Zuheyr el-Harisi
TT

Macron Suudi Arabistan'da: Bölgenin sorunlarının çözmek!

Bölgesel çevrelerin, Suudi Arabistan ve Fransa’nın bölgedeki pek çok sorunu çözmeye yönelik çabalarının sonuçlarını beklemesi genel olarak doğaldır. Riyad ve Paris’in ilişkisinin önceki dönemlerde bir nevi soğukluk ve durgunluğa tanık olduğu doğru. Ancak görünen o ki, Paris, bölgedeki olmazsa olmaz Suudi Arabistan’ın rolünün ağırlığını ve önemini anladı. Bu da Paris’i Suudi Arabistan ile yakınlaşıp koordinasyon kurmaya itti. Buna binaen istisnai koşullar ve bölgesel karışıklıkların ortasında, iki ülkenin oluşturduğu ağırlığın birçok sorunu çözüme götürebilecek bir garanti oluşturmasından hareketle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Suudi Arabistan’ı ziyaret ediyor.
Fransa Cumhurbaşkanı'nın bugünkü Suudi Arabistan ziyareti, uluslararası sahnedeki gelişmelerin yanı sıra bölgede yaşananların yansımaları bağlamında geliyor. Ziyaretin zamanlaması ve tartışılacak dosyaların yapısı ziyarete özel bir önem kazandırıyor.
Gerek Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi Riyad’ın, gerekse Avrupa Birliği (AB) üyesi Paris’in jeopolitik konumu, her ikisine de uluslararası siyasi durumları etkilemek için büyük bir itici güç sağlıyor. Tarihsel olarak, Suudi-Fransız yakınlaşması ister bir Gaullist, ister bir sosyalist, isterse bir sağcı iktidarda kim olursa olsun farketmeksizin önemli aşamalardan geçmiştir. Ancak bu aşamalardan en önemlisi Refik Hariri'nin öldürüldüğü ve Suriye'nin Lübnan'dan çekildiği dönemdi.
Fransa'nın şu anki söylemi, Körfez'deki aktif ortaklar ve dostlarla iş birliği yapılmasına yönelik ciddi bir değişim ve siyasi olgunluğa işaret ediyor. Elysee Sarayı'nın geçtiğimiz dönemde Körfez ve İranlı yetkililer arasında gerçekleşen görüşmeleri ve diyalogları memnuniyetle karşılayıp, gerginliğin azaltılmasının istikrarlı bir Orta Doğu inşa edilmesine yardımcı olacağını söylemesi de bunun bir göstergesi.
Bence söz konusu ziyaret, Fransa’nın stratejik boyuta olan inancını ve gerilim ile krizden muzdarip olan çözülmeyi bekleyen dosyalarda atılım yapma hedefiyle bu alandaki Suudi Arabistan diplomasisinin etkisini ve varlığını yansıtıyor. Fransa Cumhurbaşkanı'nın daha önce İran, ABD ve uluslararası güçler arasında imzalanan Nükleer Anlaşma'yı canlandırma doğrultusunda İran'ın nükleer programına ilişkin Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP) yeni versiyonuna Suudi Arabistan'ın dahil edilmesi çağrısında bulunduğunu hatırlıyoruz. Aynı zamanda Macron’un bu ziyaretinden önce İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile ikinci kez telefonda görüşerek İran’ın Viyana’da yapılan nükleer müzakerelere yapıcı bir şekilde katılmasını ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) karşısındaki yükümlülüklerinin yanı sıra Nükleer Anlaşma’daki bütün yükümlülüklerini yerine getirmesini istediğini de biliyoruz.
