Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Yemen’de Husilerin gerilimi tırmandırması çözüm için bir başlangıç mı?

Yemen'in tehlikeli bir uçurumun eşiğine ulaştığını söylemek, yazarın karamsarlığının bir ifadesi değil, gerçeğin apaçık bir şekilde dile getirilmesidir! Geçen her yıl bir önceki yıldan daha kötü. Birleşmiş Milletler (BM), kullandığı ‘dünyanın en kötü insani krizi’ dışında bir ifade aramalıdır. Husilerin taşkınlığının ve gaddarlığın artışıyla birlikte BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg ve BM Yemen Koordinatörü David Gressly yaptıkları son ortak açıklamada, 2022 yılının Ocak ayının sadece Yemen düzeyinde değil, ülke sınırlarının ötesinde de sivil kayıp sayısında rekor bir artışa tanık olacağını söylemişlerdi.
Yemen savaşının kötüye gitmesi yalnızca insani alanla sınırlı değil, bilakis siyasi ve jeostratejik alanlara da sıçramaktadır. Husiler Ocak ayı sonlarında Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) bir saldırı düzenlediler. Abu Dabi'ye yapılan saldırının doğrudan veya dolaylı olarak Yemen krizi ile ilgili olup olmadığını sorgulandı. Bazı gözlemciler burada doğrudan bir ilişkinin olmadığını düşünseler de biz bunun aksini görüyoruz. Çünkü Abu Dabi'ye yapılan saldırı, “BAE destekli” güneydeki Amalika Tugayları’nın Husilere karşı “Güney Kasırgası” olarak adlandırılan askeri operasyonlarından sonra elde ettikleri zaferlerle eşzamanlı olarak gerçekleşti. Bu operasyonlar sonrasında Şebve vilayetindeki Bayhan, Usaylan ve Ain ilçeleri kurtarıldı ve ardından Marib’in güneyindeki Harib ilçesinin kurtarılmasıyla da güvence altına alındı. Tüm bunlar, Yemen’deki meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’nun da desteğiyle ilçe merkezine girilmesinden sonra gerçekleşti.
Sahadaki kaynakların aktardığı bilgilere göre milis unsurları batıda Juba ve güneyde ise Abdiya ilçesine doğru kaçtılar. Askeri gözlemciler bunun geniş bir alan dönüşümüne kapı açtığını dile getiriyorlar. Burada sorulması gereken soru şu ki, operasyonel ilerleme Amalika Tugayları’nın silahlanma ve eğitim kalitesinden mi yoksa başka nedenlerden mi kaynaklanıyor? Bu zaferlerin ve askeri operasyonlardaki performansta eğitimin ve silahlanma kalitesinin önemli rolü olduğu doğrudur. Ayrıca Amalika Tugyaları, güney direnişi, milli duygular ve toprağa aidiyetin Şebve ilini özgürleştirme savaşında onları cesaretlendiren etkenler olduğu da doğrudur. Husi hareketi ile yapılan bu savaş, onlar için topraklarını işgalden kurtarma savaşıydı ve bunun gerisinde ise meşru taleplerinin gerçekleşeceği bir gelecek umudu vardı.
Aynı milli duygular, Marib halkının şehri yiğitçe savunmalarını sağladı ve şubat ayının başına kadar Husiler için aşılması zor bir kale haline getirdi. Husiler bunun ardından savaş cephesinde aldıkları yenilgileri ve verdikleri kayıpları örtmek amacıyla Abu Dabi'yi hedef almaya ve Suudi Arabistan'ın çeşitli bölgelerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırmaya başladılar.
