Ömer Özkaya
Yazar
TT

Jeopolitik zorunluluk ve aslına rücu etmek

Sorumluluğu ağır olduğu için tarihi tüm boyutlarıyla bilmek zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Fakat aradığı yanıtları verecek bir uzmanlar grubu oluşturamamanın sancısı her şeye karşı yoğun agresif tutum takınmasına sebep olmaktadır.
Böyle durumlarda doğada yürüyüşe çıkmak beynini çok rahatlatır, aklını açar, diğer varlıkları izleyerek bilgileri arasında değişik kombinasyonlar oluşturur kendini yeniler ve enerjisini artırarak atağa geçmek için hazır olurdu.
Şimdi doğaya çıkıp yürümeli, bedenini, beynini “fabrika ayarları”na döndürmeliydi. Yöneteceği bir halk vardı. Şeytanlarla çevrili olduğunu biliyordu. Aklını sürekli istim üstünde tutmak zorunluydu. Annesi bile hep “Oğlum Brütüs’lerin içindesin, unutma onlar Sezar'ı yediler" diyerek ikaz ederdi.
Köylü kılığına bürünerek, sarayından çıkıp yürümeye başladı. İki kilometre kadar yürümüştü ki bir grup gence rastladı. Doğaçlama bir tiyatro oynuyorlardı. İzlemeye başladı. Oyunda kral rolündeki genç:
-Kendime beş yardımcı atayacağım, onlar benim adıma ülkeyi yönetecekler.
-Siz ne yapacaksınız kral hazretleri?
-Ben kralım, bana böyle bir soru sorman ancak akılsızlık olabilir. Madem ki sordun yanıt vereyim: Sizleri nasıl yönetmem gerektiğini araştıracağım. Piramit’teki göz olacağım. Yönetmek demek, tüm bilimlerle ilgili genel bir mantık oluşturmak, sonra da bu genel yaklaşımı geliştirmek demektir. Bizler göklerin bilgisini yeryüzüne indiren şimşekleriz. Jüpiter’in yol gösterdiği kral olarak görevlerim var: Jüpiter'le sürekli İletişimde kalmak ve bana gerekli bilgilerin neler olduğunu öğrenmek ve o bilgileri birinci elden almak gibi.
-Bu durumda kral olmak için gerekli liyakate sahipsiniz efendim. Acaba yardımcı seçerken kriterleriniz neler olacak?
-Bu konuda konuşmak istemem. Yardımcılarımı seçtiğimde zaten sizler kriterlerimi öğreneceksiniz.
-Kral hazretleri aradığınız yardımcıları bulmak için ülkenin dört bir yanına ilanlar mı asılacak?
-Bunun için yöntemlerim var. Atayacağım beş kişinin en üst düzeyde liyakat sahibi olması koşulu var. Beni en iyi şekilde temsil edecek kişileri bulacağım.
-Bunun için çok geniş bir istihbarata sahip olmanız gerekli. Ülkedeki belli niteliklere sahip kişilerin bir listesi olmalı elinizde. Güvenilir istihbarat elde etmek ve güvenilir kişiler bulmak olanaksız neredeyse.
-Bu konuda öncelikle ciddi ciddi düşünmek, sonra da göklerin, Jüpiter'in yardımını istemek gerekir. (Bu sırada Kralın gözü biraz ileride çimenlerin üzerine yatmış gökyüzüne bakan bir gence ilişti.)
-Hey sen, sen ne yapıyorsun orada?
-Sen kimsin de bana böyle bir soru sorabiliyorsun. Ben saatlerdir burada oynadığınız tiyatroya karıştım mı?
-Ben senin kralınım! Senin ne yaptığını bilmek benim görevim.
-Söyleyeyim o halde kral hazretleri, senin gökyüzüyle ve Jüpiter’le yapmayı tasarladığın görüşmeyi yapıyorum.
-Ne diye böyle bir girişimde bulundun?
-Dün bir köylü şu biraz ilerideki çınarın gölgesinde gökyüzüne doğru bakıyordu. Ona ne yapmakta olduğunu sordum. "Hayal kuruyorum, kendimi Jüpiter'in yerine koyup dünyayı ve evreni izliyorum. Sonra aklıma başka başka bilgiler geliyor. Bir daha hayal kuruyorum" dedi kral hazretleri. Bu yanıt çok hoşuma gitti. Ben de kendimi, kralın, Jüpiter'in, halkın ve aklıma gelen şeylerin yerine koyarak değişik bilgiler ediniyorum. Bu bilgilerle giderek farklı biri olmaya başladığımı gördüm. “O halde bu metodu uygulamaya devam etmem uygun olur” diye düşündüm. Dün kasabada idim. Orada eski bir general ile konuştum. "Hayal kurmak yeni dünyalar yaratmak gibidir, hayaller kur genç, general olmasaydım hayaller kurarak evrenin her yerini ve evrendeki her şeyi irdelerdim. Jüpiter’le konuşurdum, ‘her gezegenin niye dünyada bir halkı var’ diye merak ederdim" dedi. Ben her gezegenin dünyada bir halkı olduğunu bilmiyordum. Ondan öğrendim. Sadece her gezegenin değil master yıldızların da dünyada gezegenlere birlikte bulundurdukları halklar varmış. General böyle dedi. Bilge bir Köylü ile generalin yaptıkları ve söyledikleri bana çok akılcı geldi.
