Mustafa Özcan
TT

Zer zor ve hile karşısında Mukteda Sadr

Ali Şeriati bozuk düzenlerin yöntemlerini ele alırken tebaa veya reayayı kandırmak, aldatmak için üç tarzı siyasete başvurduklarını anlatır.  Birinci tarz veya husus zer’dir. Altın demektir. Kısaca sultanlar tebalarına veya yakınlarına altın vererek zimmetlerini ele geçirirler. Bu hakkaniyet adına yapılacak potansiyel muhalefete ket vurmak ve odaklarına sus payı dağıtmaktır.  İkinci kelime veya husus ise zor’dur ve zorbalık ve istibdat anlamına gelir.  Sözgelimi tarihçiler Emevilerin geçiş döneminde ya da Muaviye Bin Ebi Süfyan döneminde muhalefet odaklarının zer ile ayartıldıklarını, ikna edildiklerini söylerler. Bunun sonucunda Hazreti Ali veya Hazreti Hüseyin’in cephesindekiler Şam rejiminin paralı askerleri haline gelmişlerdir.  Böylece rejimin mahiyeti değişmiştir. İkinci yöntem ise zor yani zorbalıktır. Nitekim Yezid’in Kerbela’da kullandığı yöntem zor veya zorbalıktır.  Hazreti Hasan zer’e muhatap olmuştur.   Hazreti Hüseyin ise zor’a yani güce ve zorbalığa muhatap olmuştur.  Düşmanları dost yapma sanatında üçüncü kural ise hiledir.  Hile düzeninin içine yalan,  karşılıksız vaatler gibi bir sürü husus girer. Böylece yönetimler bekalarını ve geleceklerini bu suretle teminat altına almış olurlar.
Irak’ta gizli ve açıktan İran ekseni ile Iraklılık ekseni birbiriyle çekişiyor ve mücadele ediyor.  Iraklılık akımının başında Muhammed Sadık es Sadr’ın oğlu Mukteda Sadr bulunmaktadır.  Babası Şii Arap merciiyeti taraftarı idi. Oğlu Mukteda ise zamanla Irak’ta bütün belaların özünde ve merkezinde İran olduğunu fark etmiştir.  Irak akımının karşısında ise İran ekseni yer almaktadır.   Bu eksen adına 2003 yılından beri Davet Partisi Irak’ı yönetmektedir. Burada merkezi şahsiyet ise Nuri Maliki’dir.  Bu nedenle de Mukteda Sadr 2003 yılından sonra kurulan sistemin gözden geçirilmesini ve kendi akımı da dahil bütün  akım veya siyasi partilerin yeni bir seçimde devre dışı kalmalarını istemektedir. Bu İran yelpazesi ekseninde seyreden Sünni kesimler için de geçerlidir.  İran 2003 sonrasında Sünni kesimlere de el atmış ve onların yapılarını da dizayn etmiş ve kurgulamıştır.   İran, ‘ Sünnilik Sünnilere bırakılmayacak kadar önemlidir’ demektedir!   Herkesin İran eksenine bağlandığı bir vasatta yani 2003 sonrası düzende çözüm imkanı kalmamıştır. Yeniden yapılanma şarttır. Mukteda Sadr da bunu savunmaktadır.
Lakin İran rejimi Mukteda Sadr’ı durdurmak için karşısına Ali Şeriati’nin vazettiği üçlü hile düzeni ile çıkmıştır.  Zer, zor ve hile! Irak’ta para yani zer İran ekseninin kontrolü altındadır. Başlarda İran ateşli Mukteda Sadr portresinden bir Iraklı Hasan Nasrallah çıkarmayı ummuştur. Lakin taraflar birbirini tanıdıkça, nefret etmiştir.  Mukteda Sadr’ın altından yaralı bir bilinç ve ötesinde kontrol altına alınması zor asi bir ruh çıkmıştır.  Bir zamanlar Mukteda ile Nasrallah birbirlerine yakın kimlikler ve kişiliklerdir. Hasan Nasrallah Mukteda’nın yanına siyasi kirve olarak sokulmuştur. Lakin Mukteda Sadr’ın boyun eğmez yapıda biri olduğunu Nasrallah şu sözleriyle ifade etmiştir: “Mukteda Sadr bizi aciz ve çaresiz bıraktı.” Kısaca Nasrallah Mukteda Sadr’ı yamultamamıştır! 
İran hakim olduğu bölgelerde ve bilhassa Irak’ta ortak, müttefik aramıyor. Aradığı tek şey, kullanılmaya müsait, çizmeyi aşmayan taraftarlar zümresidir. Aradığı şartlarda Mukteda ağırlığında bir lider bulamıyor. ‘Koordinasyon Çerçevesi’ olarak anılan İran akımı ve ekseni, Sadr akımı gibi bir akım ortaya koyamamıştır. İran’ın gücü Ali Şeriati’nin dile getirdiği formülü uygulamaya yetmektedir. Bunun ilki zimmetleri altın ve para ile satın almaktır. İran bendelerini devlet hazinesinden çalınmış kamu malının cazibesiyle kendine çekmektedir. Nuri Maliki döneminde trilyon dolarları bulan paralar buharlaşmış, iç edilmiştir. Muhalif bir akım iktidara gelecek olursa bunların hesabı sorulacaktır.
Ali Şeriati’nin dile getirdiği formülde ikinci unsur ise zor kullanmaktır. Ya da zorbalıktır. İran bunu Irak’ta Şii milisler arıcılığıyla yürütmektedir. Şah İsmail’in İran’ı Kızılbaş unsurlarla ‘yola’ getirmesi gibi İran da bugün Irak’ta muhaliflerini Şii milis sopasıyla dize getirmektedir. Milis rejimi Bedir Tugaylarından Haşd-i Şabi veya Asaib Ehli’l Irak’a kadar geniş bir yelpazeyi barındırmaktadır. Özellikle de 2006 yılında İmameyn Merkadi veya İmam Hadi- İmam Hasan el Askeri Çifte Kabrine yapılan kışkırtıcı saldırıdan sonra İçişleri Bakanı Beyan Cebr Solag koordinasyonu altında ölüm mangaları kurulmuş ve bu yapı Sünnileri sindirmeyi amaçlamış ve bunun sonucu Bağdat büyük çapta Sünnilerden arındırılmıştır.
Kısaca İran potansiyel ve fiili muhaliflerini temizlemek için formülün ikinci ayağı olan zor veya zorbalık kuralını hayata geçirmiş, sonuna kadar uygulamıştır.
Bu süreçte Mukteda Sadr’ın karşısına iki Brütüs çıkmıştır. Bunlardan birisi eski çaycısı olan Kays Haza’li’dir. ‘Kanımız senin uğruna fedadır’ diyen birisi gitmiş yerine Mukteda Sadr’a kumpas kuran Nuri Maliki’nin emir kulu, daha doğrusu İran fedaisi birisi gelmiştir. İran’ın kurduğu sindirme amaçlı zor sisteminde bir rükün haline gelmiştir. Bazen eski çaycı yeni milis komutanı Türkiye gibi ülkelere de İran namına posta koyuyor, kafa tutuyor. Had bildirmektedir.

