Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Meal okuyanlar deist mi oluyor?

Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinden Prof. Dr. Cağfer Karadaş, hem görevinin gereği hem de bir Müslüman hassasiyeti üzerinden bir problemi dile getirmiş. Karadaş’a göre meal okuyan öğrencilerde deist ve ateist olma eğilimi gözleniyormuş. Karadaş, mealin Kuran-ı Kerim’in tam manasını veremediğini ve bağlamından kopuk bir hale gelmesi nedeniyle böyle bir sonucun ortaya çıktığını da ifade etmiş.
Türkiye’de bir süre önce deizmin artması üzerinden bir takım tartışmalar ortaya çıkmıştı ancak tartışmalar maalesef istifa edilecek boyuta gelmeden siyasileştiği için başlamadan sona ermişti.
Ateizm ve deizm aynı şeyler değiller, farklı başlıklar, dolayısıyla ben meseleyi daha ehemmiyetli gördüğüm deizm üzerinden ele almaya çalışacağım.
Kısaca ifade edecek olursam; deizm, bir yaratıcının/tanrının var olduğunu kabul eden ancak dinin/vahyin/peygamberlerin yaratıcı tarafından gönderilmediğine, yaratıcının/tanrının bu dünyaya müdahale etmediğine inanan görüşe verilen ad.
Gençlerin mevcut dünya hali, ergenlik problemleri vesaire gibi nedenlerle bazen dikkat çekmek için deist olduklarını ifade etmeleri vakidir. Bazen bu durum gençlerle sınırlı kalmaz, yetişkin kişilerin de aynı nedenlerle yahut psikolojik nedenlerle deist olduklarını ifade ettikleri vakidir. Bu deist olup olmadığını bilmeyen kitle en azından bu yazıda ele alınması gereken kesim değil. Ancak gerçekten iman noktasında samimi olarak şüpheye, arayışa düşen kişilerin olduğu muhakkak ve bu meselenin muhatabı onlarmış gibi düşünmek gerekiyor. Meseleyi onlar üzerinden ele aldığımızı farz edelim.
Dünyada en çok tartışılan konu nedir diye sorsanız emin olun din konusu ilk sıraya oturur. Din metafizik bir alan, insanların geneli tabiatları ve öğrendikleri gereği somut olanın gerçekliğine inanma üzerinden bir zihin inşa etmiş durumdalar. Aynı zamanda insanların geneli tabiatları gereği inanmaya ihtiyaç duyar, nereden ve nasıl oluştuklarına, hangi amaçla yaratıldıklarına dair sorulara cevap ararlar.
Batı’da doğarak tüm dünyaya yayılan aydınlanma felsefesi, rasyonalizm, pozitivizm, hümanizm gibi olgular dünyanın merkezinden tanrıyı alarak, merkeze insanı, insanın aklını koymaya çalışmıştır. Bu akımlara göre bu tip olguların telkin ettiği akılcı yöntemler mevcuttaki sorunları çözecektir ve dünyayı insan için daha yaşanılır bir hale getirecektir. Hatta bu konuyu özellikle hümanizm üzerinden Antik Yunan düşüncesine dayandıranlar bile vardır; insan olan Promete, zalim bir tanrı olan Zeus’tan ateşi çalarak, insanlara ulaştırarak insanlara hizmet etmiştir, çünkü tanrılar zalimdir, insan öyle değildir.
Bu tip düşünceler bugün Batı’da ciddi anlamda eleştirilmesine rağmen, aydınlanmanın her problemi çözeceğine dair genel kabuller birçok kez iflas etmesine rağmen kendisine taraftar bulabiliyor. Bu tarafgirlik iman konusuna da olumsuz etki ediyor.
