Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Stadyumlar ayağa kalkıyor

Yayınlanan son istatistiklere göre bugün yaklaşık 4 milyar 200 milyon kişi sosyal medya araçlarını kullanıyor. Bu da insanlığın yarısından fazlasına tekabül ediyor. Bu araçlar hayatımızın her alanında büyük bir rol oynuyor ve davranışlarımızı doğrudan etkiliyor. Bu araçların artan rolleri ve etkilerinin gücüyle birlikte, beraberinde getirdikleri bazı olumsuz yönlerin nasıl kontrol edileceği, denetimsiz uygulamaların nasıl dizginleneceği ve bu araçlara sahip olan hükümetlerin ve şirketlerin oynayabileceği rol hakkındaki tartışmalar her geçen gün biraz daha artıyor.
Geçtiğimiz hafta sonu İngiltere’de sporcuların, bazı medya kuruluşlarının ve gazetecilerin katıldığı bir kampanya dikkatleri üzerine çekti. İngiliz futbol kulüpleri, oyuncuların maruz kaldığı ırkçılığı protesto etmek ve sosyal medya kuruluşlarını elinde bulunduran şirketlere internetteki nefret söylemini sona erdirmeye yönelik daha fazla çaba harcaması için baskı yapmak amacıyla geçtiğimiz cumadan pazartesi gününe kadar 4 günlük bir sosyal medya boykotu yapma çağrısında bulundu.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA), Profesyonel Kriketçiler Derneği, Ragbi Ligi ve Kadınlar Süper Ligi’ndeki takımlar boykot kampanyasına destek verdi. Premier Lig, sporcuların stadyumlarda ve sosyal medyada maruz kaldıkları hakaret ve ırkçı taciz kampanyalarına karşı olduklarını göstermek için üyelerini bu boykota katılmaya çağırdı.
Sporcular, 2019 yılının Nisan ayında Twitter, Facebook, Instagram ve diğer sosyal medya araçlarındaki hesaplarından paylaştıkları “Yeter” sloganıyla benzer bir kampanya düzenlemiş ve sosyal medyayı 24 saat boykot etmişlerdi. Gerek stadyumlarda gerekse sosyal medya araçlarında İngiliz kökenli olmayan oyuncuların, özellikle de koyu tenli oyuncuların ırkçı söylemlere maruz kaldığı olayların artmasının ardından kampanyanın sloganı “Yeter” olarak seçilmişti.
O gün Tottenham Hotspur FC'de defansta oynayan Danny Rose maç sırasında veya sosyal medyada bazı taraftarların hakaretlerine ve küfürlerine karşı duyduğu öfkenin bir tezahürü olarak “Futbolu bırakmak için sabırsızlanıyorum” şeklinde akıllara kazınan cümlesini söylemişti.
Manchester United geçtiğimiz haftaki açıklamasında, yaptıkları analizlerin ardından kulüp oyuncularına yönelik taciz ve kışkırtıcı eylemlerde yüzde 350’lik bir artış tespit ettiğini ve sosyal medyada 2019’un Eylül ayından 2021’in Şubat ayına kadar oyuncularını hedef alan 3 bin 300 gönderi kaydettiğini duyurdu.
Bu olgu sadece futbolla sınırlı değil. Hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili. Okullardan ofislere kadar çeşitli yerlerde görülüyor. Bu olgu taciz, kışkırtıcı içerikler yayma, nefret yayma, sahte haberler, söylentiler ve yalanlar yayma, şiddet içerikli tehditlerde bulunma, şantaj ve cinsel taciz, kimlik hırsızlığı, hesapları hackleme, kişisel verileri ve bilgileri çalma ve insanları hedef alan diğer yöntemleri kapsıyor. Aynı zamanda bu gibi eylemler, sosyal medyadan tutun da telefon veya e-posta yoluyla gönderilen mesajlara, hatta internetteki video oyun odaları ve gruplarına kadar çeşitli yollar üzerinden gerçekleştirilebiliyor.
Bu eylemler yüzünden zarar görenler psikolojik ve sosyal açıdan zorluklarla karşı karşıya kalıyor. Bunun sonuçları bazen korkunç olabiliyor. İngiltere’nin en ünlü sunucularından Caroline Flack (40 yaşında), sosyal medya platformlarında maruz kaldığı söylenti, yalan ve eleştiri kampanyasının ardından 2020 yılının Şubat ayında kendi canına kıydı. Ayrıca eski İngiliz futbolcusu Karen Carney bu hafta, yorumcu olarak katıldığı bir spor programında yaptığı yorumlardan hoşlanmayan bazı Leeds futbol takımı taraftarları tarafından şahsına yönelik şiddetli bir sözlü saldırı kampanyasına maruz kaldığı için intihar etmeyi düşündüğünü söyledi.
Uzmanlara göre bu olumsuz etkiler farklı yaş gruplarında ortaya çıkıyor ancak gençler ve ergenler üzerinde daha şiddetli bir şekilde tezahür ediyor. Nitekim yapılan araştırmalar, gençlerin yüzde 26’sının internetteki taciz ve kışkırtıcı söylemler nedeniyle intihar etmeyi düşündüğünü, yüzde 37’sinin ise ruhsal çöküntü yaşadığını ortaya koydu. Genelde internetteki taciz ve ve zorbalığa en çok maruz kalanlar gençler ve öğrenciler. İnternetteki arama motorlarını izleyen bir site, İngiltere’deki erkek ve kız öğrencilerin yüzde 73’ünün hayatlarının bir döneminde bu tür tacizlere ve zorbalıklara maruz kaldığını hissettiğini ortaya oydu.
