Robert Ford
ABD'nin Eski Şam Büyükelçisi
TT

Biden, Şi Jinping ve Muaviye

ABD Başkanı Joe Biden, geçen hafta Endonezya'da Çinli mevkidaşı Şi Jinping ile bir araya geldi ve dünyaya yeni bir Soğuk Savaş'ı alevlendirmeye gerek olmadığını söyledi. Soru şu: O ciddi mi?
Küresel siyaset sahnesini takip eden herhangi bir gözlemci, ABD'nin Çin'in büyümesini ve etkisini azaltmaya çalıştığının artık farkında.
Aynı zamanda Çin hükümeti, uluslararası sistemin kalbinde olan ABD'nin yerini alma arzusunu gizlemiyor. Çin Devlet Başkanı yaptığı Nisan ayında bir konuşmada, ülkelerin ve toplumların kendi iç rejimlerini seçebileceklerinde ısrar eden yeni ve "Küresel Güvenlik Girişimi" olarak adlandırdığı bir öneriyi gündeme getirdi. Şi, Biden'ın diğer ülkelerde insan hakları ve demokrasiyi teşvik etme çabalarının uluslararası ilişkiler için iyi bir temel oluşturmadığını söyledi. Bu nedenle "Soğuk Savaş" sırasında komünist Sovyetler Birliği ile demokratik ABD arasında ideolojik bir rekabet olduğu gibi şimdi de Çin-ABD rekabetinde ideolojik bir bileşen var.
Bu "Soğuk Savaş" zihniyeti, ABD'nin Çin'e yönelik ticaret stratejisinde açıkça görülüyor. Çin ile ticari ve ekonomik entegrasyonun teşvik edildiği günler geride kaldı. Bunun yerine, Sovyetler Birliği ile "Soğuk Savaş" sırasında olduğu gibi Washington Çin ekonomisini zayıflatmaya çalışıyor. Daha da önemlisi, Biden yönetimi, gelişmiş bilgisayar çiplerinin ve üretim teknolojisinin Çin'e ihracatını engellemeye kararlı. Bu çiplerin modern ekonomilerin çekirdeğini oluşturduğunu burada belirtmekte fayda var. Rakamlar, Çin'in geçen yıl 300 milyar dolar değerinde çip ithal ettiğini ortaya koyuyor ve bu petrol ithalatından daha fazlaydı.
Washington hedefi konusunda çok açıktı; Çin'in hem ticari hem de askeri uygulamalara sahip gelişmiş çipler üretme kapasitesini geliştirmesini engellemek istiyor. Buna ilaveten, yine geçmişteki "Soğuk Savaş" sırasında olduğu gibi Washington müttefiklerine, Çin'e karşı bir yaptırım politikası izlemeleri için baskı yapıyor.
Örneğin Washington, Hollanda ve Japon hükümetlerine, şirketlerinin Çin'e gelişmiş çip üretim teknolojileri satmalarını engellemeleri için baskı yapıyor. ABD'nin bu tek taraflı çabasını izleyen Singapur Dışişleri Bakanı, ABD politikasını "teknolojik bir savaş ilanı" olarak nitelendirdi.
Buna ilave olarak, 2021'de Donald Trump ekibinin yerine geçen ve geleneksel müttefiklerle daha iyi ilişkiler kurma sözü veren Biden yönetimi, şimdilerde Japonya, Güney Kore ve Hollanda gibi Çin ile teknoloji ticareti yapan müttefiklerini istemedikleri bir şeye, taraflardan birini seçmeye zorluyor.
Biden ise geçen hafta Endonezya'da, Tayvan'a yönelik bir Çin saldırısının "yakın" olmadığını söyledi. Yine de bu güven verici tonu bana şu soruyu sorduruyor: Neden bu yıl defalarca Çin'e saldırırsa ABD'nin Tayvan'ı savunacağını söyledi? Bu açıklamalar, 1972'de Çin'e karşı bir Amerikan açılımını müzakere eden eski dışişleri bakanı Henry Kissinger ile başlayan Tayvan'ın savunmasıyla ilgili geleneksel Amerikan belirsizlik politikasında büyük bir değişikliğe işaret ediyordu.
Buna karşılık Şi, geçen hafta Endonezya'da Tayvan'ın Çin'in "temel" çıkarlarından biri olduğunu yineledi. Kendi adıma Biden'ın açıklamalarından, Washington'ın, Çin'in 2022'de veya belki de 2023'te Tayvan'a saldıracağından şüphe duyduğunu anladım. Ancak Washington bunun sonrasında ne olacağını bilmiyor. Washington, Çin'i caydırmak için "Soğuk Savaş" dönemine ait geleneksel bir strateji izleyerek, Hindistan, Japonya ve Avustralya ile dörtlü ittifakın temsil ettiği yeni bir "NATO" ittifakı inşa etmeye uğraşıyor. Biden'ın önümüzdeki ay Afrikalı liderleri Washington'da ağırlayacak olması da tesadüf değil. Konuk listesinde çok sayıda diktatörün yer aldığı açık ve bu nedenle toplantının amacının demokrasi ve insan haklarının teşviki olmadığı da belli.
Çinliler ise yeni Soğuk Savaşın varlığını kabul ediyorlar. Bu nedenle Çinliler, ABD yaptırımlarına rağmen kendi teknolojik kapasitelerini inşa etmeye çalışıyorlar. Ekim ayında düzenlenen bir konferansta Komünist Parti liderliği, havacılık, biyoteknoloji, yarı iletkenler ve yapay zekâ gibi alanlarda teknolojik uzmanlığa sahip daha fazla üyeyi Politbüro ve Merkez Komitesine kattı.
Ancak buna rağmen, görünen o ki Çin, şu anda ABD ile büyük bir çatışmaya girmek istemiyor. Bu yüzden de Çin, ABD'nin kendisine uyguladığı yeni yarı iletken yaptırımlarına yanıt vermedi. Bunun yerine Başkan Şi, iklim değişikliği gibi konularda Amerikalılarla çalışma grupları kurmayı kabul etti. Bu çalışma grupları aynı zamanda iki hükümet içindeki bürokratlar arasındaki diyaloğu da teşvik ediyor.
Önümüzdeki aylarda daha fazla diyaloğun iyi bir şey olacağına şüphe yok. Temsilciler Meclisi'ndeki yeni Cumhuriyetçi Parti çoğunluğu, Tayvan'a daha fazla silah satışı için baskı yaparak ve korona virüsünün yayılmasından Çin'i sorumlu tutan halka açık oturumlar düzenleyerek Pekin'i kızdıracak. Temsilciler Meclisi'nin yeni başkanı belki de Tayvan'ı ziyaret edecek. Eski Temsilciler Meclisi başkanının Ağustos ayında Tayvan'a yaptığı ziyaretin, bir dizi uluslararası meselede Washington ile tüm diyaloğu kesmek de dahil olmak üzere Çin'in öfkeli tepkilerini kışkırttığını belirtmekte fayda var. Biden şimdilik iki ülke arasındaki diyaloğu yeniden başlattı Tabii ki iki ülke arasında çıkarlar ve tehditlerle ilgili doğrudan iletişim, gereksiz çatışmalardan kaçınmak için faydalı. Halife Muaviye'nin şu gözlemini her zaman takdir etmişimdir; Bir keresinde Muaviye: “Halkla benim aramdaki bağ, kıl kadar incedir ama hiçbir zaman kopmaz” demiş. Ona neden kopmaz diye sorulduğunda şu cevabı vermiş: “Halk çektikçe ben gevşetirim. O gevşettikçe de ben çekerim.”