Bir diğer problem theodise/kötülük problemi… “Tanrı varsa, iyiyse o zaman dünyada neden kötülük var? Dünyada neden haksızlık var?” Bu itiraz genel olarak ateistlerin argümanı olsa da deizme de etki ettiğini düşünüyorum, pek ala dinin doğru öğretilerine rağmen neden dünya hala eğri durumda sorusu, kişilerde deist düşünce oluşturabilir. İyi de dünyada kötülüğü yapan Allah değil, kullar… Depremleri, selleri, savaşları Allah mı yapıyor? Deprem bölgesine dayanıksız ev yaparsan, dünyayı ekonomik çıkarlar için zehirleyip iklimi değiştirirsen, siyasi hesaplar için savaş çıkarırsan bunun sorumlusu sensindir, yani kötü olan “tanrı” değil, insan…
Mealler konusuna geçmeden deistleşme konusunda  ilk problem vahye muhatap olan insanın zihninden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. İnanan ya da inanmayan fark etmiyor, insanların zihinleri o kadar rasyonel, o kadar pozitivist, o kadar modern düşünmeye alışmış ki modern olmayan bir kitabı anlayabilecek bir zihin yapısına sahip değiller. Buna şu şekilde itiraz edilebilir; Allah bizim modernleşebileceğimizi bilmiyor muydu, ona göre bir kitap vahyetseydi? İşte bu soru ve bu soru gibi sorular/itirazlar aslında zihinlerin modernleşmesi dediğim şeyin tam olarak ispatı. Bu soruyu sorabilen -ki asla itham etmiyorum- bir zihin için kitaptan önce aklındaki tanrı, yaratıcı fikri problemlidir. Böyle düşünen bir akıldan “kul” profili çıkmaz, zira yaratıcıyı kendisine hizmet etme pozisyonunda görüyordur, çünkü zihninde tanrı kendisidir. Kendisini tanrı görenin tanrısı olmaz… Bir yaratıcı, yaratıcının kanunu, dünyaya müdahalesi olduğunu kabul etmek için önce yaratıcının olduğunu kabul etmek gerektiği gibi o yaratıcının “nasıl” bir yaratıcı olduğunu da belirlemek gerekiyor.
Yazıya asıl konu olan meal meselesine gelecek olursak… Meallerin, Kuran-ı Kerim’in muhtevasını ifade etmekten uzak olduğu bir gerçek… Bu konuda genelde bir meal yazılmış, peşinden gelenler onu doğu-yanlış ayırt etmeden, dil konusundaki yeterliliğe vakıf olmadan taklit etmiş ya da fazlaca kendi yorumunu katmış. Zaten bir dilden başka bir dile tam olarak çeviri yapmak gerçekten zordur, bir de bu baştan savma şekilde yapılırsa insanların hidayetine değil Allah muhafaza küfrüne neden olabilir.
Diğer problem Diyanet’in gençlere Kuran-ı Kerim konusunda önden zihinsel hazırlık yapmadan, Kuran profili oluşturmadan, Kuran bilgisi vermeden mealle tanıştırmasıyla başlıyor… Belki doğru bir kıyas değil ancak matematik öğrenmeye problem çözme ile başlamıyoruz, önce sayıları, sonra işlemleri öğreniyoruz sonra problem çözmeye başlıyoruz. Dolayısıyla gençlere, hem de bu dönemin gençlerine, bir meal verip, onların bir anda hidayete ermesini beklemek zaten ciddi bir eğitim metodu problemi. Gençlere önce Allah’ı, sonra dini, buna paralel olarak Kuran-ı Kerim’i tanıtmak gerekiyor ondan sonra meal ile buluşturmak gerekiyor. Tabi o mealleri de ciddiyetle yeniden elden geçirmek, düzgünce tetkik etmek gerekiyor.
Bir köşe yazısında, bir yazıyla, elbette deizm gibi ciddi bir problemi her yönüyle ele almak mümkün değil ancak en azından bu meselenin es geçilmeyecek kadar önemli olduğunu ifade ederek gündeme gelmesi konusunda etkili olabiliriz çünkü olmalıyız. Belki buradan başlayarak Türkiye’de Diyanet’in din öğretmedeki rolünü de konuşabiliriz. Belki deizme yönelme meselesinde meallerin etkisi kadar etkili olan başka konuları da dile getirebiliriz. Getirmeliyiz. Hatta çok geç bile kaldık.