Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Irak'ın uzun gecesi ve kutsalın siyasallaştırılması!

Dünya ve Körfez halkı başta olmak üzere Arap Maşrık (Levant) bölgesi, Irak'ta yaşananları huzursuz bir kalp ve dikkatle izliyor. Irak, Körfez'in kuzey kapısı, Arapların doğu kanadı ve içinde yaşananlar özellikle olumsuzsa çevresinde de duyuluyor.
Bugün Irak'ta olanlar kolay, basit değil ve yakın gelecekte dengeli sonuçlara ulaşması imkânsız. Bu yüzyılın başından beri ve önceki rejimin devrilmesini takiben, Irak'ın çeşitli bileşenleri arasında mezhep-etnik bölünme temelinde kırılgan siyasi uzlaşılar yaşandı. Hiçbir bileşen bu uzlaşmalardan memnun değildi ve iktidardaki yeni ortaklar, Irak'ın sorununun. yüzeyde göründüğünden daha büyük ve çözülmesi daha zor olduğu gerçeğini görmezden geldi.
İran siyasi hegemonyasının, acelecilerin düşündüğü gibi ister Kasım Süleymani isterse İsmail Kaani olsun, zaman zaman Bağdat'a gelen “Kudüs Gücü” komutanının mevcudiyetiyle sınırlı olmadığını söyleyerek başlayalım. Tahran'ın kontrolündeki çevre hükümetleri yönetmekle görevli "Kudüs Gücü" komutanı, her konuda söz hakkına sahip! Iraklı siyasi gruplar onun tavsiyeleri ve belki de direktifleri yolunda yürüyor. Ama bu önemine rağmen İran hegemonyasının en önemli unsuru değil. Aynı şekilde bu hegemonya neden olduğu baskı, sıkıntı ve bağımlılıkla birlikte ne sadece Irak ekonomisine hâkim olmak ne de çeteler aracılığıyla suikastlar için farklı gruplar örgütlemekle sınırlı değil. Tüm bu sahneler Irak için yıkıcıydı ve hâlâ da öyle, ancak İran etkisi (hegemonya) olarak bilinen şeyin en önemli ve derin araçları değiller. Hegemonya araçları arasında açık ara en tehlikeli olanları iki tane; birincisi, Şii partilerin ve bazen de Sünnilerin liderlerinin çoğunun doğrudan din adamları veya dini örtüye bürünmüş olmaları. Ayrıca Irak vatandaşlarının atıfta bulunduğu ve birçoğunun direktiflerine uyduğu “dini mercii” de uygulanan İran örneğinin doğrudan bir sonucu. İkincisi, partilere bağlı veya onlardan bağımsız, devletin silahına ek olarak silahlı bağımlı gruplar olarak adlandırılan milislerin kuruluşu. Bu adlandırma, bağlı oldukları tarafın sınırların dışında olduğu, ya şantajla ya da birçok Iraklı genci zehirleyen uyuşturucu ticaretiyle geçindikleri anlamına geliyor. İran bu iki araçla Irak'taki mevcut durumu kontrol ediyor ve yine bunlarla geleceğini de kontrol edebilir. Geri kalan meseleler ayrıntıdan ibaret. Son krizde Irak'ın durumu hakkında yorum yapacak son kişinin Tahran'daki karar mercii olduğu ortaya çıktı. Çünkü çatışma hangi tarafın lehine sonuçlanırsa sonuçlansın kendi lehine olacağından emin. Bu nedenle Irak'ta olup bitenlere ilişkin İran’dan gelen net açıklama: “Bunlar Irak'ın iç çekişmeleri !!” diyordu.
"Kutsal olanı siyasallaştırmak" ya da din-mezhep sermayesi ile "siyasi yatırım" olarak adlandırılabilecek bu alan, mevcut Irak siyasi açmazının özeti ve bu etkinin yakın gelecekte ortadan kalkması pek olası değil.
