Kriz zamanları komplo teorileri heveslilerine, teorilerini yaratmak için verimli ve uygun bir ortam sunmaktadır. Sosyal medya platformları da bu tür teorilerin hızla yayılmasına ve yaygın bir şekilde dolaşımına katkıda bulunarak onlar için verimli bir üreme alanına dönüştü. Öyle ki bazıları doğal afetleri bile bu tür teorileri yorumlama ve aktarmanın bir yolu olarak görmeye başladı. Sudan’daki sel felaketinde de bu oldu. Bir kısım Etiyopya ve Nahda Barajını suçladı. Bir kısım da Mısır, Asvan Barajı’nın kapaklarını kapatsaydı ya da belirli miktarlarda suyun geçişine izin verseydi Sudan’daki sel felaketinin etkisi daha hafif olabilirdi gibi söylentiler yaydı. Üçüncü bir grup da eski rejime bağlı unsurların, Nil sularının seviyesi ve depolama miktarı ile ilgili rakamlarla oynadıklarından bahseden paylaşımlar yaptı.
Sudan Sulama ve Su Kaynakları Bakanı Yasir Abbas, önceki günün akşamında düzenlediği basın toplantısında bu teorilere ve diğer söylentilere karşı çıktı. 1946 ve 1988 sel felaketlerini geride bırakarak en büyüğüne dönüşen bu son sel felaketi ışığında halkı gelişmeler ve durum konusunda aydınlattı. Nahda ile Asvan barajlarının sel ile hiçbir ilgileri olmadığı ve asıl nedenin, Etiyopya Platosu’na yağan şiddetli yağışlar olduğunun altını çizdi. Bakan ayrıca Etiyopya’nın, Nahda Barajı’nın (müzakerelerde tartışmaların doldurulması etrafında döndüğü) baraj gölünde suyu biriktirerek Sudan’da bu felaketin yaşanmasını engelleyebileceğine ilişkin soru işaretlerini de yanıtladı. Barajın inşaatının daha tamamlanmamış olduğunu, bu nedenle hızlı bir şekilde akan yüksek miktardaki suları engelleyemediğini, ancak baraj tamamlandığında suyun hapsedilip sellerin önlenebileceğini açıkladı.
Her halükarda Sudan’daki sel felaketleri, bugünlerde Kaliforniya’da yaşanan yangınlar veya bu yaz bölgede birkaç ülkenin maruz kaldığı gibi aşırı sıcak dalgaları olsun küresel iklim değişikliği nedeniyle şu anda hızlanan bir döngüyle tanık olduğumuz doğal afetler arasında yer almaktadır. Nitekim şiddetli yağış, taşkın ve seller sadece Sudan’da yaşanmadı. Yemen, Kenya, Etiyopya, Tanzanya ve Uganda gibi diğer bölge ülkeleri de farklı derecelerde bundan etkilendi. 100’den fazla kişinin hayatını kaybetmesi, yaklaşık yarım milyon insanın bundan etkilenmesi, 100 binden fazla evin yıkılması ve binlerce dönüm ekili arazinin yok olmasıyla Sudan’da felaketin yol açtığı zararın daha büyük olduğu doğru. Ancak bu son felaket, dersler çıkarmayı ve eksiklikleri gidermek için durup üzerinde düşünmeyi gerektiriyor.
Etiyopya Platosu ve Sudan’da şiddetli yağmurlar yağarken ve Nil nehrinin su seviyesi yetkili makamlar tarafından günlük olarak izlenirken böyle bir felaketin yaşanabileceği tahmin edilmeliydi. Ne var ki hükümet, harekete geçmekte gözle görülür bir şekilde geç kaldı. Ağustos ayında durum kötüydü ve Sudan’da birkaç bölge sular altında kalmıştı. Buna rağmen, Güvenlik ve Savunma Konseyi toplanıp OHAL ilan etmedi. Sudan ancak bu hafta başında afet bölgesi ilan edildi ve sellerin etkileriyle başa çıkmak için bir yüksek komite kuruldu. Ama birçok kişi hala Sudan Silahlı Kuvvetleri’nin sahadaki çalışmalara neden katılmadığını merak ediyor. Sudan ordusunun bu yokluğunu, diğer ülkelerde bu tür felaketler yaşandığında düzenli kuvvetlerin nasıl sahaya inip çamur içinde arama ve kurtarma çalışmalarına katıldıklarını, sel sularını durdurmak için kum torbaları ve diğer yöntemlerle barikatlar kurmakta gönüllülerin başını çektiğini gösteren görüntülerle karşılaştırıyor.
Başbakan Hamduk’un bu hafta ortasında, felaketten etkilenen Singa şehrini ziyareti sırasında bazılarının attıkları düşmanca sloganların nedeni, hükümetin bu felaket veya kötüleşen ekonomik ve geçim krizleriyle başa çıkma performansına karşı bastırılmış öfke olabilir. İnsanlar felaketin büyüklüğünün hükümetin kapasitesini aşabileceğini anlıyorlar ama neden bu kadar yavaş hareket ettiğini anlamadıkları kesin. Devlet daha erken seferberlik ilan etmiş olsaydı ve yetkililerin yardım çalışmalarının başını çektiğini görseydi halk daha memnun olabilirdi. Geçici hükümetin temelini oluşturan Sudan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nin (ÖDBG) kimi zaman insanlara katılma çağrısı yaptığı “milyonluk” gösteriler gibi selden zarar gören bölgelere destek için bir seferberlik çağrısında bulunduğunu görmek kesinlikle onu rahatlatırdı.
