Abdulaziz Tantik
TT

Mahremiyet; Yitik Değer…

Şeffaflığın temel bir yapı olarak mevcut kültürün başat öğesi olarak varlık kazanması, kadim kültürün başat öğesi olan mahremiyetin ise değer yitimine neden olmuştur. Şeffaflık,  beraberinde mahremiyetin yokluğunu getirdiği gibi şeffaflığın ürettiği açıklığın sır, gizlilik, utanma duygusu gibi temel kavramlara alan bırakmadığı da görülmektedir.
Mahremiyet, özne/benlik/kişiliğin kendine has bazı şeylerin varlığını ve kendi gizemini oluşturacağı bir alanın varlığının teminatıdır. İnsanın çıplak olarak ortada dolaşmasına imkân tanımayan utanmanın kaynağı ve bir sırrın varlığının da delili olan mahremiyet modern kültürün şeffaflık kültürü yüzünden kaybolmuştur. Bu kayıp, insanın kendi öznelliğinin de kaybını beraberinde getirmiştir. Modern insen, öznel insan oluşu ile iftihar eder. Ancak öznelliğin en temel özelliği kendine has oluşu ve bunu paylaşıma açmayarak gizemini oluşturabilmesi ile varlığını itmam ettiği bilinir. Ama modern özne, bütün öznelliğine rağmen her şeyi ile şeffaf bir şekilde apaçık ortada durmaktadır. Bir mahremiyeti olmadığı gibi saklı tutabileceği bir giz ve sırra da sahip değildir.
Şeffaflığın ilişkiler ağı içinde ve öznel olmayan ağ açısından önemli ve yerinde bir kavramsallaştırmadır. İşlevselliği de önemlidir. Çünkü toplumsal yapıda şeffaflık, hukuki zemini güçlendirme bağlamında önemi inkâr edilemez! Adaletin ikamesi bağlamında şeffaflığın yeri ve önemi takdir edilebilir. Ama kişilerin karakterlerine halel getirmemek adına ikili ilişkilerde ve şahsi durumlarda mahremiyet kaçınılmazdır. Bu durum bize iki kavramın kendi bağlamları içinde anlamlı oluşunu işaret eder.
Şeffaflık, herhangi bir istismarı engellemek için gözler önünde olması gereken, ticaret, siyaset, toplumsal sorumluluk gibi temel konularda gerekliliği bedihidir. Bu konularda açıklık temel olmalıdır. Sosyal sorumluluk gereği aldanışın önüne geçişi sağlamak adına şeffaflık önemlidir. Ancak kişisel gelişim, karakter gelişimi, benliğin rüşde ermesi bağlamında kendine ait bir mahremiyet alanının varlığı kaçınılmazdır.
Şeffaflıkta sorun toplumsal zeminde oluşu değil, bilakis, öznenin bütün hayatının çıplak bir şekilde insanların gözleri önüne serilmesi ve kendisine ait bir alanın varlığına tahammül dahi edilmemesidir. Bu da sosyal mühendislik bağlamında yönlendiricilik açısından çok verimli bir saha sunmaktadır. Böylece kişileri, kendileri olmaktan çıkartarak istenilen karakterlere yönelik bir yönlendirme söz konusu oluyor. Çünkü bilinen her şey mühendisliğe tabi kılınabilir. Bu açıdan bir toplumsal yapı diğer bir toplumsal yapıya yönelik olarak bir mahremiyet alanı bulundurmalı, yoksa yönlendirilmeye açık bir pozisyonu vereceği için kullanılır. Bunun tipik örneklerini her zeminde gözlemleyebiliyoruz. Kalabalıkları toplamak, onları kışkırtmak, tepki vermeye yöneltmek için birkaç tweet yetiyor. Mahremiyetin olduğu yerde ise kışkırtılmaya mahal kalmaz, çünkü kışkırtmaya nereden başlayacağı konusunda bir netlik oluşmaz!
