Sevsen Şair
TT

İran emperyalist projesinden vazgeçerse ne olur?

İran ile müzakere eden ülkeler ılımlı İranlılar konusundaki iddialarında samimi iseler, İran ile başa çıkarken kapsamlı müzakereleri seçmeleri daha yararlı olurdu.
Bilhassa müzakere (oyunu) açık ve sıkıcı hale geldiği için, İran’a sunulan teklif, anlaşmanın sponsoru olan diğer ülkelerin yanı sıra bölge ülkeleri tarafından da kendisine sunulacak büyük bir teşvik paketi karşılığında terörist milis gruplardan ve balistik füze programından vazgeçerek yayılmacı projesini tamamen terk etmesi olmalıydı.
İran muhalefeti bile İran ile ABD ve Avrupa Birliği arasındaki bir siyasi oyunun aracı olması yerine nükleer dosyanın BM’ye devredilmesini teklif ediyor. İran'ın oyalamaları, uluslararası güvenlik için bir tehdit haline geldi, özellikle de kendisini İlahi Takdir'in yeryüzündeki elçisi zanneden bu rejim bir nükleer bombaya sahip olmaya yaklaştığı için.
Genel olarak nükleer anlaşma, İran rejiminin uzlaşmazlığı nedeniyle neredeyse son nefesini veriyor. İran'a birbiri ardına fırsatlar sunan Avrupa Birliği bile sabrını yitirmek üzere.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, tesislerdeki kameralarını kapatmasının ardından İran’ı uyardı. ABD Kongresi, İran'a daha fazla yaptırım içeren icraatlar lehine oy kullandı ve yönetimi İran ile Devrim Muhafızlarını terör listesinden çıkarmayı da içeren bir anlaşmaya varmaması konusunda uyardı.
Biden yönetiminin zor durumda olduğu ve Demokratları bile kendi safında tutamadığı aşikar. Anlaşmaya karşı çıkanların sayısı her geçen gün artıyor, bu nedenle ve özellikle de bu anlaşmanın dezavantajları ve zayıflıkları her geçen gün netleştiğinden, anlaşmanın Kongre’den geçmesi konusunda bir umut yok. Zira anlaşma, İran'ın ulaşmış olduğu zenginleştirme oranını durdurmuyor ve ortadan kaldırmıyor, sadece 2 yıl süreyle askıya alıyor.
İran rejimi biraz düşünse, bölgedeki en büyük müttefikinin isterse Körfez devletleri olabileceğini görür. İkisinin pek çok ortak, tarihi, coğrafi ve ideolojik yönleri bulunuyor, hatta Körfez ülkeleriyle paylaştığı pek çok kaynak var.
İranlı liderlere hakim olan ve ülkelerinin güvenliğinin iş birliği ve koordinasyona değil, kontrol ve hegemonyaya dayandığına inandıran bu yayılmacı ve yerleşimci ideolojiye gerek duymadan her ikisinin de güvenliğini sağlayan bir ittifak oluşturabilirlerdi. 
Hem de bölgede yabancı askeri üslerin varlığına ihtiyaç duyulmazdı.
Bölgede bir savaş çıkmaması her iki tarafın da çıkarına. Arap ülkelerinin Basra Körfezi sularını korumak için Amerikan yardımına güvenmemeleri her ikisinin de çıkarına. Halklarının refahı ve iç güvenliğin istikrarı her ikisinin de çıkarına.
İranlılar, Körfez ülkeleri ile el ele verdiklerinde bunun semeresini hemen toplayacaklardır. Körfez yatırımlarının İran'a girdiğini ve İranlıların Körfez için bir satın alma gücüne, keza Körfez’in İran için bir pazara dönüştüğünü hayal edin, bu herkese refah getirir.
Ama maalesef İran rejimi buna hazır değil ve isteksiz, çünkü dünyayı kurtarıcının (Mehdi) gelişine hazırlamakla görevlendirildiğine inandığı ütopik bir illüzyon içinde yaşamaya kararlı.
Bu nedenle, Irak sponsorluğunda yürütülen İran-Suudi Arabistan görüşmeleri bir yere ulaşmıyor.
Bu yüzden arabulucular ilerleme kaydedip ikisini ortak bir noktaya ulaştırmakta zorlanıyorlar.
İran rejimi, halkının refahı pahasına da olsa, başarısı ganimetten pay alacağını düşünerek kendisi ile müttefik olan İranlı olmayan bir kesimin kendisine bağlılığının devam etmesi garantisine bağlı da olsa, tüm yumurtalarını kontrol ve hakimiyet sepetine koydu. Bu proje için milyarlarca dolar harcadı.
Bu rejim, yarım asırdır hayallerine çok para harcadığını ve bunun İranlılara hiçbir fayda sağlamadığını görmüyor mu? İşte istediği gibi genişledi ve dört Arap başkentine nüfuz etti, peki bunun kendisine veya İran halkına ne faydası oldu?  İran halkı tekrar tekrar ayaklanıyor, yoksulluk sınırları genişliyor ve uluslararası yaptırımlar onları boğuyor. Lübnan, Irak, Yemen veya Suriye İran halkına ne sundu?
İşte İranlılar, bu 4 başkentten hiçbiri için ölmek istemediklerini haykırıyorlar.
Yine de rejim, İranlılara bunun meyvelerini yiyeceklerini (ancak bir süre sonra) vaat ederek bu hayale sımsıkı tutunuyor. Zira yayılma ve genişleme projesinin iki sac ayağı var; birincisi, nükleer silah sahibi olmak ve terör örgütleriyle ittifak.
İkincisi, hayal tamamlanana kadar İranlıların sabretmeleri. Ne var ki yarım yüzyıl geçti ve İranlılar acı meyve ve çöpten başka bir şey yemediler.
Bir de İran'ın Körfez ülkelerine, onlarla müttefik olmak, bölgenin güvenliğini sağlamak ve ortak bir ekonomik ittifak oluşturmak için el ele verme koşuluyla yayılmacı projesini durdurmaya hazır olduğunu söylediğini hayal edelim, bu iki gücün ortak olması, İran halkına ve İran rejimini takip eden Arap kesimlere nasıl bir refah, lütuf ve zenginlik sunardı?
Eğer İran’daki ılımlılara güveniliyor ve onlara bahis oynanıyorsa ki Başkan Biden yönetimi bunu öne sürüyor, o halde müzakereler kapsamlı olsun ve bölge ülkeleri de katılsın.
İran’a bu teklif sunulsun ve karar da referandum ile İran halkına bırakılsın.