Mina Ureybi
TT

ABD ne için savaşmaya hazır?

“ABD ne için savaşmaya hazır?” İngiliz dergisi The Economist’in geçen Aralık ayının ikinci haftasında yayınlanan sayısının kapağında attığı manşet buydu.
ABD'ye geleneksel desteğiyle tanınan dergi, Washington'u uluslararası arenada öncü bir rol oynamaya ve kazanımlarını savunma gücünü göstermeye çağıran bir başyazı yayınladı. Dergi bu önemli soruyu sordu, ancak henüz bilinmediği için yanıtını vermedi.
Washington'un dostları ile muhaliflerinin, kendisine dayanarak net stratejiler belirlemek için yanıtını bilmek istedikleri soru da bu.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra ABD’nin önde gelen süper güç olarak yükselişinden bu yana, Amerikan ideolojisi net ve açıktı, onun deyimiyle “özgürlük” için mücadele. Washington, komünizm karşısında kapitalizm ve "serbest piyasa" için savaşmaya hazırdı. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra terör olgusu ortaya çıktı ve ABD “özgürlük” ve demokrasinin yayılması için savaşmaya hazırdı. Ancak bugün ideolojisi artık net değil. Afganistan'dan utanç verici geri çekilme bu algıyı sona erdirdi. Washington'un Avrupa ve Asya'daki geleneksel müttefikleri de artık önceki Amerikan ilkelerini dayanak olarak göremezler.
Amerikan ideolojisi, sloganlar ve etkili konuşmalar bir yana, artık hem içeride hem de dışarıda belirgin değil. ABD Başkanı Joe Biden, geçen yılın sonunda Beyaz Saray'ın ev sahipliğinde düzenlenen "Demokrasi Zirvesi" ile özgürlük platformunu restore etmeye çalışmıştı. Ancak zirve, Biden yönetiminin vaat ettiği gibi somut sonuçlar veya ivme getirmedi.
2022'nin başlaması ve Ukrayna'daki krizin kötüleşmesiyle birlikte, hem Kiev hem de NATO ülkeleri, Rusya'nın işgal etmeye karar vermesi durumunda Ukrayna'yı korumak için ABD'nin fiilen eyleme geçme bağlılığının boyutunu bilmek istiyorlar. ABD'nin Moskova'ya yönelik sert açıklamalarına rağmen Washington, henüz Rusya'yı Ukrayna sınırında konuşlandırılan güçlerini geri çekmeye sevk edemedi. Biden, Ukrayna'nın durumunu ele almak üzere 30 Aralık'ta Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşmüş, ancak herhangi bir sonuç alamamıştı. ABD, bugün Avrupa'nın en önemli ve etkin ülkesi olan Almanya'nın başını çektiği NATO ülkeleriyle bir dizi görüşme yürütüyor. Ancak durumu çözebilecek gibi görünmüyor.
Elbette Çin, Amerikan hamlelerini yakından izliyor. Göreve geldiğinden beri Biden, selefleri Barack Obama ve Donald Trump'ın Asya'ya odaklanmak ve Çin nüfuzuna karşı koymak sloganlarını tekrarladı. Fakat Asya'daki müttefiklere henüz ikna edici planlar sunamadı.
İran'a gelince, kuşkusuz Çin veya Rusya'nın siyasi ağırlığıyla karşılaştırılamaz, ancak ABD'ye açıkça düşman ve meydan okuyor. İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin 3 Ocak'ta öldürülmesinin ikinci yıldönümünde Tahran, ABD'yi ve bölgedeki müttefiklerini tehdit etmeye çalıştı. Tahran, iki gün boyunca bomba yüklü insansız hava araçlarıyla Irak ve Amerikan çıkarlarını hedef aldı. Salı günü, Bağdat'ın batısında Amerikan kuvvetlerinin konuşlandığı Ayn el-Esed üssünü hedef aldı. Bir gün önce de yine Amerikan kuvvetlerinin bulunduğu Bağdat Havalimanındaki "Victory" üssünü hedef almıştı. SİHA’lar "Süleymani'nin intikamı" mesajını taşıyordu. Hava savunma sistemleri bu bomba yüklü uçaklara karşılık verse de, Tahran'dan gelen mesaj netti. Washington bu mesajlara doğrudan yanıt vermezse, bölgede olup bitenlere kayıtsız kaldığı fikri iyice yerleşecektir. İran, ABD'ye karşı meydan okuma düzeyini yükseltecektir. Bu, İran'ın uzlaşmazlığını tırmandırdığı ve somut sonuçlar olmadan devam eden nükleer dosyayla ilgili Viyana müzakerelerinde açıkça görülmektedir. ABD'li diplomatlar Washington'un Tahran'ın nükleer silah elde etmesine izin vermeyeceği konusunda ısrar etse de, bunu nasıl önleyeceği belli değil. Washington, İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek için savaşmaya hazır mı? Yahut İsrail gibi diğerlerinin bunu yapmasına izin vermeye hazır mı? Ya da bu olasılığı kabul etmeye hazır mı? Bu sorular sadece İranlıların değil, Washington'un müttefiklerinin de kafasında dönüyor. ABD'nin geleneksel çıkarları -askeri ve ekonomik çıkarlar- Washington’un ilgi odağı olmaya devam edecek, siyasi taahhütlere gelince, Washington'un onlar için savaşmaya istekli olup olmadığı belli değil. Aslında Biden için belirleyici savaş, bu yıl içinde yakında gerçekleşecek seçim savaşıdır. Önümüzdeki Kasım ayında Kongre ara seçimleri yapılacak ve Demokratlar, Cumhuriyetçi rakiplerinin sert rekabetiyle karşı karşıya bulunuyorlar. Kamuoyu yoklamaları Biden'ın popülaritesinin azaldığını gösteriyor ve seçimlere kadar popülaritesini kurtarıp kurtaramayacağı belli değil. CNBC'nin geçtiğimiz Pazartesi günü yayınladığı bir kamuoyu yoklamasına göre, Amerikalı seçmenlerin yüzde 56'sı Biden'dan memnun değil. Bu, geçen Eylül ayındaki yüzde 54, Nisan'daki yüzde 49 olan oranlara kıyasla önemli bir gerileme. Kamuoyu yoklaması, Amerikan halkının çoğunluğunun Biden'ın ekonomik zorluklar ve Kovid-19 kriziyle başa çıkma yönteminden memnun olmadığını gösterdi. Şu anda ABD yönetimini meşgul eden düşünceler bunlar.
ABD içindeki bölünmeler, Biden ve Demokratları ne için savaşmaları gerektiği konusunda dikkatlice düşünmeye sevk ediyor. Bugün, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın destekçilerinin başkanlık seçimlerinin sonuçlarını reddedip Kongre’de onaylanmasını zorla engellemeye çalışmak için Kongre binasına düzenledikleri baskının birinci yıldönümü.
Sağcı terörist grupların ABD içinde yayılması ve Kongre baskınının yıl dönümü ile birlikte Biden, içeride “özgürlük” için savaşmaya dışarıda da müttefiklerine verdiği sözleri yerine getirmeye hazır olduğunu göstermelidir.