Sudan’da bu hafta sosyal medyada geniş bir etkileşime ve yoğun bir öfkeye sebep olan bir video dolaştı. Videoda Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) mensuplarından birinin, yerde yatan bir vatandaşın kafasına ayağıyla vurup sonra da elindeki kırbaçla darp ettiği görüntüler yer alıyor. Bu korkunç manzarayı kayda alan kişi, bu acımasız ve küçük düşürücü muameleye maruz kalan adamın bir doktor olduğunu söyledi. Darp edilen adam, HDK askerî araçlarını keşif uçaklarından veya hava bombardımanından gizlemek için kullanamasın diye evinin önündeki bir ağacın dallarını kesmiş ve bu da saldırıya gerekçe oluşturmuş. Bu güçler, mahallelerine girip de evlerinin önünde konuşlandığından ve askerî kışla olarak kullanmak üzere evlerin birkaçına baskın düzenleyip ev sahiplerini evlerini terk etmeye zorladığından beri vatandaşların birçoğu korku içerisindeymiş.
Bundan iki gün sonra bir HDK askerinin bir kadına ana caddede durmasını emrettiği bir başka video dolaştı. Videoda asker, kadının eşyalarını yere koyduktan sonra silahıyla birlikte taşıdığı kırbaçla kadına vuruyor. Bu kırbaç da vatandaşları korkutup yağmalamaktan başka bir iş için kullanılmıyor.
Aynı gün yaygın ihlaller ve yağmalanan evlere dair başka videolar ve hikâyeler de yayınlandı. Hepsi de zalimlik konusunda birbiriyle yarışır. Sosyal medya, Hartum’daki insanların savaş başlamadan, yıkım ve korku yayılmadan ve hayat alt üst olmadan önce pek alışık olmadığı türde korkunç yüzlerce hikâyeyle dolu. Bu tür hikâyeler ve videolar, şimdiye kadarki ‘insani ateşkeslerin’ neden başarısızlığa uğradığına ve bir ateşkes anlaşmasına doğru ilerlemenin ne kadar zor olduğuna kısmen açıklık getirebilir.
Dün Sudan ordusunun ateşkes müzakerelerine katılımını askıya aldığını duyurması ve ısrarla HDK’nin hastanelerden, sosyal hizmet kurumlarından, yerleşim yerlerinden ve vatandaşların basılan, yağmalanan ve işgal edilen evlerinden geri çekilmesini şart koşması da bununla açıklanabilir. HDK güçleri oraya nakledilene kadar güvenli olan mahallelerinden ayrılmak zorunda kalan ve mal varlıkları gasp edilen insanların öfkesinden dolayı ordu şu an baskı altında. Ayrıca askerî operasyonların başında verdikleri sözün gecikmesi, güvenlik sözleşmesinin bozulması ve sıkıntının devam etmesine ilişkin sorulara da muhatap oluyor. O kadar ki evleri işgal edilenlerden bazısı, haydutların ortadan kaldırılmasına yol açacaksa evlerinin bombalanıp yıkılmasına aldırış etmeyeceğini söyler hale geldi.
HDK’nin son dönemde siyaset ve halk düzeyinde inşa ettiği güveni bu savaşta kaybettiğini gösteren çok sayıda delil mevcut. Bugün kendi medyasında savaşın kendisine dayatıldığını ve kendini savunmak için savaştığını söylese de insanlar, onun aslında savaşı yerleşim yerlerine ve evlerine taşıdığını ve onlara tüm güvenlik ve eminlik duygusunu kaybettirdiğini görüyor. O istediği kadar Aralık 2019 Devrimi’nin hedef ve ilkelerini gerçekleştirmek ve demokratik dönüşümü sağlamak için ‘gruplara ve kliklere’ karşı mücadele ettiğini tekrarlayıp dursun; insanlar onun gençlik ayaklanmalarını bastırmadaki rolüne ve askerî kanadın önderliğinde Ekim 2021’de gerçekleşen ve mevcut sivil yönetimi devirerek demokratik geçişi engelleyen darbedeki payına işaret ediyor.
Bugün öfkenin çoğu, sivillerin hedef alınması ve mal varlıklarının yıkılarak yağmalanmasından kaynaklansa da hastanelerin ve bazı sosyal hizmet kurumlarının işgal edilip askerî kışlalar haline getirilerek insanların temel hizmetlerden mahrum bırakılmasından ötürü de bir öfke hali söz konusu. Üstelik insanlar, ateşkesin ana hedefi olan insani yardımlardan da somut bir şekilde faydalanamadı. Zira güvenliğin ve istikrarın olmaması ve askerî operasyonları durdurma sözlerinin yerine getirilmemesi bu yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıp dağıtılmasını zorlaştırıyor.
Hal böyleyken ve kısa süreli insani ateşkeslere riayet edilmezken ateşin uzun bir süre ya da nihai olarak durması için gerçek bir fırsat var mı? Bu konuda bir anlaşma yapılsa bile tüm bu yaşananlardan sonra HDK’nin orduyla bütünleştirilmesinden bahsedilebilir mi?
İnsanların Hartum’daki bu savaşta ve öncesinde de Darfur’da gördüğü uygulamalar, bütünleştirme meselesi ve bunun ordunun yapısı ve disiplini üzerindeki muhtemel olumsuz etkisi konusunda ciddi şüphelere yol açtı. Sayı bakımından da tüm HDK unsurlarını orduya katmak mümkün değil, çünkü kontrolsüz olarak genişlediler ve diğer ülkelerden de unsurlar eklendi.
Bir diğer mesele de şu ki pek çok kişi, tüm bu olan bitenden sonra ne ordu ile HDK ne de iki tarafın liderleri arasında tekrar bir güvenin tesis edilebileceğini düşünmüyor. Bu sebeple tüm ateşkesler çok geçmeden ihlal edilecek ve uzun süreli herhangi bir ateşkes anlaşmasına giden yol zorlaşacak. Tüm engeller aşılsa bile anlaşma, kırılgan olacaktır. Bu durumda herhangi bir ateşkes de savaş daha korkunç bir hal almadan önce iki taraf için bir nefeslik aradan başka bir şey ifade etmeyebilir.
Aslında ordu ile HDK arasındaki savaşın ertelenmiş bir savaş olduğu bir süredir malumdu. HDK’nın sayısı 118 bin askere ulaşacak kadar arttıktan ve liderlerinin servetleriyle hırsları büyüdükten sonra er ya da geç bu savaş yaşanacaktı. Çünkü bu yeni durum, her ne kadar bunun aksini iddia etse de HDK’nın bu güçlerin dağılması veya bütünleşmesi fikrine karşı çıkmasına neden oldu. Zira nüfuzunu kaybetmek ve varlığını ortadan kaldırmak istemiyor. Savaş çıkıp da tüm bu yıkım yaşandıktan sonra şimdi pek çok kişi, yedek güçlerin ya da her türlü milisin varlığının tehlikeli olduğuna ve devletin kontrolü dışında silah taşınmamasının gerekliliğine ikna oldu. Sudanlılar, ağır bir bedel ödedi ve şimdi birikmiş tüm hataların zor da olsa telafi edilmesi için vakit geldi. Bu telafi sürecinde atılacak adımlardan biri de ordunun, kendisini zayıflatan ve konumunu sarsan siyasi sahneden çekilmesidir ki bunun da zamanı gelecek. Bu savaş, birçok denklemi değiştirdi ve Sudan’ın, kendisini bu korkutucu vaziyete sürükleyen kısır döngüye mahkûm kalmaması için aşılması zor değişiklikleri gerektiren yeni bir gerçeklik dayattı.