Öte taraftan birçok tarafın Başkan Joe Biden yönetiminin Husileri terör listesine yeniden alması talebi açısından bakıldığında bu tür bir adımın yakın zamanda atılması zor görünüyor. Nitekim ABD, bunun Viyana’daki müzakerelere gölge düşürmesinden korkmaktadır. Ayrıca dikkatini Çin ve müttefiki Rusya’ya odakladıktan sonra Ortadoğu'nun sorunlarına geri dönmek istemiyor. Tabi bir de Kongre ara seçimleri için yapılan hazırlıklar var. Husilerin uluslararası terör listesine alınması meselesi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi düzeyinde gündeme getirilirse nasıl olur? Böyle bir ihtimali düşünmek mümkün mü? Yoksa Soğuk Savaş'ın yeni bir biçimde tekrar karşımıza çıktığı Ukrayna krizinin ortasında bunu başarmak zor mu? Birleşmiş Milletler, eski Başkan Trump'ın Husileri terör örgütleri listesine alma kararını, insani yardımların ulaşmasını engelleyeceği gerekçesiyle şiddetle eleştirmemiş miydi?
Husilerin terör örgütü olarak sınıflandırılmasına ilişkin çözümün unsurlarından biri Arap Birliği Konseyi'nin kabul ettiği çözüm olabilir. Konsey, 23 Ocak'ta yaptığı acil toplantının ardından, Husi milislerinin BAE'ye yönelik düzenlediği terör saldırılarına ilişkin bir karar yayınladı. Bu kararda, tüm devletlere Husi milislerini terör örgütü olarak sınıflandırmaları çağrısı yapıldı. Husilerin bu saldırılarının uluslararası hukukun ve uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali olduğunun belirtildiği bu kararda, milislerin sivil tesisler, enerji kaynakları, küresel ekonominin istikrarı ve ayrıca bölgesel barış ve güvenlik için bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekildi. Ayrıca Konsey, Birleşmiş Milletleri ve Güvenlik Konseyi'ni sorumluluklarını üstlenmeye ve Husilerin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) yönelik saldırıları karşısında kararlı bir duruş sergilemeye çağırdı.
Yemen kriziyle ilgili son gelişmelere baktığımızda basında Husiler tarafından füze saldırısına maruz kalan BAE savunmasına yardımcı olmak için ABD’nin füze destroyeri ve gelişmiş savaş uçağı gönderme kararına işaret ediliyor. ABD’nin Abu Dabi savunmasına destek için yapacağı hamlenin ardından BAE'ye yönelik doğrudan Husi tehditlerinin azalacağı düşünülüyor. Ancak bu sırada gizemli bir Iraklı grup, şubat ayı başlarında BAE'yi hedef alan bir insansız hava aracı saldırısı gerçekleştirdi. BAE yetkililerine göre saldırı geri püskürtüldü. Husiler de geçtiğimiz perşembe günü bir drone ile Abha Uluslararası Havalimanı'na tekrar saldırdı. Suudi savunması tarafından karşılık verilen bu saldırının ardından şarapnel parçalarının etrafa saçılması sonucu 12 sivil yaralandı.
Bazı Yemenli gözlemciler ve analistler, Husi terörü karşısında “kararlı askeri operasyonların” gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bunun için ilk önce Tahran'dan silah, insansız hava aracı ve balistik füze kaçakçılığı için koridor olarak kullanılan Hudeyde limanlarının alınması ve aynı anda milislerin karşı koymakta zorlanacağı çeşitli çatışma cepheleri açılması gerekiyor. Örneğin Tuğgeneral Tarık Muhammed Salih'in güçleri bir yandan Hudeyde'nin kurtarılmasıyla ilgilenirken, diğer taraftan Amalika Tugayları bazı güney bölgelerini kurtarmaya odaklanabilir. Aynı zamanda hükümete bağlı birlikler de Marib'de Husiler tarafından kontrol edilen alanları özgürleştirmek için harekete geçebilir.
Koalisyon güçleri tarafından yapılan askeri baskı ve cephelerinin genişletilmesi kaçınılmaz bir mesele olarak uluslararası düzeyde de bir hareketliliği beraberinde getirmelidir. Bu çerçevede, Yemen, Suudi Arabistan ve BAE’deki düşmanca maceralarından ve saldırılarından vazgeçmesi için Husilere açık ve net bir çağrıda bulunulmalıdır. Bölgeye barış, güvenlik ve istikrar getirmek için çalışmaları onlar için daha iyidir ki önlerindeki tek çıkış yolu budur. Aksi halde onlar için bundan başka bir çözüm yok.