Sel felaketinden sonra şimdi de durgun sular ve sel sularının sürüklediği ve sokaklarda biriken çöpler nedeniyle yaşanması beklenen bir sağlık felaketi var. Hartum, cadde ve sokaklarda korkunç bir şekilde yığılan çöpler nedeniyle bir temizlik seferberliğine muhtaç bir başkente dönüştü. Yağmur mevsimlerinde bu sorun daha ciddi bir hal alıyor. Sudanlılar diğer gelişmekte olan ülkelerin deneyimlerini örnek alabilirler. Bu konuda en iyi örneklerden biri de Ruanda ve bütün ziyaretçilerinin en temiz Afrika başkenti olduğuna tanıklık ettiği hatta bu alanda diğer dünya başkentleri ile rekabet eden başkenti Kigali’dir. Ruanda hükümeti bir girişim başlatarak ayda bir günü sokak ve caddelerinin temizliğine tahsis etmiş bulunuyor. Bu günde memur, işçi veya öğrenci olsun bunu yapabilecek bütün vatandaşlar çıkıp sokak ve caddeleri temizliyorlar. Böylece Ruanda’da temizlik, herkesin katıldığı bir halk kültürüne dönüştü. Sudan devrim hükümetini bu tür girişimleri benimsemekten ne engelleyebilir?
Sel felaketine dönecek olursak, temizlik dışında ele alınması gereken başka sorunlar da var. Sudan’da yağmur sularını tahliye edecek ya da hazirandan eylüle kadar devam eden sonbahar mevsiminde yaşanan mevsimsel taşkınlarla başa çıkabilecek bir altyapı olmadığını tartışmaya gerek yok. Keza su kaynaklarının yönetilmesi ve Nil sularının yağış mevsiminde değişen derecelerde taşması sorunuyla başa çıkma konusunda kifayetsiz kalındığını da. İnsanlar, neden yapay göller oluşturulmadığını ya da seller döneminde fazla suyu tahliye etmek için kanallar açılmadığını sorgulamakta haklılar. Bu gibi tedbirler, insanların zarar görmelerini önleyebilir ya da en azından hafifletebilir. Aynı zamanda, oluşturulacak yapay göllerle heder olan sel suları biriktirilip sulama ve Nil’e nispeten uzak toprakların verimli hale getirilmesi için kullanılabilir.
Bu bağlamda, Sudan’da geçtiğimiz birkaç gün boyunca sosyal medya platformlarında, merhum büyük yazar Tayyib Salih’in bu konuyla ilişkili yazdıkları yaygın bir şekilde paylaşıldı. Salih’in anlattığına göre, bağımsızlıktan önce ve İngiliz yönetimi döneminde insanlar Nil’in iki kıyısında kanallar açarlardı. Nehrin taşma zamanı geldiğinde bu kanalların kapaklarını açarlardı. Böylece sular normalde ulaşmadıkları yerlere kadar ulaşır ve toprakları sulardı. Böylece sellerin neden olduğu hasar yerine insanların faydalandığı tarlalar, meralar hatta ormanlar ortaya çıkardı. 75 yıldan fazla bir süre önce alınan bu önlem, o dönem insanlarının zekasının, toprakta çalışmaya ve tarıma duydukları sevginin, bugün mevcut olanlara kıyasla ilkel ve basit araçlarla kendi kendilerine çözüm üretme yeteneklerinin kanıtıdır.
Yukarıda bahsettiğimiz basın toplantısında Sulama ve Su Kaynakları Bakanı, son yıllarda büyüyen ve yetkililerin geleceğe dönük iyi bir planlama yapmamaları halinde devam edecek bir soruna da değindi. Taşkın sırasında Hartum’un bazı ana caddeleri ve sokaklarının sular içinde kaldığını ve bunun nedeninin Nil sularının tarihindeki en yüksek seviyeyi kaydetmesi olduğunu açıkladı. Etrafında inşa edilen yapılar nedeniyle Nil’in yatağının daralmasını ve bunun sonucunda bazı yerlerde taşkın dönemlerinde suların yerleşim yerlerine yönelmesini engelleyen yükseltilerin ortadan kalkmasının başkentin bazı bölgelerinin sular altında kalmasına neden olduğunu belirtti. Birbirini takip eden hükümetler, yerleşime değil tarıma tahsis edilmesi gereken arazilerde yapılaşmaya izin vererek bu sorunun büyümesine katkıda bulundular. Bu alanlarda birçok sokak inşa edildi ve inşa edilmeye de devam ediliyor. Bazı yerlerde de yıkıntı ve molozlar, Nil'in yatağını daraltıp kendisini dar bir mecra ile sınırlıyorlar. Dolayısıyla yerleşim bölgeleri nehir yatağından uzakta olsaydı, taşan sular bütün bu can kayıplarına ve maddi zararlara neden olmadan yayılabilecekleri bir alan bulabilirlerdi.
Sudan’ı afet bölgesi ilan etmek krizi çözmeyecek. Yapılması gereken, dışarıdan yardım ve destek beklemek değil, öznel çözümler aramak, eksikleri gidermek, harekete geçmek, öz kaynakları geliştirmeye odaklanmaktır. Sudan iyi yönetilirse zengin bir ülkedir. Siyasetin dozunu azaltıp, sadece Nil taşkınlarında değil krizler döngüsünde de boğulan vatanımızı kurtarmak için ciddi bir şekilde çalışmaya yönelirsek yapabileceğimiz çok şey var.
TT
Sudan sel felaketi: İnsan yarasını en iyi kendi sarar
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة