Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

İyimserlik konusundaki en kötü ders

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Hindistan’daki  trajediyi dini ve siyasi toplantılarda ve etkinliklerde görülen aşırı iyimserliğin bir ürünü olarak tanımladı.
Hindistan’ın şu anki durumu yeni tip koronavirüsün (Kovid-19) ve iyimserliğin yan yana gelemeyeceği, iyimserliğe yer olmadığı, virüsün hala var olduğu ve felaketler getirip şok edici ve can alıcı bir şekilde mutasyon geçirmeye devam ettiği anlamına geliyor. Bu yüzden can alma faaliyetlerine yeniden başlayan ölümcül virüs karşısında yapılması gereken şey ihtiyatlı olmak ve aynı koruma önlemlerini sürdürmek.
Salgının başında İtalya en darda olan ülkeydi. Kovid-19 İtalyan ailelerin tümünü parçalamıştı. En acılı kişiler onlardı ve hala da öyleler. Aylar sonra durum normalleşince, vaka sayısı azalınca ve aşılama kampanyaları başlayınca pek çok kişi tehlikenin geçtiğini ve şu anda tüm endişenin dünyadaki yetişkin nüfusunun dörtte üçüne ulaşacak şekilde aşılama programlarında ilerleme kaydetmek olduğunu düşünüyordu.
Tehlike fikri hala var ve güçlülüğünü koruyor. Bu tehlike fikrinin insanlar üzerindeki etkisi azalmıştı ve gücünü ancak Hindistan’dan gelen yürek parçalayan resimler ve videolar ile geri kazandı. Hindistan’da her gün binlerce kişi hayatını kaybediyor.
Dünya bu salgının gücüne, Hindistan’daki toprakların mezarlar kazıla kazıla ne kadar daraldığına ve ölü yakmanın artık bir ritüel ve inançtan ziyade zorunluluk haline geldiğine şahit oldu.
Dünya, aşı ile korunmadan iyimserliğe kapılmak gibi bir günah işlediği için gözyaşlarıyla kaplı üzgün yüzler gördü. Nitekim rakamlar, Hindistan’da aşılamanın yetişkin nüfusun onda birini dahi aşmadığını gösteriyor.
Öyleyse iyimserlik konusundaki en kötü dersle karşı karşıyayız. Bu iyimserliğin etkileri hala devam ediyor. Zira Hindistan’daki mutasyona uğrayan virüs daha tehlikeli bir varyant haline geldi. Üç aydan kısa bir süre önce raporların da gösterdiği gibi Hindistan'ın aşı için en hevesli ülkeler arasında olmasına rağmen ülke kontrolü kaybetti.
Tabii ki 1,4 milyar nüfusa sahip olan bir ülkede yetişkin nüfusun onda birinin aşılanmasının önemli bir oran olduğunu belirtmek isteriz. Ancak diğer taraftan aşılamada yüzde 70 oranına ulaşılmaması, harcanan tüm çabaların heder olması anlamına geliyor. Nitekim virüs, günlerdir Hindistan’da olduğu gibi korku uyandırıp tüm ülkelere iyimserliğe kapılmamak gerektiği konusunda sert bir ders vererek etkisini artırıyor. Bu virüsle savaş devam ediyor ve hakkında bilmediklerimiz bildiklerimizden daha fazla.