-Seni kendime yardımcı olarak atayacağım. Kabul eder misin?
-Ben de sizi kendime yardımcı olarak atamayı düşünüyordum.
-Ben bir kralım.
-Ben henüz değilim, fakat sizin yapmayı tasarladıklarınızı ben yapıyorum zaten. Bu sebeple sizden çok ilerideyim.
-Bu sana kral olma hakkı vermez. Bu krallık nesebseldir. Kral ailesinden değilsin.
-Benim krallığım da bir soyun krallığı. Sen de benim ailemden değilsin.
-Sen benim krallığımda benim mülkümde olan sıradan bir insansın.
-Sizin durumunuz da aynı değil mi?
-Burada bir akıl oyunu ile karşı karşıyayım sanırım. Ancak genç adam kral olmak için, gerekli olan liste çok kabarıktır. Beni senden farklı kılansa benim kral olmam, senin de kral olmak isteğin var. Oysa göklerle ve Jüpiter’le konuştuğunda kral olmak istemezsin. Seni gibi çimlerde uzanan birisi olmayı yeğlersin. Hayaller kurmakla ilgili ifadelerin müthişti. Ama Kral olmakla ilgili hayallerin beni gerçekten sükut-u hayale uğrattı. Ben yardımcılar arıyorum derken krallar atamaktan bahsediyorum. Çok sığ kaldınız. Bu sığlıkla rakibim olmanızı bile istemem. Ayrıca herkes göklerle ve Jüpiter’le konuşabilir. Bunu Jül Sezar gibi yapmak olağanüstü olur. Hannibal gibi yapmak harika olur.
-O halde kral hazretleri kibir mi devrede?
-Kibir varsa göklerin ve Jüpiter'in kapıları sana kapalıdır. Kral olmak tüm varlıkların durumunu algılamayı gerektirir. Onun için Firavunlar kendilerini Tanrı olarak görürlerdi. Çünkü tüm varlıkların bilimini idrak ederlerdi.
-Jül Sezarla beni kıyaslamak adaletsizlik değil mi?
 -Jül Sezar master bir kraldır. Master imparatordur. Göklerin yeryüzündeki dilidir. Jüpiter’in ağzıdır.
-Bu master imparatoru, göklerin ve Jüpiter'in ağzını öldürdüler değil mi?
-Mesaj açık ve öğreticidir; imparator bile olsan olanı biteni izlemen, olacaklar hakkında bilgi sahibi olmanı sağlar. Tehlike hep yakınındadır. Bu bağlamda istihbaratın olağanüstü yararları vardır. Fakat haber almaktan daha da önemli olan kendi durumunu bilmektir. Kendi gücünü, akıl düzeyini, personelinin liyakatini, halkını ve dünyayı bilirsen istihbarat altından bile değerli hale gelir.
Kralı kral yapan bu bağlamda ülkeni, dünyayı, evreni, varlıkları idrak edebilmektir. Jül Sezar'ın bu bağlamda master imparator olana kadar ve olduktan sonraki süreci "insan"ın öyküsüdür: İnsanın kendine karşı, göklere ve Jüpiter'e karşı ihaneti artık temel olgu haline gelmiştir. İnsan misyonuna ve yaratıcısına ihanet etmiştir ve hep edecektir.
-Madem ki bu kadar bilgesiniz ne diye Brütüsler arıyorsunuz.
-Tarihin her diliminde insanın kendine ihaneti vardır, fakat kralına ve sisteme ihaneti ise genel yapının stratejik değeri ile ilgilidir. Ek olarak da ihanet, kralın ve sistemin gücüne bağlıdır.
-Kral Hazretleri bu bilgelik sizin en büyük koruyucunuz olacaktır.
-En büyük koruyucu yönetsel sistemde adalettir. Fakat insanlar adaleti kendisine hizmet ettirmek istediklerinde adaletin kendisi bizzat herkesi öğüten dev bir makineye dönüşür. Yani Jül Sezar aynı zamanda varlıklarla ve statüsüyle ilgili idrak sorunu yaşamaya başlamıştır.