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını yüzünden getirilen toplumsal kısıtlamalar ve kapanma dönemi sırasında bu sorun daha da büyüdü. Bir anket, ankete katılan kadınların yarısının 2020 yılının Mart ayından bu yılın başına kadarki dönemde sosyal medyada çeşitli şekillerde taciz ve zorbalığa maruz kaldığını ortaya koydu. ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi’nin yaptığı bir ankete katılan kadın ve erkeklerin yüzde 40’ı ise internette çeşitli şekillerde taciz ve zorbalığa maruz kaldıklarını belirtti. Bu tacizlerin çoğunun dış görünüş (yüzde 61), ırk ve ten rengi (yüzde 17) veya din (yüzde 11) kaynaklı olduğu ifade edildi.
Sosyal medyadaki bu tür davranışlarla mücadele etmek için bu davranışları suç sayan yasalar ve bunları basite almayan mahkemeler gerekiyor. Her şeyden önce de bu araçların sahibi olan şirketler tarafından belli adımların atılması gerekiyor. Reklamlardan ve hisselerinin değer artışından büyük kâr sağlayan bu şirketler sorumluluk almalı. Topluma karşı görevlerini yerine getirmeli. Sosyal medya araçları üzerinden yayılan olumsuz olguları ortadan kaldırmalı. Bu şirketler politikalarının nefretin yayılmasını ve şiddete teşviki engellediğini her fırsatta dile getirseler de genellikle bu davranışlar yüzünden zarar gören kişiler, bildirdikleri içeriklerin sitelerden ancak uzun zaman sonra kaldırıldığından veya hiç kaldırılmadığından şikayet ediyor.
Geçtiğimiz kasım ayında, İngiltere ve Galler Profesyonel Futbolcular Derneği Twitter’da taciz içerikli 56 paylaşım tespit ederek bunları Twitter’a bildirmişti. Ancak bu paylaşımlardan 31’i altı ay geçmesine rağmen hala silinmiş değil. Dernek böyle bir şeyin “hiçbir şekilde kabul edilemez” olduğunu söyleyerek, sosyal medya platformu şirketlerini bu konuda ciddi adımlar atmaya çağırdı.
Twitter geçtiğimiz şubat ayında yaptığı açıklamada, İngiltere’de futbolla ilgili uygun olmadığını ve kurallarını ihlal ettiğini düşündüğü 7 binden fazla paylaşımı kaldırdığını duyurmuştu.
Kimileri paylaşımların kaldırılmasının işe yaramayacağını çünkü bu paylaşımları yapanların başka paylaşımlar yapacağını ya da hesapları kapatılsa dahi yeni hesap açacaklarını söylüyor. Bu ikna edici değil. Sadece şirketlerin sorumluluklarını üstlenmekten kaçınmasının bir gerekçesi. Zira içeriklerin kaldırılması, paylaşılmasını engellemek ve böylece de yayılmasını önlemek anlamına geliyor. Kuralları ihlal edenlerin hesaplarının kapatılması da bu kişilerin başka hesap açmalarını engellemek için bir adım olabilir. Şirketler isterlerse hesap açan herkesin ehliyet veya nüfus cüzdanı fotokopisi gibi kimliğini kanıtlayan bilgileri kayıt aşamasında vermesini şart koşabilir. Böylece kişi nefret yayma, kışkırtma, tehdit, taciz vb. gibi yasalara aykırı bir eylemde bulunursa, izini sürmek ve sorgulanması daha kolaylaşır.
İngiltere hükümeti sosyal medya platformlarını elinde bulunduran şirketlere, platformlarındaki ihlallerle başa çıkmada başarısız olurlarsa milyarlarca dolara ulaşabilecek “ağır para cezalarına” çarptırılabilecekleri imasında bulundu. Ancak, hükümetin dev teknoloji şirketleri ile çatışmaya girme konusunda ağır hareket ettiğini düşünenler var. Zira internette özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açacak adımlar atmaktan veya yasalar çıkarmaktan sakınan liberal akıma mensup büyük bir kitle var. İnternetin sağladığı özgürlüklerin önemini ve sosyal medyanın birçok faydasını kabul etmekle birlikte bu, yaygın görülen olumsuzluklarla mücadele etmek için herhangi bir adım atılmaması anlamına gelmez. Sapkın eylemlerde bulunanların sayısı az olabilir, ancak sosyal medya onlara zehirlerini geniş çapta ve çok kolay bir şekilde akıtmaları için platformlar sağlıyor. İşte tehlike de burada başlıyor. Nitekim yayılma alanını genişletmek, paylaşımların etkisinin artması demektir. Zehrini akıtan bu kişilerin eylemlerinin bir sonucu olduğunu ve sorumlu tutulacaklarını bilmeleri gerekiyor. Yıkılan evler var. Taciz, siber zorbalık ve yalan söylentiler ile intiharın kıyısına itilen gençler var.
Sporcuların ve onlara destek olanların birkaç gün önce yaptıkları şey tek başına şirketlerin çalışma kurallarını kökten değiştirmesini sağlayamaz. Ancak bu, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelen sosyal medya araçlarındaki ihlallerle mücadele etmek için farklı farklı kesimlerin şirketlere ve hükümetlere yasalar ve yönetmelikler çıkarmaları için baskı yaptığı daha geniş çaplı kampanyaların başlangıcı olabilir. Sosyal medya araçları, kontrolsüz ve sömürülmeye açık bir şekilde bırakılmamalı.