Abdulaziz Tantik
TT

Yaşamın anlamını oluşturan şifreler…

Yaşam, beyhude, başıboş bir anlam dünyasına sahip değildir. Anlamsızlık, insanın ve varlığın anlamını yok eden bir olguyu harekete geçirir ve hayatı yaşanmaz kılar. Tarih boyunca insanlar, bir anlam arayışını sürdürmüşlerdir. Bu arayış sürecinde aldanmalar, aldatmalar ve aldanışlar hep sürecin bir parçası olmuştur. Peygamberler geldikten çok kısa sonra anlamla ilgili sorunlar ortaya çıkmaya başlamış, yoldan çıkmayı normalleştiren bir durum oluşturulmuştur.

Anlamın ortaya çıkmasını sağlayacak olan ‘ilahi inayet’ her zaman insanın yanında yer almıştır. Hem vahiy gibi temel doğru bilgiler gönderilmiş insana, hem de bu bilgilerin yaşamda pratiğini gösterecek örnekliği de ‘seçilmiş insan’ aracılığı ile sağlanmıştır.

Fakat ‘Son Kitap ve Son Peygamber’ gönderilmiş, artık yeni bir vahiy ve yeni bir Elçi gönderilmeyeceği ‘beyan’ edilmiştir. Tarihsel seyri içinde İslam Uleması bu ilahi bilgi ve ilahi örnekliği temsil etme liyakati kesbetmiş, iktidar olma sürecinde anlamsızlığı ortadan kaldıracak ifadeler, düşünceler ve ameller ortaya konmuştur. Ama tarih kendi sürekliliğinde modern döneme geçiş yapmış, Müslümanları iktidardan alaşağı etmiş ve onları modern kültürün baskısı altına alıvermiştir. İmtihan ilk dönem iktidar ile yeni dönemde ise mağlubiyet ile gerçekleşmektedir. Ulemanın etkisi kırılmış, Müslümanları liyakati ile temsil edecek bir devlet kalmamış, Müslümanları temsil ettiğini söyleyen devletler, kurumlar ve kişiler ise hep bir zafiyet içinde olmuşlardır. Bir güvensizlik ve umutsuzluk girdabı içinde yeni arayışlara yönelişler başlamış… Ama bu yönelişlerin sağlıklı bir zeminde gerçekleşmediğini söylemek de yanlış olmasa gerek! Çünkü hala Müslümanca düşünce ve düşünmeyi sahih ve sahici bir zeminde gerçekleştirecek bir alan, zemin ve zaman bulunamamaktadır.

İşte bu noktada bir yol şifreleri bağlamında bazı kavramları dikkatle gündeme taşımak ve üzerine düşünceler geliştirerek anlamın şifrelerini yeniden elde etmenin imkânlarını yoklamak isteyen bir bakış ile aşağıdaki kavramlara gönderme yapacağım…

Doğru Bilgi

Bilgiyi, malumat olarak tanımladığımızda anlam ile ilgili sorunu çözmekte zorlanıyoruz. Bilgi, haber, malumat ve duygularımızı ifade eden tasvirleri aşmalı ki bizi anlam dünyasına taşımalıdır. Bu çerçeve içinde bilgi, aşkınlığı içinde tutan bir özelliği kendinde saklı tutmalıdır. Bu aşkınlık çerçevesinde ilahi vahyin varlığı temel bir bilgi kıstası olarak önümüzde durmaktadır. Doğru bilgi, vahiy olmakla birlikte vahyin doğru bir şekilde yaşadığımız hayatın anlamını deşifre eden bir boyut içinde anlamlı yerini almasını sağlamak adına da doğru bir yönteme işaret edilmelidir. Doğru bilgi, insanın karşı karşıya kaldığı her alanda onu anlamlı bir bütünlüğe taşıyacak olan şeyin kendisi olarak betimlenmesi elzemdir. Vahiy insana yol göstericilik bağlamında temel bir aksiyoma sahiptir. Akıl üzerinden gerçekleştirilen felsefe ve tecrübe üzerinden oluşturulan bilimsel bilgi de kendi alanlarında sağlıklı bir zeminde kurgulandığı zaman insanı doğru bilgiye ulaştıracağı gibi anlamı bulmasına da yardımcı olacaktır. Burada her bilginin kendi konumunu doğru tasarımlamak ve onu kendi zemininde anlamın bulunmasına yardımcı olmasını sağlayacak bir konumlandırmaya yönelmek, doğru bilgi ile bağ kurmaya yarayacaktır. Burada vahyin aşkın karakteri ve diğer bilme türlerinin anlam ile ilişkisini kuracak bir üst anlama ulaşmadaki yol göstericiliğini de unutmamak elzemdir.

