Memun Fendi
TT

Ulusal söylemin yenilenmesi

Dini söylemi yenileme fikri çok konuşuldu ancak bu yazımda dini söylemi yenileme fikrinden daha önemli gördüğüm bir fikri, ulusal söylemi yenileme fikrini ortaya atıyorum. Zira dini söylem sınırları aşar ve kültürlerin, otoritelerin ve egemen devletlerin çeşitliliğinin bir sonucu olarak ritmi kontrol edilemez. Ulusal söylem ise belirli bir şey olmasının yanı sıra kontrollü ve işlevsel bir bağlamda vücut bulur. Yani tek bir ulusal devlet içinde belirli bir işlevi yerine getirir.
Bu yazı, önceki iki yazımın bir uzantısıdır. Bunlardan ilki, ‘ulusallıktan biraz daha az bir söylem’ fikrini ele aldım. Bu yazımda daha sonra otorite ile diyalog kuracak olanların temsiliyet için meşruiyet kazanacağı, yürütme organı veya hükümet ve güvenlik kurumları tarafından değil halk tarafından seçileceği ulus altı, yani bölgeler ve eyaletler düzeyinde bir diyalog çağrısında bulundum. Ulusal diyaloğun sorunu, yurtiçinde ve yurtdışındaki şüphecilerdir. Diyaloğun ciddi olması için, ‘diyalog öncesi diyalog’ adını verdiğim bu süreç için bir meşruiyet sağlayarak şüpheciliğin aşılması gerekli. İkinci yazım ise ‘boykot/dışlama kültürü’ (cancel culture) ile ilgiliydi. Yazımda bahsettiğim ABD toplumunun içindeki boykot kültürü, dini söylem düzeyindeki tekfir kültürü ile aynıdır. Sadece farklı kelimeler ve işaretler kullanılıyor. Boykot ve bizdeki tekfir kültürü, bir vatandaşın veya bir grup yurttaşın, ulusçuluk konusunda münhasır vekalet yetkisine sahip olduklarını iddia etmeleri, bu yetkiyi istediklerine vermeleri ve istediklerinden almalarıdır. Başka bir deyişle vatan ve yurttaşlık fikri onlarla sınırlıdır. Kendileri ile aynı fikirde olmayanlar ille de daha az vatansever olmaz zorundalar.  Nasıl olur da toprak, hükümet ve eşit haklara ve görevlere sahip halk fikrine dayalı tek bir vatanda vatanseverlik konusunda bizden daha yüksek mertebede biri ya da başkalarına üstün gelen ‘seçkin vatandaş’ veya ‘süper vatandaş’ olabilir? George Orwell'in Hayvan Çiftliği adlı romanında dediği gibi “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.”
Ulusal söylemin yenilenmesi, hiçbir birey veya grubun yurttaşlık konusunda diğer vatandaşlardan daha üstün olmadığı (örneğin ırkçı rejimlerdeki ırksal üstünlük) fikrine dayanır. Ulusal söylemi yenilemek, yurttaşlıkta eşitliğin temellerini atmak demektir.
İktidarın ateşli savunucusu olan vatandaş vatanseverlik ve ihanet sıfatlarını dağıtma yetkisine sahip bir süper vatandaş olduğunda devlet sistemine hizmet ettiğini düşünür. Ancak aslında bu süper vatandaş tüm ülkenin tabutuna ilk çiviyi çakan kişidir. Birkaç gün içinde bir sepetin içindeki diğer sağlam elmaları da çürüten bozuk bir elmadaki çürüktür. Fanatik ve kendini üstün gören vatandaş, siyasi sisteme bulaşan ve farkında olmadan sistemi öldüren bir çürük veya mikrop olduğu için burada iktidarı için devamlılık ve istikrar isteyen yöneticinin, geçici olarak faydalı görünen çürüğe kucak açmaması ve eşit vatandaşlık fikrine daha fazla odaklanması gerekir. Şöyle bir Amerikan atasözü var: “Böyle dostlarım (yani bu kadar aptallar) varken düşmana ne hacet!.” Biz Araplar ise şöyle diyoruz: “Cahil dostun olacağına akıllı düşmanın olsuni”
Süper vatandaş derken, sadece Orta Çağ'da dini bağışlama yetkisini kendinde bulanlar gibi vatanseverlik belgeleri dağıtan ve insanları vatana hıyanet etmekle yaftalayanları değil, aynı zamanda halkı devrim ve isyan kılığına sokanları da kastediyorum. Tüm bu davranışlar geri kafalı toplumların tezahürleridir: Din saflığı ve devrim saflığı iddiasında bulunanların yanı sıra ırk saflığı iddiasında bulunan Naziler gibi ulusal saflığa sahip bir vatandaş… Vatan; hata yapan, başarısız olan ve darbe alan sıradan insanlar tarafından inşa edilir. Kimse ismet değildir.
İster din ister ulus ister devrim ile ilgili olsun saflık hastalığı, daha şiddetli bir hastalığın belirtisidir ve geri kalmış toplumun tezahürlerinden biridir.
Ulusal diyaloğun meşruiyet kazanması için; devlete ve kurumlarına taraf olunmasıyla birlikte net bir şekilde tekfir ve boykot kültürüne karşı bir ortamın yaratılması ve ne milli ne de dini olan hakim söylemin ilkelliğini aşmak için ulusal söylemi yenilemek üzere ulusal terbiyeye zemin hazırlanması gerekiyor, ki bu çok önemli bir iş. Zira bir şirketteki hissedarların aynı değerde bir hisseye sahip olmaları gibi vatan da vatandaşlar arasındaki bir ortaklıktır ve kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur.
Ulusal diyaloğun, diyaloğa karşı çıkanların meşruiyetini sınamamıza, yani bu yüzler herhangi birini temsil ediyor mu yoksa siyasi dekorasyon nedeniyle zaman zaman ortaya çıkan vahşi doğadaki sesler mi diye bakmamıza olanak sağlayan bir özgürlüğe de ihtiyacı var. Dekoratörlüğün ne içeride ne de dışarıda meşruiyeti vardır.
Ulusal söylemi yenilemek, bizi siyasi dekoratörlük ve tiyatral söylem fikrinden kurtarır. Bugün siyasi dekoratörlüğü kendisine meslek edindiği için inandırıcılığını kaybetmiş insanlarımız var. İstenen şey, uyandığı andan itibaren gece yatana kadar sahnede durup bunca zaman iyi bir vatandaş rolü oynayan dekoratif bir vatandaş ya da oyuncu bir vatandaş değil. Ulusal söylemi yenilemek; vatandaş rolü kesen bir oyuncu değil, hakiki iyi bir vatandaş üretmemize yardımcı olur.