Önümüzdeki ay İskoçya'da düzenlenecek olan COP 26 Zirvesi, dünya hükümetlerinin karşı karşıya olduğu meydan okumayı, yani küresel sıcaklıklardaki artışın, Paris İklim Anlaşması ve BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 13’üncüsünde (İklim Eylemi) öngörüldüğü gibi, Sanayi Devrimi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzeri sınırında kalmasının nasıl sağlanacağını tartışacak. Ne var ki taraf hükümetler, benzersiz sosyal, ekonomik ve çevresel yapıları nedeniyle aynı zamanda çeşitli zorluklarla da karşı karşıya bulunuyorlar. Bu nedenle, kanıtlara, hakkaniyete, farklılıkları göz önünde bulunduran ortak sorumluluğa dayanan, müdahale önlemlerinin etkilerini dikkate alan politikalara acil ihtiyaç var. 2050 yılına kadar mümkün olan en kısa sürede nötr (yani net-sıfır karbon emisyonlu) bir karma küresel enerjiye geçiş için maliyet açısından uygun adımlar atılmalı. Yenilenebilir enerji, "enerji geçişi"nin ön saflarında yer alıyor, ancak temiz fosil enerji ve nükleer enerji de, haklarındaki görüşler farklı olsa da önemli rollere sahip.
Nükleer enerji, ticari kullanımından bu yana elektrik üretimi kaynaklı karbon emisyonlarının azaltılmasında önemli bir rol oynadı. Bu rolü pekiştirmeden, küresel iklimde kabul edilemez değişikliklerden kaçınma hedefine ulaşmak çok zor olacak. Son 50 yılda, nükleer enerji yaklaşık 76 gigaton karbondioksit salınımını engelledi. Bu, bugün yaklaşık iki yıllık karbondioksit salınımı oranına eşittir. Bugün yaklaşık 400 gigawatt bandında olan küresel nükleer elektrik gücünün kapasitesi 2050 yılına kadar iki katı olan 800 gigawatt'a çıkarılmazsa, nükleer enerjinin yerini (karbon yakalama ve depolama yöntemlerini kullanmayan) modern kömür veya doğalgaz yakıtlı enerji santralleri alırsa, 2050 yılına kadar yılda ilave 5,5 gigaton karbon üretilecektir.
Nükleer enerjinin iklimsel faydalarına rağmen, COP kararlarında iklim değişikliğini sınırlamada etkili bir önlem olarak rolü henüz tanınmadı. Paris İklim Anlaşması'nda veya BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde de bu rolü açıkça belirtilmedi. Bunun nedeni, çoğunlukla tamamen yenilenebilir enerjiye bağımlı bir gelecek talep eden çevresel grupların baskın etkisi. Nükleer enerjinin kullanımını yasaklayan yasalar çıkaran, vatandaşlarının etkili kesimlerinin taleplerine uygun olarak nükleer santrallerinden vazgeçmeye başlayan (Almanya gibi) etkili Avrupa ülkelerinin muhalefetinden bahsetmiyoruz bile. Bu gruplar, nükleer santralleri ve nükleer yakıt çevrimi tesislerini, Çernobil (1986) ve Fukushima (2011) gibi feci kazaları baz alarak, halk ve çevre için yüksek tehlikeler olarak görüyorlar. Ancak gerçek bunun tam tersi; nükleer santraller ve yenilenebilir enerji santralleri, birim elektrik üretimi başına en az sağlık riski üreten santrallerdir. Çernobil ve Fukushima kazaları önemli ölçüde kirliliğe, birçok sağlık sorununa ve ekonomik zarara yol açsalar da, Çernobil emisyonları (WHO’ya göre) sonucu çok az ölüm meydana geldi. Fukushima ise herhangi bir ölüme neden olmadı. 70 yıla uzanan yüzlerce reaktör çalıştırma deneyimi, nükleer santrallerin güvenliğinde küresel çapta iyileştirmeler olduğunu, ciddi bir kaza olasılığının azaldığını gösteriyor. Tehlikeli radyoaktivite salınımı ile bir kazanın meydana gelmesi imkânsız değil, ama bu durum diğer endüstriyel afetler (örneğin havacılık) ve daha ciddi doğal afetler için de geçerli.
2020'deki Riyad Zirvesinde, G20 ülkeleri, gelecekte karma enerji ile nötr karbon hedefine ulaşmak için kapsamlı ve entegre bir çerçeve olarak Suudi Arabistan tarafından başlatılan Döngüsel Karbon Ekonomisi (CCE) girişimine desteklerini deklare ettiler. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve temiz hidrokarbon enerjisinin kalitesini yükseltmeye yönelik teknolojilere ek olarak nükleer enerji, bu girişimin ana seçeneklerinden birini oluşturuyor. Buna ilaveten, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın bu yılki konferansında bakanlar ve üst düzey yetkililerin yaptığı konuşmalar, nükleer enerjiye yönelik güçlü ve olağanüstü övgüler, karbonsuz elektrik üretiminde güvenli, test edilmiş ve gelişmiş bir kaynak olarak rolünü korumanın önemine dair mesajlar içerdi. Yetkililer, ülkelerinin 26. Taraflar Konferansı’nda (COP26) iklim değişikliği ile mücadelede nükleer enerji ve bilhassa halen geliştirilmekte olan, teknik ve ekonomik avantajlara sahip ve genellikle daha güvenli kabul edilen küçük modüler reaktörlerin (SMR'ler) kullanım alanını genişletme olasılığının tartışılması arzularına da değindiler. Rusya gibi bazı ülkeler ilk küçük modüler reaktör prototiplerinin ticari üretimine ve pazarlamasına başladılar.
Avrupa Topluluğu ülkelerinin sözcüsü Sloven bakanın konferanstaki konuşmasında, Topluluğun uzun zamandan beri ilk kez nükleer enerjinin rolünün artması olasılığını, Taraflar Konferansının bu rolü ve nükleer enerjinin karma küresel temiz enerjiye katkısının nasıl artırılabileceğini ciddi bir şekilde tartışması gerektiği konusunda katılımcıların çoğu ile mutabık kaldığına işaret etmesi dikkat çekiciydi.
Çin, Hindistan, Rusya, Güney Kore ve birçok gelişmekte olan ülkeye ek olarak ABD, Fransa ve İngiltere gibi birçok etkili sanayi ülkesi, Taraflar Konferansı'nın temiz elektrik üretim kaynaklarından biri olarak nükleer enerji kullanımının yaygınlaştırılmasının nasıl kolaylaştırılacağını tartışması için çabalayacak. Almanya ve İtalya gibi etkili Avrupa ülkeleri, bu yılın başına kadar, Taraflar Konferanslarının tartışmalarında ve kararlarında nükleer enerjinin veya temiz hidrokarbon enerjisinin rolünden söz edilmesine karşı çıkıyorlardı. Ancak, özellikle birkaç Avrupa ülkesi ve Kaliforniya gibi ABD eyaletlerinde iklim değişikliğinden kaynaklanan sel ve kasırga gibi afetlerin şiddeti ve sıklığında yaşanan artıştan sonra, bu muhalefetin azaldığına dair olumlu göstergeler var. İtalya ve Almanya'daki son genel seçimlerden sonra olduğu gibi, son zamanlarda bu ülkelerdeki politikacıların nükleer enerjiye dönüşü bir seçenek olarak tartışmaları artık yasak değil. Ancak, halihazırda ulusal elektrik şebekelerindeki payının yaklaşık yüzde 30'u aşmasını engelleyen temel teknik ve ekonomik engellerin varlığına rağmen, bu ve diğer ülkelerde çoğu çevre aktivisti halen ana rolün (hatta bazılarına göre tek rolün) yenilenebilir enerji teknolojilerine ait olması gerektiğine bahse giriyor.
Uluslararası enerji kuruluşlarının raporları ve bağımsız küresel düşünce kuruluşlarının çalışmaları, nükleer teminat, güvenlik veya enerji maliyetleri üzerinde önemli etkiler olmaksızın nükleer enerjinin iklimsel faydalarından yararlanılabileceğini doğruluyor. Ancak bu, ulusal elektrik şebekelerinde nükleer enerjinin kullanımına ilişkin ulusal politikaların ve önlemlerin benimsenmesini gerektiriyor. Ulusal ve küresel kullanımın artması için bilhassa 3 dönüm noktası şart.
1- Nükleer enerjinin politik olarak kabul görmesi ve geniş bir kitle tarafından benimsenmesi
2- Olumlu ekonomik performansının küresel olarak daha tutarlı hale gelmesi
3- Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndaki uluslararası güvenlik sistemini güçlendirerek, şu anda olduğu gibi sadece gönüllü ve rehber temelli olmaktan çıkarıp örneğin, sivil havacılıkla ilgili uluslararası güvenlik sisteminde olduğu gibi, giderek bağlayıcı hale getirilmesi dahil olmak üzere, güvenli çalışma kaydını tanımak, sürdürmek ve geliştirmek.
Bazı Körfez ülkeleri, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve gelişmiş ülkelerdeki atom enerjisi yetkilileri ile iş birliği içinde nükleer enerjiden yararlanmak için iddialı planlar geliştiriyorlar. BAE, Güney Kore ve uzman şirketleriyle iş birliği içinde Baraka sahasında 4 reaktör inşa etmek için 2007 yılında geliştirdiği tam teşekküllü bir planı hayata geçirmeyi başardı. Her biri yaklaşık 1.500 megavat kapasiteli iki reaktör hizmete girdi. Suudi Arabistan'ın yakında 3-4 gigawatt kapasiteli iki nükleer santral inşa etme programı için teklif alma sürecini başlatması bekleniyor. Kuveyt, 3 deneme ile Körfez ülkeleri arasında benzer planlar geliştirme konusunda öncüydü. Bunların ilki 1978'de 50 megavat kapasiteli bir deney istasyonu inşası projesiydi, ancak teklifler alındıktan sonra proje iptal edildi. Son 40 yıldaki diğer iki girişim de, birkaç büyük projede olduğu gibi, çoğunlukla yerel nedenlerle iptal edildi. Kuveyt'in 2007'deki Körfez Zirvesi'ne sunduğu bir öneriye dayanarak ortak bir Körfez nükleer programı başlatılması umut ediliyordu, ancak gerekli desteği alamadı. BAE ve Suudi Arabistan programları, bu ortak programı canlandırmanın çekirdeğini oluşturabilir.
TT
Glasgow İklim Konferansı, “enerji geçişinde” nükleer enerjiye bir rol tanıyacak mı?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة