Necib Sab
Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) Genel Sekreteri ve “Çevre ve Kalkınma” dergisinin editörü
TT

Çevre konferansları ve öze dönüş

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin taraflarınca gerçekleştirilen 2022 Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferansı’nın (COP27) perdesi kapanır kapanmaz, gelecek iklim zirvelerinin hazırlıkları başladı. Yetkililer ve müzakereciler, “turistler” ile birlikte BAE’deki 28’inci zirveye, bir Doğu Avrupa ülkesindeki 29’uncu zirveye ve Latin Amerika’da veya Karayip adalarından birine düzenlenecek 30’uncu zirveye doğru yola koyuldular. Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva da, 30’uncu zirveye Amazon’da ev sahipliği yapma -sanki on binlerce katılımcının inişiyle birlikte bu hassas bölgede eksik olan daha çok yıkımmış gibi- önerisiyle ortaya çıktı.
İklim gibi çevresel kaygıların ekonomik ve sosyal koşullarla iç içe geçtiği, karmaşık detayları içeren ve ortak çıkarları ilgilendiren böyle hassas konularda müzakereler kaçınılmazdır. Ancak, acil konulardaki müzakerelerin nihai bir tarih olmaksızın devam etmesi ve müzakerelerin birer retorik şenliğe dönüşmesi de doğru değildir. Aksi halde katılımcıların çoğunun müzakerelerde hiçbir rolü olmuyor ve birçoğu yalnızca eğlence turizmi ve halkla ilişkiler için bu müzakerelere katılıyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni 1992 yılında onayladı. İlk İklim Değişikliği Konferansı (COP 1) 1995’de Berlin’de düzenlendi. Otuz yılda önemli ilerlemeler kaydedildi, ancak temel konularda anlaşmalar gecikti. 1995’teki ilk konferansta ülkeler, bilim adamlarının tavsiyelerini kabul etselerdi ve finansman ve yüklerin dağıtılması konusunda anlaşsalardı, Mısır’daki yirmi yedinci konferansa ulaşamazdık. Bununla birlikte esaslara ilişkin tartışmalar halen devam etmektedir ve sanki bu dönemde başarılan tek şey, iklim değişikliğinin insan faaliyetlerinin sonucunda meydana geldiği gerçeğinin kabulüdür. Ancak otuz yıl bu noktaya gelmek için çok uzun bir süre. Bu, COP27 ve sonrasına ihtiyacımız olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak 1995 yılındaki ilk konferanstan sonra toplantıların görevi, “Emisyonları ne kadar ve ne zaman azaltıyoruz? Nasıl fon sağlarız” gibi temel sorular üzerine tartışmayı sürdürmek değil; uygulamayı takip etmek, bilimdeki gelişmelere ve sonuçlara göre düzenlemek olmalıydı. Müzakereleri yönetecek irade ve gerekli yetenekler olsaydı, bu mümkün olabilirdi.
Tarihi hatırlamayanlar için, Ozon Tabakasını İncelten Maddeler İlişkin Montreal Protokolü’nün ana hatlarının, 1987’de Montreal’de düzenlenen bakanlar konferansında çizildiğini belirtmekte fayda var. 1989’da Helsinki’de üye devletlerin bir araya gelmesiyle sözleşme yürürlüğe girdi. 1990’da ozon tabakasını incelten maddelerin üretiminin ve kullanımının tamamen sona ermesi için özel bir fon kuruldu. Uluslararası toplum, ozon tabakasını koruma taahhütlerini zamanında yerine getirmeyi başarırken, üye tarafların toplantıları da sonuçları bilimsel gelişmeler ışığında gözden geçirmek ve taahhüdün sürekliliğini sağlamak için 3 yılda bir olmak üzere devam etti. Keşke bugün iklim müzakerelerine öncülük edenler, Mustafa Kemal Tolba’nın vizyonundan ve bilim, finans ve adalet denklemi doğrultusunda rekor sürede anlaşmaya ulaşılmasında başarılı olan diplomasisinden ilham alsalar.
