Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Ulusal mutabakat hakkında

Geçen haftaki yazıda, çevremizdeki çatışmaların çoğunun yabancı ellerin ulusal meseleleri etkilemesine kapı açan sosyal ve politik yapıdaki hastalıkların sonucu olduğu konusunu ele aldım.
Öncelikle belirtmek isterim ki toplumlar ve milletler salt fiziksel varlıklar olmalarının ötesinde öncelikle itibari ve hayali yapılardır. Başka bir deyişle ona toplum ya da vatan statüsü veren, toprak ya da binalar değil; bilakis onun bu adı taşıdığını, bu topluma ait olduğunu, sakinlerinin karşılıklı güven ile devamını temin eden bir anlaşma (örtük veya yazılı) çerçevesinde birlikte yaşadıklarını insanların kabul etmesidir. Bu karşılıklı güvenin odak noktası, tüm tarafların ortak iyiliğini araması ve anlaşmadan doğan birtakım sorumluluklarına uymasıdır.
Sevgili okurlar muhtemelen gazetelerin zaman zaman iki ülke arasındaki sınır çizgisiyle bölünmüş bazı köylere ilişkin yayınladığı fotoğrafları hatırlayacaklardır. Yarısı Hollanda'da, diğer yarısı ise Belçika'da bulunan Baarle-Nassau köyü ve Fransa ile İsviçre arasında bölünmüş olan Laquer köyü bunlar arasında yer almaktadır. Bu vb. köyler, yakın soy ve benzer yaşam tarzına sahip ailelerin yaşadığı yerlerdir. Fakat bağlı oldukları devletler farklıdır. Öyle ki bazı evlerde, annesinden dolayı bir ülkenin, babasından dolayı başka bir ülkenin vatandaşlığını taşıyan kardeşlere rastlarsınız. Bu tür örnekler toplumların, ulusların ve aslında tüm insan topluluklarının itibari olduğunu, diğer bir değişle ‘insanların düşündüğü kadarıyla var’ olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu bağların gücü ve zayıflığı, aradaki bağlara duyulan inancın ve güvenin topluluk üyelerinin veya ülke sakinlerinin kalplerinde ne ölçüde kök saldığıyla ilgilidir.
Ulusal topluluğa inanç ve herkesi birbirine bağlayan sisteme güven, ulusal mutabakat diye nitelediğimiz şeyin temelidir. Burada iki temel husus vardır. Bunlardan ilki, her iki taraf arasındaki ilişkiyi tanımlayan ve kontrol eden yasa veya gelenektir. İkincisi ise, olası anlaşmazlıkları çözmek için mutabık kalınan bir yoldur.
Farklı insanlar, ortak çıkarlar ve karşılıklı haklar konusunda fikir birliği olmaksızın bir arada yaşayamaz. Bu durum onların bir arada yaşamaları ve anlaşmazlıkları çözmeleri için bir anlaşmayı gerektirmektedir. İşte bu basitçe ulusal mutabakatın özüdür.
Büyük krizler, ulusal topluluğu oluşturan bloklar arasında karşılıklı güvensizliğe neden olur ve o zaman ülkenin siyasi, güvenlik ve yasal inşasının temelini oluşturan kolektif güç ortadan kalkar. Bununla, “yukarıda bahsedilen karşılıklı güvende ve vatandaşların tek bir hukuk sistemi altında bir arada yaşama uzlaşısında” somutlaşan gücü kastediyorum. Bunun adı vatandır ve herkes bunu korumakla sorumludur.
Afganistan ve Libya örneklerine bakın. Her iki ülkede sorunun, çatışmanın tarafları arasında karşılıklı güvensizlik olduğunu göreceksiniz. Profesör David Miller'a göre söz konusu güven eksikliği, tarafların, “kendi güç kaynaklarından feragat etmeleri veya tavizler vermeleri durumunda” kanunda kararlaştırılan haklarını kimin garanti edeceğine ilişkin yaşadığı problemdir.
Sorunlara uzun vadeli bir çözüm bulmanın ve ülkeyi yabancı güçlerin etkisinden korumanın tek yolu ve yöntemi, güven inşa etmek ve güveni sürekli yenilemektir. Bunun ise temelde iki şartı vardır: Otoriteyi bir ganimet olarak değil, geçici bir görev olarak görmek ve acı verici de olsa taviz vermeye hazır olmak.