Fransızlar, Suudi Arabistan'ın bölgede önemli bir oyuncu olduğuna dikkat çekerek "Krallık ile diyalog kurulmadan iddialı bir Fransız politikasının hayal edilemeyeceğini" söylediler. Fransa’dan gelen açıklamalarda Cumhurbaşkanı Macron’a büyük bir heyetin eşlik edeceği ve “Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile yapılacak uzun ve derin görüşmelerde bölgedeki gerilimi azaltma yollarının, İran nükleer dosyasının, Yemen ve Irak’taki durumların, terörle mücadele konusunun ve ekonomi ve ticari iş birliğinin” ele alınacağı kaydedildi. Aynı zamanda ziyaretin Fransız varlığının aktif olduğu el-Ula bölgesindeki Fransız-Suudi ortaklığını güçlendirmek için bir vesile olacağına işaret edildi. Fransa Savunma Bakanlığı Sözcüsü iki ülkenin ilişkisi hakkında yaptığı açıklamada ülkesinin "Suudi Arabistan ile sıkı bir savunma iş birliği” içerisinde olduğunu vurgulayarak “Paris ve Riyad'ın terörle mücadelede aynı çizgide yürüdüğünü” söyledi. Paris'in terörle mücadelede başta Riyad ve Abu Dabi olmak üzere Körfez ülkelerinin iş birliğine bel bağladığı herkesçe bilinen bir gerçek.
Macron'un Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar'a yaptığı Körfez turu, Elysee Sarayı’nın açıkladığı gibi özellikle Libya ve Lübnan ile ilgili konular üzerine yoğunlaşacak. Bana soracak olursanız Suudi Arabistan’ın tavrı net ve değişmeye de niyeti yok gibi duruyor. Zira Riyad bugün Lübnan devleti ile ilişki kurmanın bir yarar veya çıkar sağlamayacağını düşünüyor. Bu düşünceyi perçinleyen şey, Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ın Lübnan’daki siyasi karar müsaderesini ve Lübnan krizinin derinleşmesini körükleyen son açıklamaları olabilir. Enformasyon Bakanı’nın akıbeti soruluğunda sessiz kalmaya devam etmesi de cabası. Libya dosyasına gelince, Suudi Arabistan ve Fransa’nın seçimlerin planlanan tarihte yapılması ve paralı askerlerin ülkeden çıkarılması konusunda görüşleri örtüşüyor.
Suudi-Fransız uzlaşısının olması önemli. Fransa, Körfez ülkelerini, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki stratejik çıkarlarına hizmet edecek şekilde diplomasisini etkinleştirecek bir platform olmalarının yanı sıra ekonomisinin can damarlarını etkilemeleri açısından mühim bir bölge olarak görüyor. Aynı zamanda özellikle siyasi ve ekonomik ağırlığının yanı sıra Arap ve İslami derinliği ile Suudi Arabistan'ı bölge ülkeleriyle ilişkilerinde önemli bir çıkış noktası olarak görüyor. Doğrusunu söylemek gerekirse Suudi-Fransız koordinasyonu, artık bölgenin akıbeti ve gelişmeleriyle ilgilenmeyen ABD rolünün boşluğunu doldurmak üzere geldi. Bu tamamen bu rolün yerini almak anlamına gelmese de terörle mücadelede uluslararası çabaların bir araya getirilmesi, İran nükleer programına ve Irak'a karşı gösterilen tutum ve Suriye'deki siyasi çıkış gibi birçok dosyada iki ülke arasındaki vizyonun örtüşmesi, hiç şüphesiz bölgenin istikrarını artıracaktır.
Riyad ve Paris'in, aralarındaki ticaret hacmi ve çeşitli dosyaların yanı sıra başta barışçıl nükleer teknoloji olmak üzere sıkı bir ilişkinin pekiştirilmesine katkıda bulunan pek çok alandaki sayısız iç içe geçmiş çıkarlardan da anlaşılacağı üzere onları ayırandan çok bir araya getiren ortak noktaları var.
Suudi-Fransız yakınlaşması illa da bir tarafa karşı yapılıyor değil. Daha çok bu yakınlaşma, bölgenin sorunlarını çözmeyi ve bölgesel ve uluslararası güç ilişkilerinde bir denge oluşturmayı hedefliyor. Suudi Arabistan için ulvi çıkarlarına hizmet ettiği sürece batıymış doğuymuş fark etmiyor.