İnsanın kendi benliği üzerinde kendi iradesini belirleyici kılabilmesi açısından kendisi olacağı bir zemine ihtiyaç duyar. Etkileşimde belli bir alanı etkileşim dışında tutmanın insan karakterine yönelik olumlu etkisini tartışmaya gerek yok! İnsan dokunulmaz olabildiği ölçüde kendisi olabilir. Bu dokunulmazlığı sağlayacak olan şey ise, kendisine ait bir mahremiyet alanının varlığıdır. Erkek, kadın, çocuk, ebeveynler veya yaşlı dede, nene, teyze ve halalar, amca ve dayılar da buna dâhil edilerek onların mahremiyet alanlarını koruyarak onlarla kurulacak ilişkide, onların tecrübesinden istifade edebilecek bir zemin doğabilir. Yoksa her şeyin aleniyet kazandığı bir zeminde kimse kimsenin tecrübesine ihtiyaç hissetmez ve o zaman muğlak, tecrübeye dayalı olmayan kısır ve kısıntılı bir zeminde oluşmuş adı bilimsel bilgi olan şeye ihtiyaç doğurulur ve bugün yaşadığımız patolojik karakterler inşa edilir. Psikolojik danışmanlık almayan kimsenin kalmadığı bir çağı yaşanıyor. Kadim dönemde ve kadim kültürde var olan yaşama biçimi bunu en asgari düzeyde tutmayı başarmıştı.
Mahremiyetin önemini birçok alanda gözlemleme imkânımız vardır. Öncelikli mahremiyet alanı, Allah ile kulu arasındaki mahremiyettir. Zaten Allah ‘batın’ olarak kendi mahremiyetini gözlerden ırak tutmuştur. Allah, insan tasavvurunun ve idrakinin dışında kalarak kendi mahremiyet alanını tam bir güvenceye almıştır. Bu, Zat olan Allah’ın Hangi Şahsiyet zemini üzerine kurulu olduğu konusunda insana bir işarettir ve mahremiyetin şahsiyet olmadaki önemine kesin vurgu olarak tanımlanmalıdır. Allah ile şeytan arasında meydana gelen sözleşmeye binaen hukuki olarak süresi zarfında önü açık tutulmuştur. Ancak Allah ve insan arasındaki irtibat sürekli diri tutularak mahremiyeti muhafaza edilerek insanın Rabbi ile kuracağı irtibatı şeytandan uzak kılmıştır. Tövbe meselesi de kul ile Rabbi arasındaki mahremiyete göre biçim kazanır. Melekler ile insan arasındaki ilişki ağı da mahremiyet ile örtülmüştür. Bu ilişkileri korumaya matuf ve şeytanın etkisinin dışında kalışına yönelik önemli bir olgudur. Allah ile insanlar içinden seçtiği kulu elçisi olan Nebi ile ilişkisi de mahrem kılınmıştır. Bu mahremiyeti bozmaya yeltenen her cin taifesine ateş saldırıları ile engellenmiştir. Koruma tamdır. Ayet bunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Vahye arınmış olanların dışında kimsenin dokunamayacağı, meleklerin fecre kadar inen vahye muhafızlık etmesi de bu mahremiyeti koruma konusundaki iradeyi ve ciddiyeti gösterir.
Mahremiyet ifade edildiği gibi her alanın kendi gizini koruması ve saldırılara karşı korunaklı halde bulundurulabilmesinin imkânıdır. Karakter bazında da mahremiyet kişinin öznelliğini sağlayarak bir diğer özneden farkını gösterir. İnsan kendi biricikliğini ancak kendi mahremiyet alanını muhafaza ederek sağlayabilir. Bu şahsiyetin olgunlaşması ve şahsiyetler arasındaki ilişkide kendi biricikliğini muhafaza etmesi bağlamında da tesirlidir. Özellikle korunması gereken şeyler noktasında mahremiyet olmazsa olmazıdır insanın. Sahip olduğu mücevheri ulu orta gösteren her kişinin mücevheri kaybolmaya veya hırsızlığa konu olur. Bu kaçınılmaz bir sondur. Bu yüzden değerli olanın korunması ancak mahremiyetinin sağlanması ile uygulanabilir.
