En köklü demokrasilerden birine sahip ve parlamentoların anasının bulunduğu bir ülkede, hükümetin dördüncü güç, dördüncü gücün de vatandaş ile ilişkisi üzerine bir tartışma dönüyor.
Görsel-işitsel medya, parlamentoda sahip olduğu çoğunluğun kendisine yasaları değiştirme gücü veren Muhafazakar hükümeti kendisinden intikam almakla suçluyor. Zira medya, Avrupa Birliği’nde (AB) kalmayı desteklemiş ve seçim kampanyası sırasında kamuoyunu, televizyon kanallarının daha büyük bir role sahip olması anlamına gelen zayıf bir parlamento ve hükümet konusunda yönlendirmeye çalışmıştı.
İngiltere’nin AB’den ayrıldığı 31 Ocak gecesi, doğrudan halk tarafından finanse edilen ulusal bir televizyon kanalı olan BBC, Başbakan Boris Johnson’ın bu tarihi an ile ilgili ulusa yaptığı konuşmayı yayınlamadı. Haber kuşağı kapsamında konuşmanın kısa bir bölümünü yayınlamakla yetindi. Diğer televizyon kanalları da BBC’yi takip etti.
Asıl ironik olan, İngiliz kanallarının yayınlamadığı bu konuşmanın, Kremlin tarafından finanse edilen Russia Today (RT) kanalı tarafından canlı olarak yayınlanmasıydı. İngiliz kanalları buna karşılık RT kanalının, geçmiş on yılın başında patlak veren yeni Soğuk Savaşta küresel düşman olan Moskova’nın propaganda aracı olduğu hikayesini (The Narrative) öne sürdü. Londra ve diğer büyük şehirlerin meydanları ise konuşmaların yapıldığı ve ülkelerinin Brüksel’den bağımsızlığını kazanmasını kutlayan halk gösterilerine tanık oldu. Televizyon kanalları ise, halkın büyük bir bölümünün ülkenin ulusal marşı God Save the Queen’i (Tanrı Kraliçeyi Korusun)söylediği vadiler, düzlükler, tepeler ve sokaklardan uzak bambaşka bir vadideydi.
Bu örneği verdim çünkü Şarkul Avsat gazetesinin okuyucularının bulunduğu ülkelerde dördüncü güç, medya ve yayın platformları ile halk arasındaki ilişki, özellikle demokratik reformlarla ilişkili olarak soru işaretlerinin olduğu bir konuya dönüştü. Kim gerçekten bu platformları ve sosyal medyayı yönlendirme gücüne sahip? Bu tartışma, 2011’de başlayan devrimler ile zirveye ulaştı ve iyice alevlendi.
Daha sonra bu tartışma, söz konusu araçların kamuoyu üzerindeki etkisi üzerinden gelişti. Mısır’da 200 yıl önce başlayan ve bölgeyi etkileyen modernite neslinin olumlu ilerici etkisini yok eden araçlar mı yoksa aydınlatıcı araçlar mı olduğu üzerinden ilerledi.
Bu ülkelerde devlete ait ve onun tarafından finanse edilen, genel politikasının sözcüsü resmi televizyon ve radyo kanalları mı bunun sorumlusudur?
Yoksa çoğu (Mısır’da 1961 yılında hükümetin gazeteleri millileştirmesi gibi istisnai durumlar dışında) özel ve ticari şirketlerden oluşan, dağıtıma dayanan, etkisi reklam ve tirajına göre yükselen ya da azalan basılı yayın mı?
Yahut yüzyılın son çeyreğinde Arap ülkelerinde ortaya çıkan üçüncü bir medya türü olan devletten bağımsız, aydınlanma ve moderniteyi ortadan kaldıran olumsuz, gerici bir etkiye sahip olmakla suçlanan özel ve ticari televizyon kanalları mı sorumludur?
Birkaç yıl öncesine kadar, izleyicilerin sayısının ve gazetelerin tirajının ölçülmesi ile kamuoyunun yönelimlerini hatta bu yönelimlerin değişip değişmediğini ölçmek mümkündü.
Sosyal medya araçlarının ortaya çıkışı hesapları değiştirdi. Çünkü bu platformlar, tamamen bağımsız, tüketicinin resmi ve özel ağların ürettiği program ve içeriklerden istediğini seçebileceği hatta kendi haber içeriğini üretebileceği platformlardır. Aynı zamanda canlı olarak siyasi tartışmaların yürütülebileceği bir mecradır. Dört yıl önce düzenlenen ABD başkanlık seçimlerinden Brexit referandumu ve son İngiltere seçimlerine kadar düzenlenen kamuoyu araştırmalarının çoğu, milyonlarca seçmenin sosyal medyadaki eğilimlerini ölçmek için etkili araçların yokluğu nedeniyle yanlış sonuçlar verdi.
