Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

İbrahim Reisi’ye Ömer el-Beşir’e muamele edildiği gibi muamele edilecek mi?

Washington, Hartum'un Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir'i Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim etme kararını memnuniyetle karşıladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price gazetecilere verdiği demeçte “Sudan'ı, aranan kişileri teslim ederek ve delilleri paylaşarak UCM ile işbirliğine devam etmeye çağırıyoruz. Bu, Sudan'ın onlarca yıl devam eden suçluların cezadan kaçışına yönelik mücadelesinde büyük bir ilerleme teşkil edecektir” dedi.
İyi, güzel. Zaten Beşir ne kendisi ne dönemi ne de İhvancı (Müslüman Kardeşler) grubu savunulacak bir şahsiyet. Ancak madem ABD’nin uluslararası suçluları kovuşturma arzusu, biraz zaman geçtikten sonra bile bu kararlılık düzeyinde kalıyor, binlerce kişinin ölüme gönderilmesinde parmağı olan Ortadoğu’daki başka bir suçluya yani demem o ki, İran’ın Dini Lideri Hamaney’in en yakın müridi yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye ne demeli? Bunu, şeffaflık ve insan hakları konusunda Batılı gelişmiş ülkelerden biri olan İsveç’teki Cumhuriyet Savcısı’nın Reisi aleyhindeki delillerine dayanarak söylüyoruz. Nitekim İranlı muhalifler, İran’ın eski Dini Lideri Humeyni’nin İranlı muhalifleri toplu bir şekilde idam etmek için kurduğu ‘Ölüm Komitesi’ üyelerinden birini yavaş yavaş kötü sona götürmeyi başardı.
İsveç Cumhuriyet Savcısı Kristina Lindhof Karlsson, Hamid Nuri'nin Tahran'ın batısındaki Kerec kentinde bulunan Gohardeşt Hapishanesi’nde mahkumları Ölüm Komitesi’ne götüren kişilerden biri olduğunu söyledi. Ölüm Komitesi bu mahkumlar aleyhinde idam hükmü çıkarıp daha sonra bu hükümleri uyguluyordu. Savcılık Ölüm Komitesi’ni oluşturan dört hakimin fotoğraflarını mahkemeye verdi. Tahran Şeriat Mahkemesi Hakimi Hasan Ali Nuri’nin liderlik ettiği komitede o dönemde Tahran Başsavcı Yardımcısı olarak görev yaptığı söylenen Reisi’nin yanı sıra Tahran Başsavcısı Murteza İşraki ve İstihbarat Bakan Yardımcısı Mustafa Pur Muhammedi bulunuyordu.
Biden liderliğindeki ABD yönetiminden Ömer el-Beşir davasında peş peşe gelen baskıya benzer acil bir baskının gelmesini beklemeli miyiz yoksa standartlar, çıkarlar ve hesaplar bu sefer farklı mı?