümü Pekin rejiminin zulümlerinden dolayı ölsünler demek ne kadar adil ve ahlaki? Sessiz kalmasalardı demek de çok beylik bir laf. Diktatörlük altında ses çıkartmayı çok kolay sanıyorlar sanırım....
Hem hastalık sadece Çin'le sınırlı değil. Aynı virüs Allah korusun kendi kapısını çaldığında da bu zulme sessiz kaldılar müstehak onlara diyenler yine aynı rahatlıkla söyleyebilecekler mi bu sözü?
Peki ya doğa olayları?
Allah zina arttığı için mi deprem yapıyor? Bu yaklaşım kötülüklerin zaman ilerdikçe sürekli arttığını ve depremlerin/felaketlerin de bu sebeple gerçekleştiğini zannediyor.
Oysa kötülükler insan var olduğundan beri var ve zamansal olarak artmıyorlar bazen bazı mekanlarda artıyor ya da azalıyorlar. Örneğin bugün daha az günah işlenebilirken geçmişte aynı yerde daha çok günah işlenebilir. Bunun zaman ve mekanla arttığı iddiası doğru değil.
İkincisi doğa olayları o işleyiş sürecine müdahale etmedikleri sürece insanlara bağlı işlemez. Yani deprem dediğimiz olgu insan yokken de olan ve olmaya devam eden milyonlarca yıllık bir kırılma sürecidir.
Bunun için de Kur'an, doğa ve kader tasavvurlarımızın sağlıklı bir zemine oturması gerekiyor.  
Kur'an bir bilim kitabı değildir. Ama muhatabını bilim yapmaya sevkeden, bilime ahlaki bir değer, perspektif veren bir söylemdir. O yüzden depremin, virüsün, yangının vs. felaketlerin olma sebebini bize anlatmaz Kur'an. Ancak bu tarz olgular ile nasıl bir ilişki/anlam bağı kurmamız gerektiğinden bahseder.
Kur’ân’daki kıssaların ikazları gibi. Kıssaların ana teması “İnsanlığın gündelik arzuların esiri olarak nihâi sonu unutmasıdır” Öyle ki bu unutuş ve dünyaya dalmak insanları zalimleştirir, insânilikten uzaklaştırır. Ölümün nereden geleceğini ve ani olacağını da unutturur. Herhangi bir yerden/Felaket-Kaza vs./ gelen her ölüm geride kalanlara hatırlatır herkesin aynı tecrübeyi bir gün yaşayacağını…
Bu unutup dalanlar için bir helâk, hatırlayanlar için bir ikâz/ders ve rahmettir. Yoksa olguyu “oh olsun!” ya da “tokat!” olarak algılamak ikâzı/işareti/ayeti görememektir…
Yani başkasının sınavıyla uğraşmak ve kendi sınavını unutmak demektir
Olgu, muhatabına göre işlev görür/anlam ifade eder.
Muhatabın durduğu yere göre varolan şey/doğa olayı/tecrübe vs. rahmet te olabilir, helâk ta olabilir.
Şayet siz zalimseniz karşılaştığınız sonuç sizin helakınız olur şayet salih bir kulsanız bu sizin şehadetiniz olur.
Yani siz bir hata ettiğiniz için doğa olayı gerçekleşmez ama gerçeleşen doğa olayları sizin hatalarınızı görmeniz için bir uyarıdır.
Bir de kul eliyle yaşanan ekolojik ifsad sebebiyle tetiklenen doğal felaketler vardır: 
“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı (düzen bozuldu), ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler.” (er-Rûm, 30/41)
Bugün itibariyle küresel iklim değişikliği sebebiyle boyutları daha da artan kasırgalar, yangınlar, biyolojik ve nükleer savaş riskleri bu kapsama girer...
Örneğin Avustralya'da daha fazla kâr hırsıyla eko-sistem tahrip edilmiş çıkan doğal yangına müdahaleye de kazanç getirmediği için zayıf kalınmıştır. Koala, kangru ve develer de maliyet hesapları sonrası insan iradesiyle ölümlerine hükmedilmiştir.
Örneğin Çin'in Wuhan kentinde patlak veren Korona virüsü insanların özgür iradeleriyle işledikleri virüslü habis hayvanların yenmesi sebebiyle bulaşıcı bir hastalığa dönüşmüştür.
Örneğin daha fazla kazanma hırsıyla yapı denetimleri gözardı edilerek binalar inşa edilmekte depreme karşı hazırlık yapılmamakta ve sonuç olarak ölümler artmaktadır.
Çünkü Allah’ın yasaları ayrım yapmadan işler. O yasalara direnmek yerine o yasalarla uyumlu hareket etmek gerekir…
Örneğin sağlam binalar yapmak gerekir.
Ölümün her an gelebileceğini unutmadan hazırlıklı yaşamak gerekir.
Ölümü ve Hesabı unutmadan sorumluluklarımızı yapmak gerekir. Yani şirk konusunda hassas olmak, adaletli olmak, salih kul olmak, ibadete devam etmek, paylaşmak, sade yaşamak gerekir.
Güncel dille ifade edersek ekolojiyle uyumlu, antikapitalist bir yaşam tarzını içselleştirmek gerekir.
Kim olursa olsun Emperyalizm(ler)in Zalimlerin karşısında olmayı ilke edinmek gerekir.