-Kral hazretleri bilgelik gösterişine ve gösteriş festivaline dönüşen bu söylevlerinizle siz de Jül Sezar'ın yolunda ilerlemiyor musunuz?
-Dediğiniz gibi oluyorsa, saptamanız doğrudur. Bu benim felaketim olur. Sizin buradaki bulunuş amacınız, doğru değerlendirme yaptıysanız, sizleri de ihkak-i hak sahibi yapacaktır. Aksi takdirde katil olursunuz.
-İktidar mücadelesinin ruhu, iktidarın niteliği ile ilgilidir. Soya bağlı krallıklar ile seçime bağlı iktidarlar farklı nitelikler arzeder. Bu da iktidar mücadelelerinin içinde bulunanların kaderini belirler. Benim soyumun iktidarında iç çekişme olur. Seçimle belirlenen iktidarlarda Brütüs’ler farklı konumdadır.
-Kral hazretleri gerçekten kral olmaya ve kalmaya layıksınız.
-Şu an için doğru. Burada müthiş bir erdem, adalet ve düşüncelilik şovu yaptıysam ben ve halkım kaybetmiş olur.
-Hangisine güvenelim?
-Hiç birisine. Çünkü bu, insanları aşan, dünyasal değil, evrensel bir süreçtir. İnsanlar akıl sahibi olmaya başladıklarında dünyada kendi konumları ile ilgili bir seçim yaparlar. Bu seçimleri onların kaderlerini belirler. Ne yazık ki bu seçimler çoğu kimse ve zaman için isabetli olmazlar. Bir proje olarak insan ecelini biyolojik bedeninde taşımaktadır. Ruhu ise genellikle erdemleri değil çıkarları tercih eder. Bu durum netamelidir.
...
Doğaçlama tiyatroyu seyreden gerçek kral aradığı soruların yanıtlarını bulmuştu. Ona daima başkalarını taklit öğretilmişti: Ünlü krallar, generaller, filozoflar, rahipler ve tüccarlar gibi düşünecekti. Dikte edilen buydu. Oysa göklerin ve Jüpiter'in ilettiği gibi düşünmek istiyordu. Sadece göklerin ve Jüpiter'in tesiri altında olmak istiyordu. Bu izlediği doğaçlama tiyatrodaki kral gibi olmak çok erdemli görünüyordu.
Sarayına gelip yatağına uzandı. Hayallere dalmak güzeldi fakat hangi hayallere dalınmalıydı? İnsan zaten "çamur"dan yaratıldığı için sorunluydu. Yaratılıştaki elementlere bakınca hangi durumlarda nasıl davranacağına ilişkin sayısız seçenek vardı.
Farklı çıkarlar insanları farklılaştırıyordu. İnsanın davranışları, duyguları, içgüdüleri ve zik zakları değişmeyecekti. Sosyolojik bir varlık olarak içinde bulunduğu koşullar insanı her yerde farklı davranış ve duygu kalıplarına sokuyordu. Bir yönüyle çok basitti insanoğlu: Çok kolay korkutulabilir, çok kolay yok edilebilir ve kolayca yönetilebilirdi. O halde her ortamda "insan" denen varlığı yönetecek olması bir trajediydi. Göklerdeki sistemi ve Jüpiter'i düşününce insanları yönetmek zorunda olmadığına hükmetti. Aldığı eğitimle Dünyanın her yerinde iş yapabilir ve rahat yaşayabilirdi.
Zaten insanın sürekli patlayan vücudu yama yiye yiye asli yapısından tümüyle kopmamış mıydı? Belki içgüdüleri dışında hiç bir öğesi insana ait değildi, insanın. Böylesine deforme olmuş ve hatta yaratılışından uzaklaşmış varlık öbeğini yönetmenin bir asaleti de yoktu.
Jüpiter’e döndü. Göksel varlıklara baktı: Jüpiter'in varlığı ve temsil ettikleri Tanrı’nın ona yüklediği misyon olağanüstüydü. Büyük olasılıkla Jul Sezar uyarılmış fakat yama yiye yiye asli niteliğini yani "öz"ünü kaybetmiş ve yoğun şekilde bozulmuş insanlara saygı ve kesinlikle sevgi duymadığı için o da deformasyondan payına düşeni almış ve insanların içinde kaybolmuştu.
Bezgin ve bilge kral Bu düşüncelerle göklere ve Jüpiter’e içini dökerek yönetsel misyondan çekildiğini belirtti. Tanrı'nin Jüpiter'e yüklediği misyona, Dünyanın ve Jüpiter'in konumuna baktı. Güneşe çok yakın olan dünya ve en uzak olanlardan Jüpiter insanı çok etkiliyordu.
