Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Sevinç ve felaket arasında Libya ‘Şubatını’ anmak

Libya, yaralar ve acılarla geçen ondan fazla kara ‘şubat’ ayından sonra bugün sadece siyasi değil, coğrafi bir bölünme senaryosuyla da karşı karşıya. Bu, 17 Şubat tarihini, değişimin ‘devrim’ adı altındaki kaos abasından çıkıp devletleşmeye ulaşmada başarısız olmasının ardından en ufak bir adalet, eşitlik ve hatta özgürlük sağlanamadan bölünmüşlük ile kaosun hakim olduğu ve devletin gasp edildiği bir durumu ifade eden acı bir tarih haline getiriyor.
Ancak sıkıntılarla geçen bu kara yılların ardından Libya halkının dış müdahaleden, çatışmadan, yolsuzluktan ve kargaşadan arınmış bir geleceğe kavuşmasının ve bu kara yılların ve meşruiyet çatışmasının sayfalarını çevirmesinin zamanı geldi.
Bu kara yılların ardından bugün 17 Şubat Libya Devrimi’nin bir yol ayrımında olduğunu görüyoruz. Kimileri bu tarihi, rahata kavuşma ve zulüm ve diktatörlükten kurtulma olarak tanımlarken, kimileri de arzularını gerçekleştirmek için şiddete başvuran ve başkenti ele geçirip babalarının malı gibi al bu senin şu da senin deyip bölen bütün milislerin ve silahlı grupları yanı sıra kaosu, yıkımı ve tehciri beraberinde getirerek ülkeye ve insanlarına musallat olan bir felaket olarak nitelendiriyor. Sanki orangutana dönmüşüz gibi silah terörü, savunmasız insanları korkutmak, uykularını kaçırmak, eşyalarını gasp etmekten başka bir şey yok.
Şubat 2011 ile Şubat 2023 arasında, siyasal İslamcıların bolca kan akıtmasının, katliamının, insanları zorla göç ettirmesinin, yakıp yıkmasının ve yabancılara hizmet edip onlara paralar saçmasının ardından ortalık kan gölüne döndü ve ülke Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı. Daha sonra iki hükümet baş gösterdi; biri Doğu’da diğeri Batı’da. Güney iki hükümet arasında tartışmalı bölge olarak kaldı. Buraya hiçbir engele takılmadan kim varsa geliyor.
Libya’da Şubat 2011 ‘devrimi’ başta, siyasi durumun ve toplumun ekonomik durumunun değişmesi talebiyle başlamıştı. Ancak daha sonra ‘devrim’ işleri tersine döndürmüş ve vatandaşları sıkıntıya sokmuştu. Öyle ki, bir somun ekmek 5 dinar iken 1000 dinara çıktı. Bu, zaten ‘devrime’ ilişkin tahminlere katılan birçok kişinin dile getirdiği bir şeydi. Ancak “Arap Baharı”na ilişkin diğer tahminler gibi ‘devrim’, gizli kapaklı işlerdeki uzun deneyimleri nedeniyle sıçrama, komplo ve bukalemunluk konusunda yetenekli olan ve böylece kitlelere önderlik etmeyi ve ‘devrim’in gidişatını kendi emelleri ve kendi projesi lehine değiştirmeyi başaran siyasal İslamcı örgütler başta olmak üzere fırsatçı ve ideolojik grupların yükselişlerine maruz kaldı.
Şubat Devrimi, Siyonizm'e mutlak sadakati olan Fransız Bernard Levy de dahil olmak üzere bazı tartışmalı figürlerle ilişkilendirildi. Uluslararası müdahalenin önemine ikna etmede ciddi bir rol oynayan Levy, Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'i Libya ordusuna karşı hava saldırıları düzenlemeye ikna ettiğini söylüyordu. İnsanları Libya ordusunun vurulmasının meşruluğuna ikna etmek için orduya ‘Kaddafi Tugayları’ deniliyordu. Bu öyle bir dereceye vardı ki, İslamcı grupların müftüsü ve daha sonra Libya Müftüsü El-Giryani, Sarkozy'nin ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) uçaklarını ‘ebabil kuşları’ olarak nitelendiriyordu. Bu bir ‘din’ adamının yalan yanlış bir yorumla insanları nasıl yanıltabileceğinin bir örneğidir.
Bazılarının devrimlerin ‘leş kargası’ olarak tanımladığı Bernard Levy, ‘La guerre sans l'aimer’ adlı kitabında Şubat ‘devrimcileri’ için bizzat şunları söyleyen kişidir:
“Onlar bir avuç aptal. Beni korurken Kaddafi'yi Yahudi olarak nitelendiriyorlardı, ki ben de Yahudiyim.”
Şubat Devrimi’nin muhalifleri tarafından ‘ihanet, döneklik ve komplo’ olarak tanımlanmasının nedeni budur.
Şubat’ın, barışçıl iktidar devri kültürünü demokratik bir ilke olarak yerleştirmedeki başarısızlığı, Şubat ‘devrimcilerinin’ barışçıl iktidar devrini kabul etmemelerine neden oldu. Bu durum onları iddia ettikleri gibi devrimciler değil, eski rejimin rakipleri yaptı. Çoğu, asıl endişeleri para toplamak olan savaş ağalarına dönüştü. Tüm milis ağaları önceden bir kahvaltı bile edemeyecek durumdayken birkaç yıl içinde milyoner oldu.
Şubat 2011'den Şubat 2023'e kadar geçen kara yılların ardından Şubat ‘devrimi’ fırsatçılar tarafından gasp edilir ve seçilmiş politikacılar başarısız olur olmaz kriz başladı. Devrim kutsal bir şey değildir. Yalnızca bir değişim olayıdır. Devletleşmeden devrimi sürdürmeye devam etmek büyük bir felakettir. Hele de çatışma, ulusal bir coğrafya içinde sivil ve ulusal bir devlete inananlar ile Libya sınırlarını aşıp ‘mürşidin’ arkasındaki hilafetin parçası haline gelen bir devlete inananlar arasındaki bir çatışmaya evrilmişken.
Libya’daki kriz dışlama, ötekileştirme, merkezi otorite ve ‘başkentte’ güç ve servetin birikmesi ile ilgilidir. Bu durum militanları ve milisleri birbiriyle çatışmak için başkente saldırmaya ve birbirlerinin araçlarına el koymaya itiyor.
Libya'daki merkezi otorite yarım asırdan fazladır mevcut. Bu, Trablus ve çevresine odaklanmış bir otoritedir. Dolayısıyla gücün merkezi Trablus olduğundan milislerin oradaki mevzilerini korumak için ölesiye mücadele verdiklerini görüyoruz. Önceki rejim merkeziyetçilikten kurtulsaydı, bu çetelerin hiçbir ağırlığı ve gücü olmayacaktı.
Birbirini izleyen hükümetlerin çoğu, Libya'nın geniş topraklarına rağmen Libya'yı ‘Trablus’a indirgedi. Bu da bir adaletsizlik durumu yarattı.
10 yıldan fazla zaman geçti. Kamu parasını yağmalayan ve kişisel amaçları için kullanan çeteler ve milisler tarafından istila edilen ülke tamamen geride kalırken, çevresindeki dünya bir şeyler inşa ediyor.