Doğru Düşünce

Doğru düşünce, doğru bilgi üzerine inşa edilebilir. Düşüncenin doğru vasfını alabilmesi için yargının, tasvirin ve tanımın doğru bilgiye istinat edilmesi ve doğru bir yöntem üzerinden gerçekleştirilmesini şart koşar. Bu noktada varlığa dayalı bakış, oluş, varlık, anlam, ulûhiyet ve insanın varlık şemasındaki karşılığı gibi temel noktaların aydınlığa kavuşması esasa taalluk eder. Doğru düşünce aynı zamanda ne söylediğini bilen ve bu farkındalık üzerinden bilgi ile bağ kuran zihnin ulaşacağı düşüncedir. Doğru düşünce, bilgi ile bilginin dayanağı olan olay arasındaki korelâsyonu sağlıklı bir zeminde kurmak, bilginin alanı ile ve bu alanı tanımlayacak üst bir bilgi söz konusu olduğunda onu da dikkate alan bir bakış üzerinden elde edilebilir. Doğru düşünce, kaotik bir zeminden düzen çıkarabilecek bir ilgi üzerinden elde edilecek bakışa dayalı olarak inşa edilebilir. Kaotik zemini doğru okuyarak, onu düzenleyebilecek bir zihni aşkınlığı içinde taşımalı ki insan, doğru düşünce ile bir bağ kurabilsin…

Doğru Tecrübe

Doğru bilgi, doğru düşünce üzerinden hayatın kendi rutin akışında tecrübeye konu edinilmelidir. Bu tecrübe esnasında öznel yapısı gereği taraf olmaya meyilli insanın, kendi tarafgirliğini aşarak, nesnel bir zeminde durarak doğru bir tecrübenin oluşumuna kaynaklık etmelidir. Tecrübe temelde bir sonucu işaret eder. Ama tecrübe aynı zamanda bir sürecin inşasındaki temel aksiyomdur da... Tecrübeler bileşkesi üzerinden bilgi ve düşüncenin varlık şemasında ve varlığın anlam şemasındaki konumu tespit edilebilir. Bu yüzden de tecrübe, nesnel bir zemin üzerinden değerlendirilmeye alınmalıdır. Tecrübe, bilgi ve düşüncenin pratikte kendine alan açması üzerine gerçekleşen olgudur. Ama bu tecrübe aynı zamanda hangi bilgi ve hangi düşünce zemini ile gerçekleşecekse onun rengini ve tadını alabilmekten de uzak durmamaktadır. Tecrübe buna rağmen öznelliği aşan bir nesnelliğe de sahiptir. İşte bize gereken şey, tecrübenin bu nesnel zeminini doğru okumak, doğru anlamak ve doğru yorumlamaktır.

Buna dair tabi ki yapılması gereken şeyler hep olacaktır. Bu bir süreçtir ve yukarıdaki ile aşağıdaki kavramlar her zaman birbirini besleyen ve birbirine dair yeni bakışlar sergilemeye neden olmaya devam edeceklerdir.

Doğru Kavramsal Şema

Bilgi, düşünceye dönüşürken kavramlara olan ihtiyaç bedihidir. Kavramlar, doğru bir düşüncenin olmazsa olmazıdır. Bir düşüncenin düşünce olarak değer kazanması, kullandığı kavramlar ve bu kavramların yaşamın oluşumundaki katkısıdır. Doğru kavramsal şema, doğru bir bilgiyi ve doğru bir düşünceyi eksene alan ve yaşamın anlamını arayan bir arayışın temellendirilmesi üzerine kurgulanabilecek olan şemadır. Hayatımızda ve insanlık tarihi bağlamında sürekli yeni kavramsal şemalar ortaya çıkmıştır. Felsefi bakışlar, dini metinler, kültürel kodlar ve medeniyete dönüşmüş her düşünce biçimi kendisine ait bir kavramsal şemaya sahiptir. Burada ise doğru bir kavramsal şemaya olan ihtiyacı dikkate sunuyoruz.  Kuşatıcı, dingin, dinamik, esnek, sağlam, karakterli, değişimi içeren, sabit tarafı olan bir şemadan söz edebilmeliyiz… Hayatın dinamiği karşısında insanın dinamiğinin sağlıklı bir zeminde karşılığını bulacağı alanda anlamın kendi dinamiğini de oluşturan bu kavramsal şema, anlam ve insanın anlamı kadar yaşamın anlamı konusunda da bir açıklığa sahip olmak zorundadır. Salt pratik bir durumu içermez, aynı zamanda bir dil ve ifadeye de açık olmalıdır ki şahitliği mümkün olabilsin…