Dünya çok sıcaktı.
Antik Yunan’da insanların vücut ısılarının yüksekliği, saygınlık ve güç sahibi olmalarını sağlıyordu. Çünkü vücut ısısı insanı çok mobil kılıyordu. O zaman güneşin çıldırdığı saatlerde antik Yunan niye gölgede uyuyordu? Siesta niyeydi? Vücut daha da ısınır daha da mobil olurdu?
Jüpiter’i soğuk diye niteleyenleri bir kez daha yanlış değerlendirmeleri sebebiyle yargıladı. Güneş’ en yakın üçüncü gezegen olan dünyanın master gezegen ve yıldızlarca gözlemlendiği açıktı.
Galaksimizdeki birçok laboratuvardan birisi olan dünyamızda insanlar büyük olasılıkla "deney faresi" statüsünde olabilirlerdi.
Krallıktan vazgeçme kararını uygulamak için zamanlamayı iyi yapmalıydı. En güvendiği tarihçisi geldi. Kararını değişik bir biçimde açıkladı. Tarihçi bu açıklamayı algılamadı.
-Yüce Kralımız işgal edeceğimiz toprakların bir listesini hazırladım.
-Böyle bir işgal hareketi düşünmüyorum. Tarihe baktım: Eninde sonunda işgalci güçler tekrar dönmek zorunda kalıyorlar. Köklü halklar sonunda topraklarını geri alıyorlar. Ya da işgalciler bir süre sonra zayıflıyorlar. Halkım gereksiz savaşlarda ölmemeli. Bu topraklar bizlere yeterli ve üstelik bu topraklar bizleri zengin de etti.
-Yüce kral, bizler işgal etmezsek başkaları işgal edecekler.
-Bunun bir sorun olup olmadığını zaman gösterecektir. Başka krallar gibi davranmak istemiyorum. icatlar ve araştırmalar yapmak daha isabetli.
Dün tebdili kıyafet edip yakın köyün oralara gezmeye gittim. Gençler doğaçlama tiyatro sergilediler. Bir müddet seyrettim: Çok etkilendim. Bu tebdili kıyafet gezisi esnasında oradaki rol icabı Kral olan gençten çok şeyler öğrendim. Şimdi tebdili akıl zamanı.
-Tebdili akıl deyimi gerçekten çok isabetli. Buna gereksinim var. Atalardan dedelerden kalma usullerle siyaset, savaş ve idare yapıyoruz. Değişmeli artık.
-Bu dünyanın işleyişini ve insanın giderek yozlaşan ve bozulan doğasını değiştirip “fabrika ayarları”na döndürmek olanaksız. Bizler de bu zaman selinin içinde sürükleniyoruz. Sanırım kıyamet kavramı insanla ilgili umudun yitimini tanımlıyor. Jüpiter ve gökler insan konusunda hükmünü vermiş durumda: İnsan artık insan değildir.
-Çok umutsuzsunuz yüce kralım.
-Umutlu olmak olanaksız. İnsan korkuları tarafından yönetiliyor artık. İnsan aklını, korkularla bozdular. Oysa kadim felsefe, “her şey aslına rücu eder” der. Benim dünyanın ve insanın genel gidişini değiştirmem mümkün değil fakat benim yaşadığım süreçteki akıbetini kısmen etkileyebilirim. Ayrıca gökler ve Jüpiter de az önce ifade ettiğim gibi insanla ilgili tüm beklentilerini iptal ettiler
-Dünya artık bir varlıklar ve uygarlıklar hurdalığıdır.
-Kesinlikle. Büyük olasılıkla en baştan öykünün sonu biliniyordu. Onun için dünya master gezegenlerin ve yıldızların ortak hurdalığı oldu. Şimdi sınırlı sayıda insanın göklere ve Jüpiter’e, master yıldız ve gezegenlere ulaşımı ve iletişimi var. İnsanlar hala tecrit edilmişliklerini algılamadılar. Ellerindeki bilgilerle hiç bir yere ulaşamazlar. Işık yılı ile hesaplanan uzaklıkları adım hesabı yaparak aşamazlar.
-Yüce kralım her şey aslına rücu eder yasası Tanrı'nındır.
-Kadim bilgilerin taşıyıcıları artık geri çekileceklerdir. İnsanlar tercihlerini insan olmamaktan ve yok olmaktan yana yaptılar. Bu seçimlerini değiştirmeleri artık sadece Tanrı'nın yargısını değiştirmesiyle mümkün ki Tanrı âdildir.
Roma döneminden bir kesitle günümüze baktığımızda değişen nedir?