Bu nedenle, Irak'ın siyasi açmazı devam edecek. Bazıları, Irak parlamentosunu işgal eden grupların reform talep ettiğine veya reform gerçekleştireceğine yani vatandaşların eşit olduğu ve pozitif hukuk tarafından yönetilen bir sivil devlet inşa etmek istediklerine hemen inandılar. Gelgelelim Arap televizyonlarının işgal altındaki parlamentonun içinden veya yakınından aktardığı sahne, bu grupların düşünce ve davranış yapısını gösteriyor. Sloganlar hızla dini ilahilere dönüştü, protestolar, Şiilerin elleriyle göğüslerine vurdukları dövünme törenlerine evrildiler ve hatta Irak parlamentosunda bir zincirlerle vurma alayı düzenlendi! Bu bir sivil devlet kurma eğilimi değildir! Aynı zamanda bu grupların liderine bağlı bazı isimler kendisine "yanılmaz ve kutsal" ve ilham verici gibi çeşitli isimler vermiş ki, bunlar zamanında baskıcı Saddam Hüseyin’e verilen adları anımsatıyor. Öte yandan kendilerine “Koordinasyon Çerçevesi” adını veren diğer grup da ya din adamları (Şii) tarafından yönetiliyor ya da Nuri el-Maliki'nin “Kerbela savaşı bitmedi” türü açıklamaları gibi, ötekine nefretle dolu mezhepçi ifadeler kullanıyor. Irak'ın diğer toplumsal bileşenlerini yok saymaya ve hatta hor görmeye, siyasi bir yatırım olarak mezhepsel sinir uçlarıyla oynamaya yönelik bu tür açıklamalar, aklı başında herhangi biri için utanç verici ve ayıplanması gereken çabalardır.
Bu arenadaki en kötü şey, birçok Iraklı aydının “kutsal olanı siyasallaştırma” kervanına katılması, ifade yeteneklerini reform ve yolsuzluğun kökünü kazımak gibi modern kavramlarla bu siyasallaştırmayı pazarlamak için kullanmalarıdır.
Irak arenasında modern sivil düşünce marjinalleştirmeye maruz kaldı. Modern sivil düşünce çağrısı yapanlar var ve sayıları da az değil, fakat tedhiş ve yıldırma ve hatta öldürülme nedeniyle sesleri cılız çıkıyor. Bazıları sessiz kamaya karar verirken bazıları geri dönmemecesine ülkeyi terk ettiler.
İran’ın Irak'taki projesinin temelinde Şii bileşenin birleşik olması, doğrudan veya dolaylı olarak devleti tekeline alması yatıyor. Bunun başarılı örneği “Şii İkilisi” dışında bir Şii sesin olmadığı Lübnan. Ancak tüm baskılara rağmen bu girişim Irak'ta başarısız oldu. Irak'taki Sünni bileşenin yanı sıra Kürt bileşen de siyasi olarak ikiye ayrılıyor. Bu durumda Şiilerin mezhepsel birliğinin yolsuzluğa rağmen Irak'ı yönetebileceği düşünülüyordu, ancak Sadrcıların Şii tek seslilik yolundan ayrılmalarıyla girişim başarısız oldu.
Sadr ve yanlılarının yolsuzlukla mücadele, yolsuzluğun kökünü kazıma, diğer Sünni ve Kürt bileşenlere el uzatma şeklindeki genel sloganlarına rağmen, muhalefetleri hâlâ tek renkli. Yani, halen İran hegemonyasından zarar gören Şii gruplara dayanıyorlar, vatandaşların eşit olduğu modern ve yasal bir sivil devlete geçiş yapmak için şimdiye kadar diğer etkili Irak bileşenleriyle ortak olmadılar. Hâlâ "kutsal" olana ve belki de çevresindeki dar çemberin dışında kimsenin ne düşündüğünü ve tam olarak ne elde etmek istediğini bilmediği lidere dayanıyorlar.
Şimdiye kadarki manzara, Irak'taki İran projesinin başarısızlığa uğramaya başladığını gösteriyor. Irak, zayıf da olsa yenilemeyecek bir Arap ruhuna sahip ve Irak halkının çoğunu oluşturan kırsal aşiretçi yapının şekillendirdiği doğaları gereği Iraklıları yönetmek de zor.
Şu ana kadar Irak'ın nereye doğru gittiği konusunda bir netlik yok gibi görünüyor, fakat bir önceki rejimin yıkılmasının üzerinden geçen yıllar içinde yaşananların artık sürdürülemeyeceği, hatta onarılamayacağı kesin. Irak'ın gecesi uzun olduğu için modern bir sivil devlete geçiş de muhtemel değil.
Son söz; Irak sosyolojisi profesörü Ali el-Verdi’nin dediği gibi: “Fikirler, günlerin değişmesiyle değişen silahlar gibidir ve kim fikrinde diretmek isterse, Antere bin Şeddad’ın silahıyla ateşli silahlara karşı savaşmak isteyen gibidir!”