Doğru Dil

Varlığı, adalet, hak ve paylaşım üzerinden ahlaki bir yapıya taşımanın öncülüğünü yapan dile doğru dil denilmelidir. İletişim sağlamada sağlıklı bir zemini kuran ve sadece insanlar arasındaki bağı değil, farklı varlık türleri ile de sahici ve sahih bir ilişki kurmayı da içermelidir. Doğru dil, yanlışa kapı aralamayan, yozlaşmaya engel olan ve doğruluğu kendisine mihenk yapmış insanların varlıkla kurduğu bağın dile gelmesidir. Bu noktada doğru bilgi, doğru düşünce ve doğru tecrübe, doğru bir kavramsal şema üzerinden doğru dili bulacaktır. Bir şeyi kendi açıklığı içinde tam olarak karşı tarafa aktarabilme ve onun anlayışına sunma olgusunu doğru dil olarak görebiliriz. Bu açıklık, kendi iç mahremiyetini de içerecek şekilde düzenlenmelidir. Bir saygınlığın inşa edilmesinde doğru dilin katkısı apaçıktır.

Doğru İfade

Doğru ifade, kişinin kendi meramını en sağlıklı bir şekilde karşı tarafa aktaracak bir söz tavır dengesidir. Mimik ve hareketlerde ifadenin bir parçasıdır. Bu yüzden sözün yanında tavrın anlamı aktarmadaki rolü de unutulmamalıdır. Doğru bir dilin doğru bir ifadeye kavuşturulmasının en temel özelliği, söyleyenin ne söylediğini tam olarak idrak ederek söylemesi ve bu söylediği şeyi mimik ve tavrıyla bütünleştirerek karşıya tam olarak aksettirebildiği zeminde açığa çıkandır. Anlamın tam olarak karşıya geçiş yapabilmesi için ise kişinin ulaştırmak istediği şeyi bizatihi kendisinin tecrübesine konu edinmesi ve bunu doğru bir niyet ile gerçekleştirmesine bağlıdır.

Doğru Şahitlik

Doğru şahitlik, kişinin, öğrendiği, tecrübesine konu edindiği, doğru bir düşünce mekanizması içinde dile ve kavramsal şemaya dönüştürdüğü anlamı şahsında bir ahlaka dönüştürmesi ve öncelikle kendisinin bu anlamla bütünleşik bir karaktere sahip olması ile gerçekleşir. İşte o zaman ifade anlamlı bir zemine kavuşur. Doğru bilgi, amele yansıdığı ölçüde doğru bir düşünceye kaynaklık eder, amelde tecrübeye konu edinilmiş düşünce ise bir kavramsal şema üretebilecek zemine ve buna dayalı bir dili ve ifadeyi mümkün kılar. Şahitlik, bilginin kişide meydana getirdiği değişikliği gözler önüne sererek toplumsal bir şahitliğe ayna tutar. O yüzden İslam Ümmeti, diğer ümmetler üzerine şahitler olarak gönderilmişlerdir. Bu şahitliği yapabilmek için ümmetin tekrar kendine gelmesi, mağlubiyet psikolojisinden kurtulması, ilme ve ilim adamlarına gereken değerin verilmesi ile şahitliği devreye koyarak, sadece Müslümanların kurtuluşunu değil, bütün bir insanlığın kurtuluşuna vesile olacak bir yapıya sahip olmalarını gerekli kılar. Bu durum onların en temel sorumluluğunu içermektedir. Kendi kurtuluşları da bu şahitliği yapabilme becerilerine bağlıdır.

Elbette ki konu kitaplık çapta ele alınabilir. Ama buna her zaman vaktimiz olmayabiliyor. İşte bu yüzden, konuyu gündeme taşımak ve üzerinde hep birlikte düşünerek kendi eksiğimizi görerek onu gidermek ve doğru bir şahitliği yerine getirecek bir zemine ulaşmak için gereken irade ve çabayı ortaya koymaya dikkat çektim ki üzerinde düşünebileceğimiz bir zeminimiz olsun…