Bill Gates
Amerikalı yazar, yazılımcı, girişimci, yatırımcı ve iş adamı.
TT

Hayat kurtaran ilaçlar daha hızlı nasıl geliştirilebilir?

Bilim adamları daha kısa sürede bir ilaç geliştirebilseydi, Kovid-19 salgını çok farklı görünebilirdi. Ölüm oranları muhtemelen çok daha düşük ve tanık olduğumuz gibi efsanelerin ve yanlış bilgilerin yayılması daha zor olabilirdi.
Salgının ilk günlerinde, herhangi bir aşı bulunmadan çok önce bir ilacın geliştirilmesini bekliyordum ve bu konuda yalnız değildim; halk sağlığı camiasında tanıdığım çoğu insan aynı beklentideydi. Maalesef öyle olmadı. Bir yıl içinde Kovid'e karşı güvenli ve etkili aşılar geliştirildi - ki bu tarihi bir başarı - ancak çok sayıda insanı hastaneden uzak tutabilecek ilaçların geliştirilmesi şaşırtıcı derecede yavaştı.
Bu, girişim eksikliğinden kaynaklanmıyordu. Koronavirüs tespit edilir edilmez, araştırmacılar ilacını araştırmaya başladılar. Ucuz, kullanımı kolay, çeşitli değişkenlere karşı etkili, hastalık kötüleşmeden önce insanlara yardım edebilen antiviral ilaçlar bulmaya çalıştılar. Bilim adamları, hidroksiklorokin, deksametazon, remdesivir ve immün plazma dahil olmak üzere düzinelerce potansiyel ilaçlar keşfettiler. Bazıları umut verici sonuçlar verdi, ancak hepsinin kusurları vardı.
2021'in sonlarında, tamamen mükemmel olmasa da,  zamanla büyük etkileri olacak şekilde harcadıkları çabaların bir kısmı meyve verdi. Merck ve ortakları, yüksek ölüm riski altındaki kişiler için hastaneye yatış veya olası ölüm oranlarını önemli ölçüde azalttığı görülen Molnupiravir adlı bir antiviral geliştirdi. Kısa süre sonra Pfizer'in Paxlovid adlı oral yolla alınan başka bir antiviral ilacının da çok etkili olduğu kanıtlandı. İlaç, yüksek riskli ve aşılanmamış yetişkinler arasında ciddi hastalık veya ölüm riskini yaklaşık yüzde 90 oranında azaltıyor. Bu ilaçlar salgınla mücadelede faydalı araçlarda sayılıyor, ancak olması gerekenden çok daha geç bir zamanda geliştirildi ve hala bu ilaçlara ulaşım zor.
Bu ilaçlar elde edilene kadar, dünya nüfusunun büyük bir kısmı en az bir doz aşılanmıştı. Ancak sadece aşının bulunması, korona veya başka herhangi bir salgında ilaçların önemli olmadığı anlamına gelmez. Aşıları şovun mevcut yıldızı, ilaçları ise bir noktada atlanması gereken açılış şovu olarak düşünmek bir hatadır.
Bilim adamları Kovid aşılarını olabildiğince hızlı geliştirdikleri için şanslıyız, başaramasalardı, ölüm sayısı çok daha yüksek olurdu. Ancak başka bir pandemi durumunda, dünya 100 gün içinde yeni bir patojene karşı aşı geliştirmeyi başarsa bile, aşının dünya nüfusunun çoğuna ulaşması uzun zaman alacak. Özellikle de tam ve sürekli koruma için iki veya daha fazla doz gerekiyorsa. Eğer patojen ölümcül ve özellikle de mutasyona uğruyor ise, tedavi edici bir ilaç on binlerce insanın ve belki daha fazlasının hayatını kurtarabilir.
Aşılar var olsa bile, iyi ilaçlara ihtiyacımız olacak. Kovid pandemisi ile gördüğümüz gibi, aşı olabilecek herkes bunu yapmayı tercih etmeyecek. Farmakolojik (ilaca dayalı) olmayan müdahalelerin yanı sıra ilaçlar, hastaneler üzerindeki baskıyı azaltabilir. Bu da, nihayetinde zorunda olmamalarına rağmen bazı hastaların hayatlarını kaybetmesine yol açan hastanelerdeki aşırı kalabalığı önleyecektir.
İyi ilaçlarla ciddi hastalıklara yakalanma ve ölüm riski büyük ölçüde azaltılabilir. Ülkeler, okullar ve işletmelere uyguladıkları kısıtlamaları hafifletmeye, eğitim ve ekonomideki kesintileri sınırlandırmaya karar verebilirler. Ek olarak, test ve tedavi süreçlerini birbirine bağlayarak bir sonraki adımı atabilirsek insanların hayatlarının nasıl değişeceğini gözünüzde canlandırın; koronavirüse (veya başka herhangi bir viral hastalığa) yakalandığını gösteren erken semptomları olan herkes dünyanın herhangi bir yerindeki bir eczaneye veya kliniğe gidebiliyor, test yaptırabiliyor ve pozitifse, antiviral ilaç alıp evinde kullanabiliyor. Sadece şunu söylemeye çalışıyoruz; herhangi bir salgında ilaç temel önemdedir. İlaçların gecikmelerine neyin sebep olduğunu ve gelecekte bu tür gecikmelerden nasıl kaçınabileceğimizi anlamak için ilaçlar dünyasında bir tura çıkmamız gerekiyor; ilaçlar nedir, laboratuvarlardan nasıl piyasaya sürülürler, bu salgında neden erken dönemde daha iyi performans göstermediler ve inovasyon nasıl gelecekte daha iyi bir performansın önünü açabilir?
Hastalıkları tedavi etmek insanlar için yeni bir şey değil; iyileştirici ajanlar olarak kök ve bitkiler ile diğer doğal bileşenlerin kullanımı eski zamanlara kadar uzanır. Yaklaşık 9 bin yıl önce, şimdiki modern Pakistan'da, Taş Devri diş hekimleri, hastalarının dişlerini çakmaktaşından yapılma aletlerle tedavi ediyorlardı. Eski Mısırlı mimar ve hekim Imhotep, yaklaşık 5 bin yıl önce yaklaşık 200 hastalığın tedavisini katalogladı. Yunan doktor Hipokrat, iki bin yıldan daha uzun bir süre önce söğüt ağacı kabuğundan ekstre edilen su ile aspirinin bir formunu tanımlamıştı. Ancak sadece son 2 yüzyılda, doğada bulunan bitkilerden elde etmek yerine laboratuvarda ilaçları sentezleyebildik.
Bugün güvendiğimiz ilaçların bazıları, yorucu araştırmalar sonucu bilinçli olarak icat edilmişken, bazıları da tamamen şans eseridirler. Örneğin, 1880'lerde Strasbourg Üniversitesi'nden iki kimya öğrencisi, katranın bir yan ürünü olan naftalin adlı bir maddenin, bağırsak solucanları tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağını test ederlerken çözümünü dahi aramadıkları bir sorunun çözümüne ulaştılar. Naftalin maddesi solucanlara karşı etkili değildi, fakat öğrenciler şaşkınlıkla hasta kişinin ateşini düşürdüğünü tespit ettiler.
Daha fazla araştırma yaptıktan sonra, aslında naftalin üzerinde bile çalışmadıklarını, bunun yerine eczacının yanlışlıkla onlara sattığı Asetanilid adlı gizemli bir ilacın üzerinde çalıştıklarını fark ettiler. Kısa süre sonra Asetanilid, ateş düşürücü olarak piyasaya sürüldü. Ancak doktorlar ilacın talihsiz bir yan etkisi olduğunu gördüler; bazı hastaların ten rengini mavileştiriyordu.
Sonunda, Asetanilid’den teni mavileştirmesi dışında tüm faydalarını taşıyan, Amerikalıların Asetaminofen veya Tylenol olarak bildikleri Parasetamol adı verilen bir etken madde elde ettiler. Bugün, ilaçların keşfi hala iyi bir bilim ile iyi şansın karışımına bağlı. Ancak ne yazık ki, ilk yayılma evresindeki hastalık bir pandemiye doğru evriliyor gibi göründüğünde, şansa güvenmeye zamanımız yok. Bir dahaki sefere bir enfeksiyonla karşılaştığımızda, bilim insanlarının ilaçları mümkün olduğunca çabuk, Kovid ile olduğundan çok daha hızlı geliştirmeleri gerekecek.
Diyelim ki böyle bir durumdayız; küresel olarak yayılan yeni bir virüs var. Bir ilaca ihtiyacımız var. Bilim adamları antiviral ilaç geliştirmeye nasıl başlarlar?
İlk adım, virüsün genetik kod haritasını çıkarmak ve hangi proteinlerin onun için en önemli olduğunu öğrenmektir. Bu temel proteinler hedefler olarak bilinir. Araştırma süreci özetle; hedeflerin olması gerektiği gibi çalışmasını engelleyecek şeyleri bularak virüsü yenmektir.
1980'lere kadar umut verici bileşikleri belirlemeye çalışan araştırmacılar, uygun bileşikleri belirlemek için yavaş deneme yanılma yöntemine güveniyorlardı. Günümüzde binlerce deneyi aynı anda yürüten 3 boyutlu modeller ve robotik makineler sayesinde şirketler milyonlarca bileşiği birkaç hafta içinde test edebiliyorlar. Bu, daha önce tamamlamak için insanlardan oluşan bir ekibin yıllarca çalışmasını gerektiren bir görevdi.
Umut verici bir bileşik belirlendiğinde, bilimsel ekipler, daha fazla araştırmaya değip değmediğini belirlemek için onu analiz ederler. İyi bir aday bulduklarında, genellikle klinik öncesi aşamaya geçmeden önce birkaç yıl geçirirler, bu arada güvenli olup olmadığını ve istenilen sonucu verip vermediğini belirlemek için üzerinde çalışırlar. İlk çalışmalar hayvanlar üzerinde yapılır. Doğru hayvanı bulmak kolay değildir. Araştırmacıların bir sözü vardır; “Fareler yalan söyler, maymunlar abartır, kemirgenler aldatır.”