Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Trump, Şi ve pandemi semptomları

Bu, haritalar ve kıtalar boyunca uzanan büyük korkunun mevsimi.
Dünyayı bu şekilde dehşetle kemirilmiş olarak daha önce hiç görmedik.
Kimi zaman endişelenirdi ama çok geçmeden kendine, bilim ve geleceğe güvenini yeniden kazanırdı.
Ne Küba füzeleri krizinde ne de Sovyetler Birliği’nin çöküşünde dünya böyle paralel ve kapsamlı bir panik yaşamamıştı.
Ne Vietnam Savaşında ne de bölgesel patlamalarda ve 11 Eylül saldırıları ve kendisini takip eden olaylarda.
Tüm eski krizlerde insan şu veya bu bloktan bir güce güvenebilirdi.
Mevcut korku mevsiminde ise arayabileceğiniz ve size güven verecek bir numara yok.
Aşırı endişeli olup bir yetkiliyi veya doktoru ya da laboratuarda çalışan bir bilim adamını aradığınızda sorunuza şaşkınlığınızı daha da derinleştirecek ve katlayacak bir soru ile karşılık vermekle yetinecektir.
İnsan, büyük cephanelikler üzerinde uyuyan süper güçlerin, salgının başkentlerine ve şehirlerine saldırısını durduramadıklarını gördüğü zaman kaygıya kapılmakta haklıdır.
Koronavirüsün on binlerce ABD’liyi kırıp geçirmesi, ülkenin başkanının ve bilim adamlarının “Pearl Harbor” saldırısından daha tehlikeli sayılan salgının ne zaman biteceğine dair bir tahminde bulunamaması basit değildir.
Aynı şey Rusya devlet başkanı için de söylenebilir.
Ne Kızıl Ordu ne de Alman Şansölyesine siber saldırı düzenleyen hackerlar ve sıcak sulardaki Hmeymim üssünde konuşlanmış birlikler bir işe yarayabilir.
Çin devlet başkanının rejimi sayesinde salgını kontrol etmek ve kuşatmak için aldığı katı önlemlerle ülkesini bekleyen muazzam felaketten kaçınabildiğine şüphe yok ama bu, tüm sorulara cevap vermek için yeterli değil.
Ne tesadüftür ki, bu salgının ortaya çıkışında belki de tüm risk ve heyecan faktörlerini görüyoruz.
İyi bir şekilde ilerleyerek dünyanın ikinci ekonomisi olma konumunu elde eden en kalabalık ülkede ortaya çıktı.
Yine ne tesadüftür ki, koronavirüs en büyük katliamını ABD yani dünyanın en güçlü ülkesi ve birinci ekonomisinin topraklarında gerçekleştirdi.
Avrupa ülkelerini vuran büyük insani ve ekonomik kayıpları hiçbir şekilde azımsamıyoruz.
Ne var ki salgının Çin’den yola çıkması ve New York ile diğer ABD hedefleri üzerine çökmesi bütün korku türlerini uyandırdı.
Yeni gelişme, Donald Trump ve Şi Cinping, gülümseyerek birbirlerine duydukları nefreti ne kadar örtmeye çalışsalar da Washington ve Pekin ilişkilerinde var olan kaygının derecesini ortaya çıkardı.
Gerçek şu ki, ABD-Çin ilişkilerinin gidişatını takip edenler, Trump’ın bu meseleyi bombayı elinde evirip çeviren ve patlama anını ertelemeye çalışan biri gibi ele aldığını fark edeceklerdir.
Trump, kendinden önceki başkanların Sovyetler Birliği kompleksine yakalanmış oldukları için Çin’i memnun etmekte ve ona hediyeler sunmakta aşırıya kaçtıklarına inanıyor.
Keza Trump, Çin’in son yıllarda ABD’yi kandırdığına, uluslararası sorumluluk ve şeffaflık ile karakterize edilen bir tutuma yöneldiği izlenimi verirken aslında İpek Yolu hatıralarını canlandıran “Bir Yol ve Bir Kuşak” adı altında gizlediği büyük bir hegemonya projesi takip ettiğine inanıyor.