İklim zirvelerinin önündeki engeller arasında, dünyanın her köşesinden seyahat eden ve iklim eyleminin hedefleriyle çelişen büyük karbon emisyonlarına yol açan çok sayıda katılımcı var. Çoğu zaman bu kalabalıklar müzakerelerin ilerlemesini engellemekte ve ciddiyetsizliğe neden olmaktadır. Çözüm, tüm gruplarda katılımcı sayısını sınırlamak ve kişisel katılımı çevrimiçine döndürmektedir. Bu şekilde, karşılıklı iletişimin öneminden ötürü ana müzakereciler toplantıya şahsen katılırken, her ülkeden uzmanlardan oluşan ekipler çevrimiçi katılım gösterir, gözlemler ve heyet başkanlarına tavsiyelerde bulunur. Aynısı, ilgili uluslararası ve bölgesel kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri için de geçerlidir. Nitekim pandemi dönemindeki karantina önlemleri ve seyahat kısıtlamaları, sanal konferanslar için etkili programların geliştirilmesine katkı sağladı. Böylece binlerce kişi, konuşma ve soru sorma hakkına sahip delegeler veya dinleyiciler olarak, tıpkı geleneksel yüz yüze toplantılarda olduğu gibi uzaktan sürece dahil olabilirler.
Teorik vaaz vermekle itham edilmemek için işe kendimden başladım. Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) Genel Sekreteri olarak Şarm eş-Şeyh konferansı oturumlarına günde 12 saatten fazla uzaktan katıldım. Bu da gerektiğinde tavsiyede bulunmam için ek zaman sağladı. Kişisel katılımın 40 binden 5 bine düşürülmesi konferansın etkinliğini azaltmayacak, aksine daha da artıracaktır. Burada, Mustafa Kamal Tolba'nın Birleşmiş Milletler Çevre Programı liderliğinde 18 yıllık başarılı deneyimlerine dayanan tavsiyesini hatırlıyorum. Bu tavsiyeye en iyi sonuçlar, popülist tavırlar içermeyen küçük toplantılarda alınır. Bunun için, arabulucunun adalet ruhuna sahip olması ve devletlere ve gruplara hakları ve yapabilecekleri doğrultusunda sorumlulukların ve görevlerin verilmesi şarttır. İklim değişikliği, başta doğal sistemlerin korunması olmak üzere önemli konulardan soyutlanarak çözülemez. İklim Sözleşmesi Tarafları Zirvesi, onlarca çevre anlaşmasına imza atanların düzenlediği düzenli toplantılardan sadece biridir. Bunların hepsi de İngilizce’de “Taraflar Konferansı” anlamına gelen “COP” şeklinde adlandırılır. Fakat çoğunluk “COP”un sadece iklimle sınırlı olduğunu düşünür.
Şarm eş-Şeyh’teki İklim Zirvesi’nden hemen sonra Nesli Tehlike Altındaki Türlerin Ticaretine İlişkin Sözleşme’nin (CITES) taraflarının 19. konferansı (COP 19) Panama’da düzenlediklerini çok az kişi fark etti. Toplantıda yasaklı listeye 500 hayvan ve bitki türünün eklenmesi tavsiye edildi. Zira bunların ticareti, hayvanlardan kaynaklı yeni virüslerin yayılmasına veya yabancı hayvan ve bitki türlerinin yerel türler üzerindeki hakimiyetine sebep oluyor. Ayrıca Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin 15’inci konferansı (COP15) ise yarın Montreal’de sona erecek. Devlet başkanlarının geniş katılım göstermediği bu konferans, medyada futbol haberleriyle yer buldu. Yapılan araştırmalar, doğal sistemleri korumadan ve yok olan sistemleri eski haline getirmeden, 1.5 santigrat derece sıcaklık artışını durdurmanın mümkün olmayacağını gösteriyor. Dünyamız insan faaliyetleri nedeniyle bir milyondan fazla hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. “Tarafların” konferanslarından kitle şenliği olma niteliğini söküp çıkarmanın ve bu toplantıları kıyıda köşede kalmaktan kurtarıp meselenin özüne odaklamanın zamanı geldi. Çünkü artık sayamaz hale geldik.