Maha Muhammed Şerif
TT

Aşırı sağ kabusu Avrupa'yı etkisi altına alıyor

Dünya genel olarak birçok engelle karşı karşıya ve bu engelleri, siyasi çevrelerdeki akımlara ve partilere verilen siyasi bir terim olan aşırı sağın karşısında aşmak zordur.  Burada, özellikle bu akımların ve 18. yüzyılda Fransa'daki temel terimler olan "sağ ve sol" kavramlarının başlangıcına ilişkin tarihsel bir analiz veya hakkında ayrıntılı bir analiz ya da açıklama yapmaya yerimiz yetmez. Bütün bunlara bir de Fransa’nın sömürgeci ve ırkçı tarihini, Fransız devrimini yakından takip eden ve sahadaki gelişmelerini izleyen Avrupa başta olmak üzere tüm dünyanın önündeki engelleri ekleyelim. Zira anayasalar ne kadar onları bireysel özellikleri saklamak için kullansa da ‘sağ’ ve ‘sol’ kavramları dünyaya yayılmış siyasi kavramlar olarak ortaya çıkmaktadır.

Burada, son zamanlarda Paris'te meydana gelen istisnai koşulları romantik bir şekilde yüceltilmek istemiyoruz. Bununla birlikte, siyasi yazıların çoğunun, çağa hakim olan fikir ve ideolojilerle ve çoklu çelişkilerle bir arada var olduğunu söylemekte fayda var. Fransa'da bu grubu ulusal cephe temsil ediyor ve kendisi ırksal ve toplumsal eşitsizlikten muzdarip olan göçmenlere karşı bir eğilimi benimsiyor. Göçmenlerin bu sorunları son yıllarda aşırı sağ siyasi partilerin yükselişiyle daha da kötüleşti.

Deneyimler bize çoğu zaman ani karar değişikliklerinin, beklenmedik seçimlerin, fikir dalgalanmalarının veya insan iradesinin başkaldırısının dünyayı karmaşa durumuna sokan tutumlar olduğunu öğretir. Karmaşa da polis ve toplum tarafından haksızlığa uğrayan azınlıklara olumsuz yansır. Nitekim Cezayirli asıllı genç Nael’in öldürülmesinden sonra patlak veren son devrimi ateşleyen de buydu. Aşırı sağın alışkanlıklarından biri de genel Fransız kültürünü desteklemeyen her şeyi cezalandırmaktır. Marie Le Pen’in partiyi kendisinden devraldığı babasının, Fransa seçimlerinde eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile yarışması ve ikinci tura kalması, Fransa ve Avrupa medyasında büyük bir sansasyon yaratmıştı. Şimdi Marie Le Pen partisinin ve yabancılara, İslam ve Ortadoğu kültüründen gelenlere düşmanlık çağrısı yapan ‘neo-Naziler’ gibi tüm örgütlerin başını çekiyor.

Fransa'daki aşırı sağ ile İsveç seçimlerini domine eden İsveç sağı arasında hiçbir fark yok. Birçok Batı ülkesinde, özellikle seçimlerden sonra aşırı sağcı ve göçmen karşıtı akımlar iktidara yükseldi. İsveç’te de aşırılık yanlısı parti, son seçimlerde önemli kazanımlar elde etti. Sosyal Demokrat Parti'den sonra ülkenin en büyük ikinci siyasi partisi olması olası görünüyor. Aynı zamanda şu an en büyük sağcı parti olarak kabul ediliyor ve aşırı sağcı Ulf Kristersson Başbakan seçildi. Aşırı sağ, İsveç'e özgü değil, son birkaç yıldır Avrupa'da bir trend haline geldi.

Bu ayrım (sağ ve sol), Fransız Devrimi'nin veya Fransız Anayasa Konseyi'nin bir mirası olmaya devam ediyor ve zamana göre başka biçimler alıyor. Bunun sonucu da herhangi bir siyasi eyleme müdahale, çeşitli sütunlarının desteklenmesi veya yok edilmesi oluyor. Bu olaylar fanatik kalabalıkları harekete geçirip toplumsal mutabakatı değiştiriyor. Bir dizi karmaşık soruna yol açan bakış açıları bulunuyor. Aşırı sağ partilere ve yaydıkları aşırılık yanlısı popülist fikirlere destek düzeyi arttıkça hüsran, öfke ve korku duygularının artması ve bunun gerilimi artırması da muhtemeldir ve bu yeni bir şeydir.

Siyasi grup bu inatçı güçleri kontrol edemezse, kendisini, tehdit eden bir zayıflık ve çöküş hali içinde bulacaktır. BM, Fransa'yı ırkçılık sorunlarını çözmesi konusunda uyardı ama Paris bunu hemen reddetti. Terörizmin her türünü kınamak, her türlü aşırılık ve içe kapanma algılarının üretilmesine katkıda bulunan tüm ana kaynakları ve itici güçleri ortadan kaldırmak, uluslararası toplumun sorumluluğudur.

Varlığını tarihin ve öznel olguların bağrında pusuya yatmış unsurların birikiminden alan bir nedensellik dizisi var oldukça, bu meselenin çözümü yok gibi görünüyor. İlgisi, destekçilerinin kanaatlerini güçlendirebileceği ve anayasaya göre her türlü ırkçılığı meşrulaştırabileceği mekanizmalar ve argümanlar aramaya odaklanan taraflar oldukça, bir çıkış yolu yok gibi. İşte bu noktada taleplerin özü değişiyor ve çelişkileri artıyor. Şiddet, hem sağdan hem soldan devrimciler ve gericiler için taktik ve stratejik bir bakış açısı haline geliyor. Günlük hayat, Fransız şehirleri ve banliyölerindeki isyanları bastırmaya yönelik sıkı güvenlik önlemleri altında devam ediyor.

Tarihin derinliklerine çok fazla girmeden, bu tarihsel ikilemin bu yönünü sunmakla yetineceğiz. İnsanlar birbirleriyle çatıştıklarında hatalar yaparlar, beklenmedik rahatsızlıklar artar ve bu hatalar çok vahim sonuçlara yol açar. Zira değişim büyük ölçekli ve başarılı olamaz. Bunun nedeni, amaçlardaki farklılık veya hemfikirlilik değil, çatışmadan kazanç elde etmeye çalışan siyasi oyunun kurallarıdır. Fransa'da ırkçılık meselesi ilk kez yaygın tartışmalara yol açmıyor.