HİLE DÜZENİ 

Eski çaycısı zor düzeninin nasıl bir parçası haline gelmişse babası Muhammed Sadık es Sadr’ın Mukteda’ya ‘benden sonra merc-i taklit Kazım Hairi’dir’ dediği şahıs da hile düzeninde veya köle pazarında Mukteda Sadr’ı İran rejimine ve Ali Hameney’e bozuk parayla satmıştır. Bu da gösteriyor ki Irak’ta Büveyh Oğulları zamanından beri yapılanmakta ve şekillenmekte olan molla sistemi veya merciiyyet sistemi özünde bir aldatmacadır ve hile düzeninin kurumlarından birisidir. Tam da Mukteda Sadr’ın başkaldırdığı bir sırada onu zeminsiz ve dayanaksız bırakmıştır. Dini olarak altını boşaltmıştır. Şöyle utanmaz bir açıklama yapmıştır: Merci-i Taklid görevimi bırakıyorum ve yetkilerimi Ali Hamaney’e devrediyorum ve bana tabi olan kitleleri de ona havale ediyor ve yönlendiriyorum. Böylece Kazım Hairi’yi taklit eden Mukteda Sadr, bu karar sonrasında zoraki olarak Ali Hameyen’in mukallidi haline geliyor. Mukteda Sadr bu durumda hükmen mukallidi olduğu Ali Hameney’e nasıl karşı çıksın?
Peki! Kazım Hairi’nin hiç mi mazereti yok?  Elbette bazı mazeretleri olabilir. Lakin ihanet çapında bir mazereti yoktur. Vaktiyle İran nüfuzunun ulaşamayacağı bölgelere gidebilir ya da en azından Mukteda Sadr ve taraftarlarının korumasına haiz bir mekanı seçebilirdi! Neden tersini yapmıştır?  Neden Kum’a yerleşmiştir?  Bağımsızlığını korumak yerine Mukteda’yı İran köle pazarında meteliğe satmış ve yüzüstü bırakmıştır.
Kısaca Şiilik içinde İran ile mücadele edilemez. İleride Mukteda Sadr hattı hareketini bu gerçeğe göre uyarlamalıdır. Mübarek bir zamanlar
“Amerikan elbisesi giyen çıplaktır” demişti. İran elbisesi giyen de çıplaktır. Havza adı altında Şii kaypaklığının sınırı yoktur.  Elbette istisnalar kuralı bozmaz.