İngiltere’de hükümetin perspektifini temsil eden resmi bir televizyon ya da radyo kanalı, bir haber ajansı bile bulunmuyor. Başbakanı’nın konutu Downing Sokağı 10 Numara ile bakanlıkların internet üzerinden yayın yapan siteleri, Facebook ve Twitter hesapları bulunuyor. İngiltere hükümeti, Donald Trump’ın ortaya çıkardığı ve muhalif televizyon ağların ve gazetelerin çoğunu görmezden gelerek seçmene doğrudan hitap etmesini sağlayan sosyal medya mecralarını kullanma örneğini takip etmeye çalışıyor.
Farklı dillerde yayın yapan kanalları ve hizmet ağı aracılığıyla İngiltere’nin dünyadaki yüzü sayılan BBC, eşsiz bir örnektir. Doğrudan halk tarafından finanse edilmesi kendisine benzeri görülmemiş bir bağımsızlık kazandırdı. Ancak, İngiltere'de televizyon kullanan herkesin devlete ödediği ve hane başına yıllık 154.5 sterlin olan lisans bedeli ücreti, mali yılın başlangıcı kabul edilen 1 Nisan’da üç sterlin artarak 157.5 olacak.
İngiltere Halk Sağlığı Kurumu gibi BBC de genel İngiliz bilincinin kutsal ineği sayılır. Bu yüzden, Muhafazakar Parti ve Brexit karşıtı propaganda, Boris Johnson hükümetinin sağlık hizmetlerini ABD şirketlerine satarak özelleştirmeye çalıştığına odaklandı. Oysa bu, televizyon kanallarının desteklemeyi kabul ettikleri asılsız bir iddiaydı.
İngiltere’de lisans bedelini ödememek para ya da hapis cezası veya her ikisi ile cezalandırılan bir suçtur.
BBC yayın kurulunun, haber, eğlence ve drama programlarının yapımcılarının kolektif düşüncesine egemen olan liberal sol ve sosyal kültürel düşünce, Londra’da azınlık olan bir orta sınıf ile sınırlıdır. Lisans bedelini ödemekle yükümlü İngilizlerin ezici çoğunluğunun tutumunu ve düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Bu durum, BBC’yi İngilizler için beş yıl öncesine göre daha az sempatik hale getirdi. Yayın kurulunun, 75 yaş üstü vatandaşlara getirilen lisans bedelini ödememe muafiyetini sona erdirme kararı, yaşlılar arasındaki popülerliğini azalttı.
Muhafazakar Boris Johnson hükümeti, lisans bedeli ödenmediğinde verilen cezanın kaldırılması, elektrik ve doğalgaz bedelleri gibi ticari anlaşmazlık statüsünde ele alınması için çeşitli seviyelerde geniş bir istişare başlattı. İngiltere’de tüketiciler elektrik faturalarını ödemediklerinde tüketici ile ilgili şirket arasındaki sözleşmeye göre şirket borcunu tahsil etmek için yargıya başvurabiliyor. Fakat, yapılacak bir düzenleme ile BBC yalnızca elektrik veya doğalgaz dağıtım şirketleri gibi olmayacak. Aynı zamanda lisans bedelini ödemek de isteğe bağlı yani abone modeline göre olacak. Özellikle binlerce ve muhtemelen milyonlarca kişinin lisans ücretini ödemekten kaçınması durumunda mahkemeye başvurduğunda ödemek zorunda kalacağı masraflar göz önüne alındığında.
Johnson hükümetinin bu adımının arkasındaki motivasyon, televizyon kanallarının kendisini suçladığı gibi siyasi –onları cezalandırmak- ya da bu ağların tekellerini kırmak olabilir. Ancak Johnson’un “kutsal ineği” kesmekte gösterdiği bu cesaretin arkasındaki gerçek motivasyon, vatandaşlara seçme özgürlüğü sunan ekonomik ve teknolojik dengelerdeki değişimdir.
Yoksul çoğunluk aylık taksitleri tercih ediyor. Nitekim, Netflix’in aylık abonelik bedeli yedi sterlin iken Icron’un bedeli ise 2.5 sterlin. Yani Icron’un yıllık ücreti BBC’nin tek seferde aldığı yıllık ücretten %60, Netflix’in ise yüzde 19 daha az.
BBC’nin haber programları olmadığını söylediği 12’yi aşkın özel televizyon kanalı var. Zorunlu lisans bedelinin devam etmesi için BBC, bunu gerekçe olarak öne sürüyor. Ancak modern teknoloji artık Sky, CNN ve Johnson’un konuşmasını yayınlayan RT gibi yabancı haber kanallarının da izlenmesini mümkün kıldı. Yahoo ve Google aracılığıyla doğrudan habere ulaşma gücüne, haberlerin çarpıtılmış ya da yanıltıcı olup olmadığını araştırma hatta yüzbinler ile tartışma yeteneğine sahip olan vatandaş, beşinci güce dönüştü.
Teknolojinin getirdiği demokrasi ve rekabet, ifade araçları üzerinde en fazla kontrole sahip ülkelerde bile sıradan insanlara seçme özgürlüğü verdi.
Onları birkaç yıl öncesine kadar hesapta olmayan beşinci güce dönüştürdü.
TT
Beşinci güç
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة