Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Irak ancak İran merkezli milislerden kurtularak kalkınabilir

Irak halkı, Haşdi Şabi milislerinin devlet organlarından daha yüksek, kanun üstü bir otoriteye dönüşmesi konusunda giderek daha fazla endişe duyuyor. DEAŞ’ın 2014’te Ninova, Selahaddin, Diyala ve Anbar vilayetlerini işgal etmesinin ardından örgütün ilerleme ihtimaline karşı Bağdat ve güney şehirlerini korumak amacıyla Şii Dini Lider Ali Sistani’nin fetvası üzerine Haşdi Şabi milisleri oluşturuldu. Fakat Haşdi Şabi, çok geçmeden şehirlerde, köylerde ve kamplarda Sünnileri takip eden yeni bir ölüm mangasına dönüştü. Hatta söz konusu şehirlerden herhangi bir Sünni vatandaşın Bağdat’a girebilmesi için Bağdat halkından bir kefil bulması zorunlu hale geldi. Haşdi Şabi, sembolik olarak Irak Savunma Bakanlığı’yla irtibatlandırıldı. Aslında Haşdi Şabi, Humeyni ve Hamaney’in fotoğraflarını bulunduran ve İran bayrağını tanklara, zırhlı ve askeri araçlara takan bu örgütün kamplarını açık bir şekilde teftiş eden Süleymani komutasındaki Kudüs Güçleri’nin kararlarını uyguluyor.
ABD’nin 2003 yılındaki Irak işgalinin ardından Irak ve bölgesel kamuoyu, İslam Yüksek Konseyi’nin kolu olan Bedir Örgütü dışında İran tarafından finanse edilen Irak’taki silahlı milisleri bilmiyordu. Lideri Hadi el-Amiri’nin açık bir şekilde itiraf ettiği gibi Bedir Örgütü, İran-Irak savaşında (1980-1988) Irak ordusuna karşı İran ordusunun ve Kudüs Güçleri’nin yanında savaştı.
Amerikan işgalinden şu ana kadar Irak sahnesini izleyenler, sadece şehirlerde ve sokaklarda değil aynı zamanda orduda, emniyette, istihbaratta, finansal kurumlarında ve partilerde Irak’taki İran nüfuzunun arttığını görecektir.
Özellikle Nuri Maliki’nin 2008 yılında başbakanlık koltuğuna geçmesinden bu yana Tahran, Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Güçleri’nin istikrarsız Irak sahnesine nüfuz ettiğini gizlemiyor ve inkâr etmiyor. Irak sahasında İran’ın organize ve finanse ettiği, silahlandırdığı ve yönlendirdiği onlarca milis ortaya çıktı. Bu milisler, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) hariç tüm Irak şehirlerini dolaşıyordu. Başlangıçta Bedir, Asaib Ehl-i Hak, Irak Hizbullah’ı, Muhtar Ordusu ve ismini “Barış Tugayları” olarak değiştiren Mehdi Ordusu en meşhur milislerdi. Fakat Suriye savaşında Suriye halkına karşı terör saldırılarıyla kötü bir imaj sergileyen Ebu Fadl Abbas ve el-Horasani Tugayları gibi yukarıdaki milisler kadar suçlu, münasebetsiz ve İran merkezli milisler de mevcut.
Irak’ın eski Başbakanı Nuri Maliki, “hukuk devleti” sloganı attığı bir vakitte sadece kanun dışı Iraklı milisleri değil, meşhur terörist Kasım Süleymani komutasındaki Kudüs Güçleri’ni de hem gizliden hem de açık bir şekilde destekliyordu. Haydar İbadi, başbakan olduktan sonra “Devlet otoritesinin dışında silahlı güç yoktur” tarzında açıklamalar yaptı. Bu açıklamalarla söz konusu milisleri hedef alan İbadi, aynı zamanda devlet içerisindeki güvenlik boşluğunu artıracak ve ülkeyi bir nevi muz cumhuriyetine dönüştürecek şekilde yargı ve polis dışında birçok meseleye müdahale ederek kabile milislerine dönüşen aşiretlere uyarı niteliğinde bir mesaj gönderiyordu.
Iraklılar, Uluslararası Af Örgütü ve benzer oluşumların DEAŞ kadar terör estiren ve kan döken İran merkezli bu milislerin suçlarına tanıklık etmesine ihtiyaç duymuyor. Ancak Uluslararası Af Örgütü, Kriz Müdahale Başdanışmanı Donatella Rovera aracılığıyla iki yıl önce şu açıklamada bulundu:
“Irak hükümeti, milislerin rutin olarak korkunç ihlaller yapmasını destekleyerek savaş suçları işlenmesine izin veriyor. Ülkeyi paramparça eden tehlikeli etnik şiddeti artırıyor.”
Aksine durum bundan daha da tehlikeli. Çünkü Irak hükümeti, Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Yemen, Bahreyn ve diğer ülkelerde milis oyununa dalan İran tarafından destekleniyor.
Mukteda es-Sadr, kendisine bağlı Mehdi Ordusu’ndan ayrılan Asaib Ehl-i Hak milislerinin içerisinde dinsiz katillerin olduğunu söyledi. Bağdat’ın Azamiye mahallesinde birçok kez meydana geldiği gibi Asaib Ehl-i Hak halkı tutuklayarak, öldürerek, evleri ve dükkânları soyarak ya da silahlı etnik gösteriler düzenleyerek Sünni şehirleri ve köyleri kışkırtıyor.
“Bu milisler, İran tarzı DEAŞ’ın bir kopyasıdır” diyenler yanılmıyor. Bu milislerin hepsi de Irak’ın eski Başbakanı Nuri Maliki’den destek gördü. Öyle ki Maliki, bu milislere hükümet desteği sağlayarak onlara devlet bütçesinden normal maaşın yanı sıra emeklilik maaşı, askeri elbise, rütbe, silah ve devlet plakası taşıyan araçlar verdi. Ayrıca onlara karargâhlar temin etti ve sokaklarda açık yürüyüşler ve güç gösterileri yapmalarına müsaade etti. Hatta Sünni erkek ve kadınlarla dolu tutuklama kamplarına sahip olan bu milisler, tutukluları ve mahkûmları kuzey vilayetlerinden güney vilayetlerine naklederek hapishanelerde kanlı tasfiye operasyonları düzenledi. Söz konusu milisler, protesto gösterilerinde öne çıkan kişileri tutuklayarak onlara suikast düzenlemek için operasyonlarını güney vilayetlerine kadar genişletti.
Eski gelişmiş medeniyetiyle, çivi yazısıyla, Hammurabi Kanunları’yla, Babil’in Asma Bahçeleri’yle, hurmalarıyla, makamlarıyla, Nazım Gazali’siyle,  petrolüyle, es-Seyyab’ıyla, Cevahiri’siyle ve Binbir Gece Masalları’yla meşhur olan Mezopotamya, aynı zamanda yolsuzlukla ve milislerle de ünlenmeye başladı.