Aslında Tunuslular, birkaç gündür neyin kötü bir iyimserlik dersine benzediğini biliyorlar ancak bu ders şu ana kadar trajik bir boyuta ulaşmadı. Zira geçen yıl ağır ekonomik maliyetine rağmen temkinli davranan ve kapanmaya giden ülkelerden biri olan Tunus, rehavete kapıldı. Ancak elde edilen başarıların silinmemesi için devamlılık göstermek ve iyimserliğe kapılmamak gerekiyordu. Belki de Tunus’un birçok ülkenin yüzlerce ve daha da fazla vaka kaydettiği sırada krizi kontrol altına alma ve “sıfır vaka” kaydetmedeki başarısı hakkında pek çok ülkenin konuştuğunu daha dün gibi hatırlıyoruz. Ancak Tunuslular da iyimserliğe kapılma hatasına düştüler. Gruplar halinde yapılan etkinlikler, kayıtsızlık ve sosyal mesafenin gözetilmediği toplanmalar geri döndü. Başkentin sokaklarında bazı siyasetçiler yürüyüşler düzenledi ve bunların en ünlüsü de Nahda Hareketi’nin yürüyüşü oldu. Sonuç olarak da iki gün önce Tunus’ta Kovid-19 yüzünden 119 kişi hayatını kaybetti. Bu da salgının başından beri en yüksek ölü sayısı olarak kayıtlara geçti. Aynı zamanda iyimserlik ve Tunusluların salgının sona erdiği hissine kapılması çerçevesinde, kamuoyu anketleri Tunus'un aşılama yapma hevesinin olmadığını ve aşıların işe yarayacağına güvenmediğini gösterdi. Bu da başlangıçta vatandaşların aşı yaptırmaya yönelik kayıtlarının düşük olmasına yol açtı. Daha sonra ise son zamanlarda şiddetli bir virüs saldırısına ilişkin işaretlerin kesinlik kazanmasıyla birlikte bir tür panik dalgası yaşandı. İnsanlar alelacele aşı kaydı yaptırmaya ve devletin aşılama konusunu ağırdan almasından şikayetçi olmaya başladı. Aşılamanın gecikmesinin sebebi “Sıfır Vakalı Tunus” efsanesinin aşılama dosyası karşısında bir tür rehavete sebep olmasıydı.
Bu rehavet sonucunda Tunus önlem almakta gecikti. Şu ana kadar da ülkeye sınırlı sayıda uluslararası bağış yapıldı. Şu aşikar ki Tunus aşılama konusuna öncelik vermediği için geçtiğimiz ayları boşa harcadı. Kovid-19 kaynaklı vaka ve ölü sayılarının azaldığı bir dönemi boşa harcayan tüm ülkeler, aşılama sürecinin başlangıcıyla birlikte üçüncü dalganın geldiği bir zamanda halklarının sağlık durumunu tehlikeye attı. Aşı, ancak ikinci dozdan yani ilk dozdan yaklaşık iki ay sonra etkili oluyor. Bu da şu anda aşılananların virüse karşı güvende olmadığı anlamına geliyor. Bunun kanıtı da doktorların ve öğretmenlerin ölümleri. Nitekim bir öğretmen aşılandığı gün hayatını kaybetti.
Kıssadan hisse: Kovid-19’a karşı dünya nüfusunu aşılamadan önce iyimserliğe kapılmak acıya, üzüntüye ve ölüme mal olan büyük bir hata. Bence, pek çok toplumda farkındalık eksikliği göz önüne alındığında Hindistan örneğine odaklanmak önemli. Çünkü Hindistan örneği salgın tehdidinin geçtiğini düşünenler için en güçlü farkındalık kampanyası olacaktır.
İnsanlar farkındalıkları ve rasyonellikleri konusunda farklı seviyelerdeyse, o zaman devletlerin ve ona bağlı birimlerin, halklarının hayatlarını koruma sorumluluğunu üstlenme konusunda ihmalkar davranmamaları gerekiyor. Bu nedenle, ülkeler arasındaki rekabet şu anda bu salgınla kimin daha iyi mücadele ettiği ile ilgili.
Tüm çatışmaların da para için olduğu doğru değil. Salgın krizinin nasıl yönetileceğinin ulusal güvenliğin temeli haline geldiği bir sırada ölüm getiren iyimserliği reddetmek, bir tedbir kültürü yaymak, sosyal mesafeye uymak ve aşılama konusu üzerinde ciddi bir şekilde çalışmak herhangi bir devletin görevleri haline geldi.