Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Kutsala saldırarak kutsalına saygı beklemek

Klişelerin en önemli problemi, artık kimsenin klişeleşme nedeniyle, durum ne denli vahim olursa olsun, duruma kulak vermemesidir. Büyük bir esef duyarak ifade ediyorum ki, 1948’den bu yana devam eden İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları, çok uzun yıllara yayılması nedeniyle maalesef klişe haline getirilmiş durumda ve artık pek de kimsenin gündeminde değil gibi…
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının klişeleşmesi, uzun süre devam etmesiyle alakalı ancak Yahudi Soykırımı Batı Hıristiyan dünyasında gerçekleştiği halde, Yahudilerden dilenecek özrü Müslümanlar üzerinden dilemek isteyenler, yani Batı dünyası, İsrail’in insanlık dışı saldırıları klişeleşmeden evvel de, meseleye İsrail lehine taraf oldukları için kulak vermiyordu. Meseleye kulak vermemekle kalmadıkları gibi özellikle medya üzerinden, saldırılan Filistinliler olduğu halde, İsrail’e yönelik saldırılar varmış gibi haber yaparak, ciddi anlamda manipülasyon yapıyordu. Dün olduğu gibi bugün de maalesef bu klişe, klişeler değişmedi.
Mesele Filistin ve İsrail olunca aslında klişelerin, daha doğru ifadeyle vahim klişelerin, ardı arkası maalesef kesilmiyor. Mesela bu klişelerden biri, her Ramazan ayında, önce İsrailli yerleşimcilerin, ardından İsrail güvenlik güçlerinin mutlaka ama mutlaka Filistinlilere, ibadet yapan insanlara saldırılar düzenlemesi. Ramazan saldırıları gibi vahim durumlar bile artık klişe olmuş durumda ve İsrail’in en fazla destek aldığı yer de tam olarak burası; ne yaparsa yapsın hiçbir yaptırımla muhatap olmuyor.
Bu Ramazan ayında da, İsrail’in saldırıları, klişeleri maalesef değişmedi…
İsrail ve Batı medyasının kahir ekseriyeti, Ramazan ayının başlamasıyla birlikte Filistinliler ve terör kavramlarını aynı cümlede kullanma klişelerini arttırdı. Özellikle haberin sonunda 14 yaşındaki çocuklar da dahil olmak üzere, İsrail güvenlik güçlerinin öldürdüğü Filistinlilerin haberlerini yine haberin sonunda okunacak şekilde düzenlediler, bu cinayetleri meşru göstermek için “Filistin ve terör” kavramları haberin başına eklendi. Zira 14-15 yaşındaki çocukların öldürülmesini başka bir yolla meşrulaştırmak mümkün olmayacaktı.
Bazı haber bültenleri meseleye farklı noktalardan yaklaştılar; Yahudilerin Hamursuz (Pesah, Fısıh) Bayramı’nın, Ramazan ayına denk gelmesi nedeniyle İsrailliler ve Filistinliler arasında gerginliğin yaşandığını ifade ettiler. Zira haberin devamında İsrail askerlerinin, ibadet eden oruçlu insanlara, onların mabedine saldırdığını, 150 kişinin yaralandığını, 400 Müslümanın tutuklandığını, tüm bu vahim durumları bir şekilde meşru göstermeleri gerekiyordu. Bir klişe daha Ramazan aynında iftar saatine yetiştirildi.
Bazı medya organları ise mevcut klişelerini değiştirmedi ve Filistinlilere yönelik saldırıları çoğu zaman olduğu gibi gündemlerine almadılar.
Elbette klişeler bununla sınırlı da değil, sık sık İsrail saldırılarını eleştirdiğimizde, biz Müslümanları, antisemitist olmakla itham eden klişe zümre, İslamofobik hislerle, Filistinlilere yönelik saldırıları kınayan kişileri hedef aldı. Hedef almanın failleri ile bir şekilde mutlaka muhatap oluyoruz, klişelerine de aşinayız; “İslam nasıl barış dini oluyor, sürekli Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda kargaşa var, İslam şiddeti körüklüyor işte…” nevinden ifadelerine hayatımızda en az bir kere rastlamışızdır. Ancak aynı klişecilerden neredeyse hiçbir zaman, bayram kutlaması sırasında ibadet eden Filistinlilere saldıran İsraillilere yönelik olarak, “Ya hu, sizin dininiz nasıl bir din ki, bayram kutlaması sırasında, ibadet eden insanlara, silahlarla ve askerlerinizle hiç çekinmeden saldırabiliyorsunuz?” sorusunu soramıyorlar. Soranları da, antisemitist olmakla itham edip susturuyorlar. Yine bir klişe daha Filistin meselesi için gündeme sokuluyor.
Bir inanan olarak, inanca, ibadete, mabede, benim ibadetime, mabedime, inancıma saldırılmamasını istediğim için saldırmam, saldırılmasını da doğru bulmam… Herhangi bir inanca yönelik fobik bir tavrım yok, olmaması gereği konusunda da sık sık kendime telkin veririm. Bu nedenle konu inançla ilgili ise daha dikkatli konuşur, daha itinalı yazarım. Ve şimdi, yine bir Ramazan ayında, gırtlağımıza kadar klişeye batmışken, klişeciler orucu kanla bozup, ibadeti şiddetle ifsat ettiklerinde ve bunu da ibadet etmek amacıyla yaptıklarını söylediklerinde, en insan yanımla sorma gereği hissediyorum; bu nasıl bir inançtır ki, secdeye kapanmak için, secdedeki insanları yerlerde sürükleyebiliyorsunuz? Bu nasıl bir kulluktur ki, kul olmak için, kulluk edenlerin başlarına ayağınızla basabiliyorsunuz? Bu kadar büyük bir öfke ve nefret içinizdeyken, Rabbinize nasıl yöneliyorsunuz, nasıl arınma ve af dileyebiliyorsunuz?
Ayrıca, yukarıda sorduğum tüm bu soruları “cihat, şehadet” kavramlarını iğdiş ederek sürekli ama sürekli Müslümanlara yöneltenler, size bir sorum var: Neden yılda en az üç beş kez ibadet edenlere, ibadet etmek için saldıran İsraillilere, Müslümanlara bin kez sorduğunuz bu soruları, bir kez olsun soramıyorsunuz? Neden?