İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Kaos çağı: Çağdaş bir tarihsel perspektif

“Bizleri çifte anlamlarla kandıran, kulaklarımıza umut verici sözler tekrarlayan ama ne zaman onlara bağlansak çok geçmeden bu sözlerini çiğneyen aldatıcı şeytanlara artık inanmayacaksınız”.
Shakespeare, başyapıtı Macbeth’ın beşinci bölümünde böyle der. Shakespeare’in bu sözlerini ve sembollerini ödünç alıp, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve Batılı liberal demokratik kapitalist rejimin egemen ve öncü olmasından sonra insanlığa, geçmişte hüküm süren Pax Romana’yı (Roma Barışı) hatırlatarak Pax Americana’yı vaat eden kişilere uyarlayabiliriz.
Birçok Batılı makale ve çalışma, dünyanın "kaos çağı" olarak adlandırılabilecek bir çağın eşiğinde olduğundan bahsetmeye başladı. Bu kaosun da çeşitleri var; kimisi nesnel iken kimi de ölümcül.
Gerçek şu ki, doksanlı yılların başında bir devlet tek başına dünyanın yazgısına egemen olduğunda büyük bir dengesizlik yaşandı, çünkü insanlık tek ayak ile yürüyemez. Yaratılış en başından beri düalizm (karşı iki olgu) üzerine kuruludur. Nitekim dünyanın bu teklikten dolayı ne halde geldiğini söylemeye bile gerek yok. Peki kaos çağından neden bugünlerde ve bazılarına itici, ümit vaat etmeyen, zorlayıcı gelen bir biçimde bahsediliyor?
Eylül ayının başlarında Alman Deutsche Bank, dünyanın artık küreselleşme çağından kaos çağına geçtiğini doğrulayan bir çalışma yayınladı. Çalışma bir finans otoritesi tarafından yayınlandığından, finansal açıdan kaos çağının özelliklerine ve niteliklerine dikkat çekildi. Yüksek enflasyon ile ilgili özel tahminlere yer verildi. Çalışma ayrıca, küresel üretim durumunu dünyadaki ekolojik değişkenler, teknoloji devrimi, mevcut ve gelecek nesiller arasındaki rekabetle ilişkilendirdi.
Bunun yanında, bu son Alman çalışmasının başlığı, biri 6 yıl diğeri birkaç hafta öncesine ait iki makaleyi de hatırlattı.
2014 yılından yazılan birinci makalenin yazarı, ünlü ABD’li teorisyen ve ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass. Kendisi bu makalesinde, kaos çağının çeşitli boyutları bulunduğunu, içinde yaşadığımız ama yaşadığımızın farkına varmadığımız bir tarihsel dönem olduğunu kaydediyor. Çünkü tarihsel dönemlerin sona ermeden önce fark edilmeleri zordur. Örneğin Rönesans Çağı’nın aklın uyanış çağı olduğu ancak daha sonra anlaşıldı.
Haass’ın görüşlerinde ilk dikkat çekici nokta, Ortadoğu’yu neredeyse küresel kaosun düğüm noktası yapmasıdır. Bu durum, bu bakış açısı ile tutarlı birçok dogmatik metnin yorumlarına kapı aralamaktadır. Özellikle de bölgenin, sözde Arap Baharı adıyla bilinen olayların başlangıcından bugüne kadar çatışmalar ve çekişmeler içinde çalkalandığı, oradaki kanlı sahneden sıçrayabilecek kaosun dünyanın geri kalanına yayılmasının mümkün olduğu göz önüne alındığında.
Moskova ve Washington arasında var olan ve Soğuk Savaş dönemi boyunca dünyayı koruyan küresel dengeler kayboldu. Bilhassa Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, kendisine verdiği Rus demokrasi sürecini desteklemek gibi sözleri tutmadığını keşfedip ana hedefinin, Rusya’yı ve tüm takipçilerini tamamen ortadan kaldırmak olduğu ortaya çıktığında Moskova artık Washington’u umursamamaya ya da onu önemsememeye başladı.
Bu noktadan itibaren Moskova-Putin, Vestfalya kavramına yani askeri güç ile toprak kazanımını engelleyen ahlaki ve yasal ilkeye hiçbir ilgi göstermez oldu. Hatta ABD’nin kendisi Rusya’dan önce 1648’de imzalanan söz konusu anlaşmayı, Irak, Afganistan ve dünyanın çeşitli bölgelerinde hiçe saymış olabilir.
Kaos çağının çeşitli göstergelerinin olduğu ve iklimin belki de bu kaosun merkezinde yer aldığı iddia edilebilir. Şu anda yeryüzünün mustarip olduğu iklimsel sorun, nükleer savaş tehlikesini aşan bir patlamanın habercisidir. Dünya, Kovid-19 pandemisi sırasında tüm dünyada uygulanan evde kalma önleminin, mavi gezegenin yaralarını sarmasında yardımcı olacağını umut etmişti ama son veriler bunun tam aksini işaret ediyor. İnsanlık artık doğanın isyanını bekliyor. Son bilgiler, Kuzey Kutbu'ndan gelen ve okyanus sularını etkileyen kaotik bir felakete atıfta bulunuyor.
İstemediğimiz bu kaos çağını, parçalanan güç yolları ve gidişatı ele veriyor. Bu, özel ordular ve terörist milis güçlere kapıları ardına kadar açtı. Siber dünyada bilgileri manipüle eden araçların arkasındaki ölüm yapıcılardan bahsetmiyorum bile. Bu felaket, dünyanın gündüzünü endişe, gecesini uykusuzluğa mahkum edebilir. Artık sadece hükümetler ve devletler düzenli silahlı kuvvetlere sahip değil. Modern teknoloji, kitle imha silahlarına ulaşımı kolaylaştırdı. Öte yandan, en dikkat çekici olanı, görünmeyen tarafı ile bizi son hızla kaos çağına götüren bir yol olduğu kesin olan yapay zeka devrimidir. Buna inanmayanlar, sosyal medya araçları sahiplerinin koronavirüs krizi zamanında insanların akıllarını manipüle ederek biriktirdikleri servete bakmaları yeterlidir.
Çağdaş dünyamızın kırılganlığının en iyi ve korkutucu kanıtı, çirkin bir virüs ile mücadelede var olan çaresizlik, insanlığın krizi tek bir seferde ve ilelebet sona erdirecek bilimsel bir araştırma programı etrafında birleşememesidir.
Ancak yine de beklenen uluslararası kaos, İran, Kuzey Kore ve diğerleri gibi haydut devletlerin uluslararası mutabakattan sapmalarını, nükleer silah sahibi olmalarını, zorla bölgesel nüfuzlarını dayatmalarını sağlamayacaktır.
Washington’un bu küresel kaosta hiç suçu yok mu?
Bu sorunun yanıtı, başlı başına bir makalenin konusudur. Bu nedenle okuyucuyu kısaca, ABD’li dilbilimci ve siyaset teorisyeni Noam Chomsky'nin, tarihin şu anda yeryüzündeki insan yaşamının varlığını tehdit eden olaylara tanık olduğunu belirten son açıklamalarına yönlendiriyoruz. Bu yılın ocak ayında kıyamet saatinin yelkovanı gece yarısına biraz daha yaklaştı. Gece yarısını vurmasına birkaç saniye kaldı.
Zamanımız kalmadı mı? Gelin de cevabı ABD başkanlık seçimleri sonrasına kadar bekleyip birlikte görelim.