Mina Ureybi
2009- 2011 yıllarında Şarku'l Avsat'ın Washington temsilciliğini yaptı.
TT

Kazimi Irak devletini güçlendirebilir mi?

Bağdat’taki Yeşil Bölge’ye artan bir oranda ve neredeyse her gün roketlerin düşmesi, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi’ye silahlı grupların devletin egemenliğini ve hükümetin otoritesini tanımadığı mesajını göndermeyi hedefliyor.
Roketler genellikle önemli bir hasara yol açmıyorlar ama Irak devletine verilen zararın çok büyük olduğuna dair günlük bir hatırlatma teşkil ediyorlar.
Devletin egemenliğini asla kabul etmeyen, aksine devlet ve kurumlarının zayıf kalması için elinden geleni yapan söz konusu gruplar yok olmadan bu zararın ortadan kalkmayacağını hatırlatıyorlar.
Bu roket saldırılarının arkasında kim varsa, Iraklı aktivistleri ve reform talep edenleri tehdit edenlerin arkasında da onlar var.
Bu nedenle 700’den fazla gösterici ve Irak’ın egemenliğinin korunmasını isteyen, ulusal düzeyde tanınan ve önde gelen onlarca Iraklı aktivist öldürüldü.
Bu kişilerin hedef alınması da Kazimi’ye gönderilen ve bahsi geçen grupların ürettiği hukuksuzluk, asayişsizlik ve kaos ortamını sona erdirebilecek reformları kabul etmeyeceğine dair bir mesajdır.
Politik savaşlar ve aktivistlerin hedef alınmasının yanı sıra Başbakan Kazimi, danışmanları ve destekçilerine yönelik tehditler de artıyor. Bu tehditlerin bir kısmı, sosyal medyada bu kişilerin kişiliğini hedef alan sistematik kampanyalara dönüşüyor.
Kampanyaların amacı, kurbanlarının gözünü korkutmak ve tutumlarından geri adım atmalarını sağlamak.
Bunu yapmadıkları takdirde de sistematik kampanyalar, hedef aldıkları kişilerin dürüstlüğünü, doğruluğunu ve şerefini sorgulayan, öldürülmesini haklı gösteren çabalara dönüşüyor.
Basralı genç kadın doktor ve aktivist Riham Yakup, geçen ay bu tür kampanyaların en önemli kurbanlarından biri oldu. Riham, cesaretle yolsuzluğa karşı çıktığı ve Basra’daki protestolara liderlik ettiği için Irak’ı sarsan bir cinayetle silahlı bir grup tarafından öldürüldü.
Suikast ile hayatına son vermeleri yetmezmiş gibi bir de elektronik orduları, yalnızca Basra’daki ABD Konsolosluğu’ndaki açıklanmış bir etkinlik kapsamında ABD Konsolosu ile görüştüğü için işbirlikçilikle suçlayarak sosyal medyada kendisini siyasi ve sosyal olarak hedef aldılar.
Irak Başbakanı Mustafa Kazimi kendisine gönderilen bu mesajları çok iyi anlıyor. Bugün kendisi, etkin devletin kişisel ve partisel çıkarlarını tehdit ettiğini düşünen herkesin hedef tahtasında.
Nitekim kendisi ile gerçekleştirdiğim ve geçen hafta “The National” gazetesinde yayınlanan röportajda da roket saldırıları ve aktivistlerin hedef alınmasının, hükümeti zor durumda bırakmayı ve zayıflatmayı hedeflediğini belirtmiş ve şunları söylemişti:
“Projemiz, silahlı gücün resmi güvenlik güçleriyle sınırlandırılması dahil olmak üzere devlet egemenliğini pekiştirmektir. Geçmişte güvenlik kurumlarını zayıflatma ve yozlaştırmaya yönelik organize bir çaba vardı.
Biz, onları onarmaya, yozlaşmış unsurlardan arındırmaya ve onlara karşı güveni yeniden sağlamaya çalışıyoruz.”
Şunu da eklemişti: “Kendisini devletin üstünde gören gruplar, yakında güvenlik organlarının bu ihlalleri engellemek için ne gibi ciddi çalışmalar yürüteceklerini görecektir”.
Yasalara karşı çıkan milis güçleri ve gruplarla mücadelede Kazimi’nin değindiği bu ciddi çalışmalar, Başbakan’ın kendisini ve projesini, dahili, bölgesel ve küresel olarak takviye etmesi gerektiği anlamına geliyor. Dahili takviye en zor olanı, çünkü Kazimi herhangi bir siyasi grubun mutlak desteğine sahip değil. Keza bir siyasi partisi veya kendisini koruyacak bir milis gücü de yok. Kendisi de böyle bir güç istemiyor. Zira, devlete gücünü ve prestijini geri kazandırma hedefine  yasadışı silahlı bir gruba güvenerek ulaşamaz.
Bu yüzden Kazimi kendisini Irak ordusu ile takviye etti. Hızlı adımlar atarak ordu ve güvenlik güçleri komutasında değişiklikler yaptı ki bu da, milis güçlerin, mezhepçiliği ve yasaların ihlal edilmesini reddeden ulusal güçlerin ortaya çıkması konusundaki korkularını artırdı.
Başbakanlığa ait Twitter hesabında, Başbakan’ın Irak Terörle Mücadele Gücü mensupları ile çevrelenmiş olduğu fotoğrafı paylaşıldı. Söz konusu gücün başında, 2017’de Musul’un DEAŞ’tan kurtarılması operasyonunda profesyonelliği, vatanseverliği ve görevine saygısı ile tanınan Korgeneral Abdulvahab es-Saadi bulunuyor.
Bölgesel takviyeye gelince, İran ve Türkiye’nin emelleri karşısında Kazimi’nin kendisini siyasi, güvenlik ve ekonomik olarak güçlendirmesi bir zorunluluktur. Kazimi bu taraflar ile fiili bir çatışmaya giremez. Bu yüzden Irak'ın diğer komşu ülkelerle ilişkilerini desteklemesi gerekiyor. Arap ülkeleriyle güçlü ilişkiler kurmak, İran'ın Irak'taki geniş nüfuzunu ve Türkiye'nin artan etkisini azaltmasına yardımcı olabilir.
Arap liderlerle karşılıklı ziyaretler ve kamuoyunda görünmek bu ülkelerle bağların güçlendiğine işaret etse de, daha önemlisi, kendisinden yararlanacak insanların kaderini birbirine bağlayacak sahadaki gerçek projelerdir. Iraklı gençler geleceklerinin başka bir komşu ülkeden gençlerin geleceğinden etkilendiğini kabul ettiklerinde, Irak iyileşebilir ve müreffeh bir gelecek umut edebilir.
Bu bağlamda, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın Bağdat ziyareti, Irak Başbakanı’nın ABD ziyareti, Ürdün Kralı İkinci Abdullah’ın ev sahipliği yaptığı ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin de katıldığı Ürdün-Mısır-Irak Zirvesi’ne katıldığı Ürdün ziyaretinden geri dönmesinden birkaç gün sonra gerçekleşti.
Küresel takviye ise ABD ile ilişkiler pekiştirilmeden gerçekleşmeyecektir. Kazimi’nin Washington ziyareti, bağları güçlendirmek, ABD Başkanı Donald Trump'a Irak’ın siyasi desteğe, büyük şirketlerin Irak ekonomisini harekete geçirecek yatırımlarına (özellikle de Irak’ın, yaşadığı boğucu ekonomik krizden çıkmak için yabancı yatırımlara ihtiyaç duyduğu göz önüne alınırsa) ihtiyacı olduğunu vurgulaması için gerekliydi. Kazimi yabancı yatırımları teşvik etmenin yanı sıra Irak’ı ABD-İran çekişmesi alanından çıkarma çabaları kapsamında Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u Bağdat’ta ağırlamaya da hazırlanıyor.
Geçtiğimiz haftalarda şahit olduğumuz bu diplomatik aktivizm kadar ekonomik krizlerin devlet içindeki reform çabalarını engellememesi için Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) başta olmak üzere uluslararası kurumların desteği de gereklidir.
Bu reform çabaları, devlet kurumlarını politikalarının esiri yapan Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden 17 yıl sonra yaşanıyor. Saddam rejiminin değişmesiyle devletin yeniden ihya edileceği umut ediliyordu. Bunun devletin çözülmesi anlamına geleceği umulmuyordu. Yukarıda bahsettiğimiz röportajda Kazimi bununla ilgili olarak da şunları söylemişti: “Ulusal denge ya da kota yerine partisel kota sistemini ortaya çıkaran mezhepçilik ve etnikçilik gibi yanlış bir temel üzerine kurulan Irak kurumsal yapısı 2003 yılından bu yana kusurludur. Bu, büyük bir yalandır. Partisel kota, gevşeklik ve yolsuzluğa, bu kurumların ulusal aidiyetlerinin bulunmamasına yol açtı. Bu kurumları, söz konusu hastalıklardan korumaya, ulusal kurumlarda aidiyet konusunda ulusal standartlara uymayanlarla mücadele etmeye çalışıyoruz”.
Irak’ın  -ve bizzat Kazimi’nin- bu hastalıklara karşı aşılanıp takviye edilmesi acil bir gerekliliktir. Bölgenin istikrarını isteyenler, bunu dikkate almalıdır.