Hamad Macid
TT

Nefret söylemi ve boykot

Hareti Muhammed'in (sav) şahsına yönelik hakaret krizine ilişkin tartışma bitmedi ve bitmeyecek. Senaryo şöyle: Müslümanlar, çaresizce peygamberlerini savunacaklar ve bununla birlikte tamamen haklılar.
Öte taraftan Fransızlar ise, Batılı politikacıların geniş bir kesimiyle birlikte ‘basın özgürlüklerini savunma’ ilkesine sarılacaklar. Bu karanlık çıkmazdan kurtulamayacağız. En büyük kitlesel boykotlardan biri, 14 yıl önce Hz. Muhammed'in (sav) şahsına saldırı amacıyla bazı karikatürlerin yayınlanmasının ardından çok sayıda Müslümanın ve İslam ülkelerinin Danimarka ürünlerini boykot etmesi sırasında yaşandı. Bu durum karşısında Danimarka gazeteleri, benzeri görülmemiş bir dayanışma tutumuyla aynı karikatürleri yeniden yayınlayarak meydan okudu. Aynı senaryo bugünlerde Fransız gazetesi Charlie Hebdo’nun Hz. Muhammed'in karikatürlerini yayınlamasıyla tekrarlanıyor.
Fransız bir öğretmen bu karikatürleri alarak öğrencilerine gösterdi ve maalesef öldürüldü. Fransız gazetesi bu krizi daha da derinleştirecek hamleler de bulundu. Bir dizi Arap ve İslam ülkesi, Fransız ürünlerine yönelik boykot kampanyası başlatarak bu istismara karşılık verdi. İslam ve Hristiyan dünyaları, her iki tarafın da körüklediği nefret söylemleri ve intikam içerikli şiddet eylemleriyle tehlikeli bir krizin ortasında düştü.
Dünya üzerindeki bütün dinlerin ve mezheplerin sembollerinin ve değerlerinin uluslararası insan hakları kurumları tarafından koruma altına alınması dışında bu krizden bir çıkış yolu yoktur. Nazi soykırımıyla ilgili alaycı ve kışkırtıcı söylemlerin suç olarak belirlendiği yasalar gibi bu hususta da birtakım yasaların yapılması gerekiyor. Bu, semptomları açıkça görülen medeniyetler çatışmasını etkisiz hale getirecektir.
Söz konusu karikatür hadisesiyle ilgili olan en acı durum, bu karikatürlerin yeniden yayınlanması gibi bir adımın arkasında olan Batılı siyasetçilerin ve basın mensuplarının, Müslümanların Batı toplumlarına entegrasyon eksikliğinden şikayet edenlerle aynı kişiler olmalarıdır. Oysa bu entegrasyonun asgari şartı, azınlıkların inançlarına, değerlerine ve sembollerine saygı duyulmasıdır. Aksi takdirde onlardan entegre olmalarını nasıl beklersiniz? Bazı Batılı politikacıların ve basın mensuplarının dünya üzerinde iki milyar nüfusa sahip Müslümanları rencide edecek böyle bir istismara izin vermeleri böyle bir talebi anlamsız kılmaz mı?
İngilizler, Fransız meslektaşlarına göre Müslüman azınlıkların gerçekliği ve hakları konusunda daha bir farkındalık sahibiydiler. İngiltere'de yapılan bir önceki referandumun sonuçlarından biri de, Müslüman topluluklar da dahil olmak üzere başkalarının dini inançlarına ve fikirlerine saygı duyulması gereğiydi. İngiliz gazeteler bu nedenle, ülke nüfusunun bir parçası olan Müslüman azınlığın duygularını incitmeme gerekçesiyle söz konusu karikatürleri yayınlamayı reddetti.
Burada din merkezli bir soğuk savaşın önüne geçilmesine yardımcı olacak bir şey daha var. Batılıların, Müslümanların dinlerine ve dini sembollerine bakışının, kendi dinlerine ve dini sembollerine bakışından farklı olduğunu anlamaları gerekiyor. Batılıların Müslüman topluluklarla yaşadıkları soruları çözmeleri buna bağlıdır. Bazı Müslümanların tepkilerinin kontrol altına alınmasının imkansızlığı ise asıl bir tehlike unsurudur. Oysa bu tür hakaret içerikli karikatürlere izin vermek ve onları yeniden yayınlamak, yangına körükle gitmekle eşdeğerdir.
Müslüman topluluklar içerisindeki aklı başında kimseler, duygusal tepkilerin ötesine geçmeli ve sadece gösteri düzenlemekle yetinmemelidir. Özellikle medya ve siyaset aracılığıyla Batı toplumları ile birlikte tepkilerini etkili bir ‘lobiye’ dönüştürmeleri gerekmektedir.