Başkanlık seçimlerine doğru güvenle ilerlerken korona felaketi ile şaşkınlığa uğrayan Trump, ABD-Çin ilişkilerinin yüzündeki makyajı silmekte tereddüt etmedi. Bu nedenle kasten, Çin virüsünden ve Vuhan şehrindeki sızmalardan, Çin’in salgını gizlemesi nedeniyle ABD ve dünyada binlerce kurbanın ölümündeki sorumluluğundan bahsetti.
İlk bakışta, mesele anlaşılabilir ya da tahmin edilebilir görünüyordu. Trump, başkanlık döneminde gerçekleştirdiği ekonomik başarıları hatırlatıyor ve ABD’lilerden kendisini bir dönem daha seçmelerini talep ediyordu. Söyleyecekleri vardı ve bazı meselelerde istatistikler de ona yardımcı oluyordu. Ama aniden salgın baş gösterdi ve benzeri görülmemiş kayıplardan, küçülme, daralma ve işsizlerin sayısında rekor yükselişten bahsedilmeye başlandı.
Fakat mesele, bilhassa Çin’in yükselişi ve Asya’nın kükreyişi hakkındaki konuşmaların yeni olmadığı göz önüne alınırsa sadece Trump ile değil ABD kurumları içindeki hesaplarla da ilgili.
Trump, birçok kez Çin’den gerçeği ve gizlilik hikayesini açıklamasını hatta soruşturma komisyonu kurulmasını talep ettikten sonra en son Çin ile ilişkileri kesme seçeneğine işaret etti.
Buna karşılık Çin, salgını bastırıp topraklarında uzun süre kalmasını engellediği için iyi hal kağıdı almayı beklermiş gibi dünya ülkelerine yardım dağıtmaya başladı.
Hikaye zor, dikenli ve tehlikeli! Bu anlatıda gizlilik, kandırma ve karalama birbirine karışıyor.
Sıradan vatandaş ise bunları doğrulamak ve onaylamakta zorlanıyor.
Daily Mail ve Le Figaro gazeteleri, ordu unsurları tarafından kuşatılmış Olimpiyat oyunlarına katılan kişilerin tanıklıklarını resimleri ve isimleriyle aktardı.
Bu kişiler geçen yılın ekim ayında koronavirüs semptomlarına benzer semptomlar gösterdiklerini, yerel yetkililerin kendilerinden ellerini yıkamalarını talep ettiklerini ve caddelerde sıkı temizlik işlemleri yaptıklarını aktardılar.
Bu sözler kanıtlanırsa, gizemli bir hastalığa karşı uyardığı için güvenlik güçleri tarafından azarlanan Çinli doktor Li Wenliang’ın tanıklığının da gösterdiği gibi Çin gerçekten de dünyayı bilgilendirmekte gecikti demektir.
Salgın korkusu, ekonomik rekabet veya ABD-Çin ticaret savaşı örtüsü altında gizlenen iki ülke arasındaki karşılıklı korkunun derecesini ortaya çıkardı. Trump ve Dışişleri bakanının Çin Komünist Partisi ve tehlikesine ilişkin açıklamaları yeni bir Soğuk Savaşın öncülerine tanık olduğumuzu doğruluyor.
Çin’in Güney Çin denizine kıyıdaş ülkeleri tehdit etmesi meselesinin yeniden gündeme getirilmesi de bu bölgede Çin’in yükselişinden duyulan korkunun boyutunu gün yüzüne çıkarıyor.
ABD’nin Çin’in yükselişinden korktuğu, Çin’in de ABD’nin kendisini dünyaya “büyük tehlike” olarak sunma gücünden korktuğu aşikar.
Küresel köyün eski generali ile ilerlemekte olan yeni jandarma arasında bir düello var.
Fakat bu korkunç bir düello çünkü küresel ekonomiye maliyeti, bilhassa koronadan korkan ve aşının hayalini kuran bir dünyada baş gösterdiği için büyük olacak.
ABD ve Çin’in Soğuk Savaş salgını semptomları gösterdiği ve ülkelerin yeni fırtınalara hazırlanması gerektiği açık.
Bu bağlamda birçok şey de sorgulanıyor.
Örneğin Avrupa nerede duracak?
Suriye meselesi ile meşgul olan Rusya’nın tutumu ne olacak?
Bu, Hindistan için de bir fırsat mı?
Yeni Delhi, Mao’nun varislerinin düzenlediği bu saldırıyı kontrol etme projesine katılırsa bunun karşılığını alacak mı?