Memun Fendi
TT

Tekno-popülizm: Demokrasinin sonu!

Doksanların sonundan günümüze kadar yankılanan ve bazı liderlerin bununla modern demokratik devletin partiler sistemini, ideolojilerini ve kurumlarını aşmaya çalıştığı popülizm ifadesi, yoksulları modern kapitalist sistemin adaletsizliğinden koruyacak bir siyasi proje çağrısı olarak ortaya çıktı. Popülistler demokrasiyi, kapitalist sistemde kaybedenlerin ulaşamadıkları adalet terazisi üzerinde farazi bir denetim aracı olarak kullandılar. Zira kapitalist ekonomi bir kazanan ve kaybeden üzerine kuruluyken, bu adaletsizliği düzeltmeye veya kaybedenlerin tekrar ayağa kalkmalarına yardımcı olmaya çalışanın demokratik kurumlar olduğunu görüyoruz. ABD’de Trump döneminde, İtalya'da Berlusconi döneminde veya Rusya'da Putin döneminde gördüğümüz popülizm buysa, tekno-popülizme ne demeli?
Tekno-popülizm, demokrasi kurumlarının ve modern sivil toplum kurumlarının çöküşünün bıraktığı boşluğu, bireye önem verdiğini iddia eden önermelerle doldurmak için sosyal medya ve çeşitli teknoloji araçlarının modern kullanımına dayanan popülizmdir. Tekno-popülizm toplum fikrini tanımaz; Muhafazakâr Parti'nin lideri olmasına rağmen neoliberal popülizmin annesi sayılan Margaret Thatcher'ın deyimiyle bireylere ve ailelere odaklanır.
Tekno-popülizm, Christopher J. Bickerton ve Carlo Invernizzi Accetti’nin 2021'de yayınlanan ‘Technopopulism: The New Logic of Democratic Politics’ (Teknopopülizm: Demokratik Siyasetin Yeni Mantığı) adlı kitaplarında ortaya attıkları bir kavram. İkili söz konusu kitaplarında İngiltere, İtalya ve Almanya gibi Batılı demokratik toplumlarda meydana gelen değişiklikleri, devletin resmi toplumunu, kurumlarını ve ayrıca partiler tarafından temsil edilen sivil toplumun bileşenlerini incelediler. Bickerton ve Accetti’ye göre temel fikir, teknokratlar söz konusu olduğunda bilimsel uzmanlığa sahip seçkinlerin, gücü tekeline alan ve toplumun sorunlarına çözüm bulan insanları temsil ettiği ve bu yönetici seçkinler sınıfının meşruiyetinin ideal bilgiden geldiği yönündedir. Teknokratik bir uzman olmadıkça hiç kimse bu meşruiyeti sorgulayamaz. İnsanların veya toplumun geri kalanı ise seyirci koltuğunda oturur.
Bir seyirci olarak toplum, popülizmin veya tekno-popülizmin özüdür. Bir olgu olarak tekno-popülizm, size geleneksel partileri ve ideolojileri aşan sahte bir vatandaşlık duygusu verir ve tıpkı Donald Trump’ın görevinin son günlerinde destekçilerinin ABD Kongre Binası’nı basmalarında olduğu gibi bazen içinizde demokrasinin kurumlarını doğrudan baskı isteği uyandıran bir vehim oluşturur.
Tekno-popülizm belirli bir değer kümesi değil, bir tayftır. Nitekim Trump'ın politikaları aşırı popülist göründüğü kadar, Almanya'da Angela Merkel ve İngiltere'de Boris Johnson'ın politikaları farklı derecelerde popülist politikalardır. Bütün bu durumlarda siyasi liderler, partinin temsil ettiği tabanın dışında daha geniş bir meşruiyet bulmaya ve siyasetlerinin temelinin başarının meşruiyetine dayandığına dair ikna çabaları ile parti dışındaki bireylerden oy toplamaya çalışıyorlardı.
Kitap, demokratik kurumların başarısızlığı düşüncesini ve demokratik ülkelerin bu krizi başarının meşruiyeti ile aşma girişimlerini ele alıyor.
Yeni teknolojinin bir sonucu olan popülizm, demokrasilerin karşı karşıya olduğu en tehlikeli zorluktur ve aynı zamanda kapalı sistemler için de bir başka meydan okumadır. Tekno-popülizm, eski geri ile insanlığın daha önce tanık olduğundan daha hızlı bir şekilde geri kalmışlığın artmasına yardımcı olan postmodern arasındaki bir ittifaktır.