Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby 24 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, Washington ve Tahran arasında ihtilaflar devam etse de İran ile nükleer programı konusunda anlaşmanın Ağustos ayı başlarında olduğundan daha yakın olduğunu duyurdu.
Biden yönetiminin bu konudaki açıklamalarında temkinli davrandığı aşikâr. Söz konusu açıklama, Kongre'de hem Cumhuriyetçilerden hem de Demokratlardan İran'la imzalanacağı söylenen yeni nükleer anlaşmayı eleştiren çok sayıda sesin olduğu bir zamanda yapıldı.
Görünüşe göre İran ile yapılacak yeni anlaşma, ABD'de kanun sıfatına sahip resmi bir anlaşma haline gelmesi için gereken Senato'nun üçte ikilik desteğini alamayacak. Obama'da olduğu gibi Biden'ın anlaşmayı sadece kararnameler vb. yasal araçlarla uygulaması gerekecek. Tıpkı Trump'ın 2018'de eski nükleer anlaşmaya yaptığı gibi bu kararnameler, başka bir başkan değişiklik yapma veya ilga etme kararı verene kadar yürürlükte kalmakta.
Öte yandan Tahran bunun farkında. Gelişmiş santrifüjlerin konuşlandırılmasına uzun vadeli kısıtlamalar getirilmesini kabul etmedi (basında çıkan haberlere göre kısıtlamalar 2025'te sona erecek). Ayrıca basında çıkan haberler, İran'ın uranyum zenginleştirme programı üzerindeki kısıtlamaların 2030'da sona ereceğine işaret ediyor. Washington ve müttefikleri için bu çok da büyütülecek bir şey değil çünkü İran'ın nükleer programı 2025'ten sonra yeniden büyüyebilir.
Ancak Biden yönetiminin görüşüne göre İran petrolünün dünya pazarlarına tekrar girmesi, ABD'deki benzin fiyatını düşürmeye ve enflasyonu indirmeye yardımcı olacak. Ayrıca bu sayede ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmeye devam etmesi ve ABD’de bir resesyon (ekonomik durgunluk) riskiyle karşı karşıya kalması riskleri azalacak.
Öte yandan Ukrayna'daki savaş uzun süreli bir yıpratma savaşına dönüştü. Ukrayna'daki askeri kayıplar arttıkça Ukrayna'nın daha fazla Amerikan yardımına ihtiyacı olacak. Washington doğrudan Moskova ile savaş halinde olmasa da en azından Rusya ile ciddi bir askeri rekabet içinde.
Ayrıca Ağustos ayının başlarında, Tayvan adasının etrafında Çin'in büyük askeri tatbikatlarına tanık olduk. Doğu Asya'daki güç dengesini korumak, daha fazla ABD askerinin konuşlandırmasını gerektirecek. 28 Ağustos'ta iki ABD savaş gemisinin Tayvan Boğazı'nı geçmesi tesadüf değil.
Son altı ayda yaşanan olaylar, ABD güvenliğine en büyük tehdidin Çin ve Rusya olduğuna dair ABD analizini güçlendirdi. Biden yönetimi İran'ın nükleer tesislerini vurmayı başarsa da savaşın ne zaman biteceğine Washington değil, Tahran karar veriyor. Tabi ki şu anda İran'la bir savaş başlatmak Biden yönetiminin önceliklerine uymuyor.
Aynı zamanda Biden yönetimi, güçlerini Irak ve Suriye'de tutup bu iki ülkede İran'a nüfuzunu genişletme şansı vermek istemiyor.
Güvenilir haber servisi Politico 27 Ağustos'ta yayınladığı haberde, Beyaz Saray'ın geçen hafta Suriye'nin doğusunda İran yanlısı milislere karşı -askeri operasyonun nükleer müzakereleri baltalamaması için- dikkatli bir şekilde hava saldırıları düzenlediğini bildirdi. Biden yönetimi, saldırılar aracılığıyla İran'ı yeni saldırılardan alıkoymak için bir mesaj göndermeye çalışırken, aynı zamanda bir gerilim uyandırmamaya da dikkat etti.
Washington şu anda, ABD’lilere saldırmadıkları sürece doğu Suriye'yi İran yanlısı milislerle paylaşmayı kabul edebilir.
Ayrıca ABD hava saldırıları İsrail'e de bir mesaj göndermeyi de amaçlıyor. Aylardan beri İsrail, Biden yönetimini Tahran'a karşı askeri bir seçeneğe hazırlanmaya çağırıyor. İsrail, askeri seçenek imasının İran’ın nükleer program konusunda daha fazla taviz vermesine sebep olacağını iddia ediyor.
Obama'nın aksine Biden'ın İsrail'e güven vermek için çok uğraştığını burada söylemeden geçemeyeceğiz. Biden, geçtiğimiz temmuz ayında bir İsrail kanalına verdiği demeçte, gerekirse İran'ın nükleer programına karşı askeri güç kullanacağını söyledi. Savunma Bakanlığı’ndan İsrailli bir yetkili geçen hafta basına Tel Aviv’in Biden'ın ekibinden ‘iyi sinyaller’ aldığını söyledi.
Obama yönetiminden farklı olarak, Biden yönetimi aynı zamanda müzakereler konusunda da İsrail ile istişarelerde bulunuyor. Zira ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk, ABD'nin İran'a yanıt göndermesinden bir gün önce 23 Ağustos'ta İsrail'in Ulusal Güvenlik Danışmanı Eyal Hulata ile İran'ın son teklifine ABD'nin vereceği yanıtı görüştü.
24 Ağustos'ta İsrail Başbakanı Yair Lapid, ABD'lilerin müzakerelerde İsrail'in birçok talebini kabul ettiğini söyledi. İsrail medyası, bu taleplerin, İran'ın kayıt dışı nükleer faaliyetlerine ilişkin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) denetimleri, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) yönelik yaptırımlar ve İran'da faaliyet gösteren yabancı şirketlere yönelik yaptırımlardan muaf olma durumunu sınırlama konusunda daha katı bir dil içerdiğini bildirdi.
Öte yandan Biden yönetimi, İsrail'in yeni zayıf bir anlaşma konusunda çok da hevesli olmayacağının farkında. Ancak ABD’liler, İsraillilerin şu anda İran'la bir savaş çıkmasını engelleyen zayıf anlaşmanın eldeki en iyi seçenek olduğunu kabul edeceklerini öne sürüyorlar. Bir yanda İsrail ile ABD, diğer yanda İran arasındaki tansiyon düşmeden, savaş riskleri yüksek kalmaya devam edecek. Bu nedenle Washington İsrail'e, başta İran füzeleri olmak üzere, İran'ın askeri tehditlerine karşı bölgesel askeri iş birliğini inşa etmek için kendisiyle acilen iş birliği yapmasını istediğine dair güvence veriyor.
* Şarku’l Avsat’a özel.