Her şeyin aleniyet kazanıldığı ortamlarda güçlü olan ve belirleyici tekniği elinde bulunduran kişi, o aleniyet kazanan şeye hükmeder. Kimin olduğuna bakılmaksızın hemde… Kadın, dişilik özellikle korunmaya muhtaç olandır. Onun mahremiyeti çok önemlidir. Kadın açılıp saçıldığı zaman kendi dişiliğini kaybeder ve mahremiyeti kaybolan kişi, kendisi olmaktan çıkar. Bu yüzden korunması gerekli olanın korunabilmesinin yolu mahremiyetini sağlayabilmekle orantılıdır.
Günümüzde her şeyin açıklık kazandığı, mahremiyetin yokluğa tevdi edildiği ve kendini göstermenin önem kazandığı bir zeminde her şeyin yapı bozumuna uğradığı görülmektedir. Ailenin önemini kaybetmesi, eşin eş olarak varlığını yitirmesi, norm/değerin yitimini kolaylaştırdı. Değer olmayınca, ilişkiler yozlaştı ve çarpık hale dönüştü. Bu sefer bir ahlak eleştirisi baş gösterdi. Ama bu ahlak eleştirisinin kendisi de bir mahremiyet kurma arayışını temellendirmediği için yeni bir ahlaksızlığın zemini olmaktan kurtulamamaktadır. Dostluğun en önemli bir mahremiyet alanını inşa ettiği bilinirken bugünkü dostlar her şeyi alenileştirerek dostuna ihanet etmektedir. Dostluğun kaybolduğu bir yaşamın bereketini kaybettiğini söylemek yanlış olmasa gerek!
Modern düşünce topyekûn bir açıklığı işaret eder. Modern episteme bu açıklık üzerine kuruludur. Modern kültür bu açıklığı ilke olarak teminat altına alır. Şeffaflığı yönetim erkinde göstermesi gerekirken, toplumsallığın kendisine sirayet ettirir ve öznenin bizatihi kendisini şeffaf kılarak onu müdahaleye açık hale getirir.
İslam ise mahremiyet üzerine kuruludur. Ancak nesnel bir zeminde hukuki alanda açıklığı önceler. Saklı olması gerekeni ise saklı tutmayı ilke olarak kabul eder. Aile içindeki durumları bile çok sınırlı ve öncelikle kendi içinde çözümünü ön görür. Aile dışına taşırılmasını makul görmez ve onaylamaz da… Allah, Resulü ve müminler birbirlerinin dostudurlar ilahi fermanı, dostlar arasındaki mahremiyeti de işaret eder. Kadın ve erkek müminlerinde bir birlerinin dostu oluşları aralarındaki mahremiyet alanını belirginleştirir. Toplumsal zeminde de mahremiyetin muhafazası bir ilke olarak öngörülür. O yüzden günah işleyenlere tarassut edecek bir gözlem bile onaylanmaz! Kim kendi evinde ve kendi öznel şartlarında ne yapıyorsa o kendisi açık kılmadığı sürece ilgi alanına girmez, girmemelidir de… Böylece her insan tekinin kendisi olma konusunda kendi hüviyetini/benliğini inşa etmede özgür ve sorumlu oluşunu ilandır. O yüzden iyilik de kötülük de gizli yapılır. Saklı tutulur ki bir başkasını olumsuz etkilemesin…
Dikkat edilmeli ki iki ayrı dünya görüşü ve iki ayrı kavramı önceleme söz konusu… Modern dünya görüşü şeffaflık üzerine bina edilmiştir. İslam’ın dünya görüşü ise mahremiyet üzerine bina edilmiştir. Bu temel gerçeği dikkate alarak bugünün şartlarını değerlendirmekte yarar var.
Mahremiyet, hürmeti, saygınlığı ve saygıyı içerir, haram olanı belirleyerek sınırları çizer, ihtiram üzerinden özen ve itibar göstermeyi taşır. Yani mahremiyet yaşamın her alanında boşluk bırakmadan izini açığa vurmaktadır. Bu yüzden mahremiyeti olanın insan sayılacağı bir kültür evrenini inşa etmekten başka seçenek bırakmamaktadır bu modern dünya ve kültür…
Mahremiyetimize sahip çıkalım ve insan olarak mümin olmanın ilk adımını atalım… Kendimize olan saygımızı kaybetmeden başkalarına olan saygımızı da inşa edelim… Kendimize ait olan bir şeyin varlığı ile temas ederek kendimiz olduğumuzun idrakine erelim…