İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

NATO ve Ukrayna: Savaş ve Barış

Rusya-Ukrayna savaşında son günlerde NATO ve G7'nin -tabiri caizse- başını gerçekten belaya sokacak şekilde yeni gelişmeler yaşandı mı?
Tahminlerin çoğu bu yönde. Nitekim Moskova, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e ve birçok büyük şehrine yönelik düzenlediği yoğun füze saldırılarıyla ne kadar ölümcül olabileceğini gösterdi. Moskova ve Kiev arasındaki denklem farklı görünüyor. Askeri dikkat terazisi sadece Moskova tarafına kaymış değil, aslında bir kıyaslama da yapılamaz.
Halihazırdaki sahne sadece iki koldan ilerliyor gibi görünüyor:
Birincisi, NATO’nun Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’ye baskı yapması, onu zehir dolu bardağı içmeye zorlamasıdır. Bu, Rusya ile güç dengesinin gerektirdiği bir önlem olarak ateşkesin kabulüyle -kendi adına tek taraflı kararla- kendini gösterir. Nitekim Rusya bu şekilde devam ederse, yakında daha fazla Ukrayna topraklarını işgal edebilecek ve daha sonra tersine çevrilmesi zor yeni bir statüko olacak. Bu ise Ukrayna'nın, sahip olduğu daha fazla toprak ve güç kartını kaybedeceği anlamına geliyor.
İkincisi NATO'nun aşırı uçlara gitmesi, Ukraynalılara para, gelişmiş askeri teçhizat ve belki de asker göndererek -her ne kadar sözde ve pratikte öyle olmasa da- Ukrayna’yı bir NATO üyesi olarak değerlendirmesidir. Ancak bu yol, kaçınılmaz olarak çatışma çemberinin genişlemesine ve askeri domino taşlarının peşi sıra bir diğerini devirmesine sebep olacaktır. Öyle ki sonunda bu trajedi ‘Armageddon’ savaşıyla zirveye ulaşacaktır. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden de son günlerde bundan bahsedip duruyor.
NATO ve Genel Sekreteri Jens Stoltenberg hangi tarafa meylediyor?
Stoltenberg’in son açıklamalarını takip edenler, Rusya ile nihai ve kaçınılmaz yüzleşmeden geri adım attığı sonucuna varıyorlar. Çünkü Stoltenberg, Rusya'nın son saldırılarının, “Çar” Putin'in yaşadığı aksiliklerin kaçınılmaz bir sonucu olarak bir tür zayıflık örneği olduğu değerlendirmesi yaptı. Stoltenberg’in açıklamaları, NATO’nun, Rusya'nın örgüt üyelerine yönelik herhangi bir saldırısına karşılık vereceğini gösteriyor. Bu ise NATO Antlaşması’nın 5’inci maddesinin zaten gerektirdiği bir sonuçtur. Stoltenberg’in söylediklerinin geri kalanı ise, Putin'in savaşı başlattığı ve güçlerini Ukrayna'dan çekerek savaşı bitirmesi gerektiği türünden tekrarlayan konuşmalar.
Ancak Stoltenberg, Rusya'nın Ukrayna'yı yenmesine izin verilmeyeceğini, bunun NATO için bir yenilgi olarak değerlendirileceğini de söyledi. Bir dil sürçmesi olarak görülen bu cümlenin maliyeti ağırdır. Bu, Rusların “stratejik ortaklık” hakkında daha önce söylediklerini doğruladı. Batılı müttefiklerin Rusya'yı yenmek ya da en azından zayıflatmak umuduyla savaş alevlerini nasıl körükledikleri bilinmektedir. Ayrıca NATO bu yarı sersemlemiş halinde yalnız değil. G7 toplantısının sahada hiçbir karşılığı olmadı. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy'nin NATO’nun liderlerini, Rusya'nın son günlerde yoğunlaşan saldırılarını püskürtmek amaçlı bir hava kalkanı oluşturulmasına katkıda bulunmaları yönündeki çağrısına kulak asılmadı, muhtemelen de böyle devam edecek. En iyi ihtimalle, biri Almanya'dan diğeri ABD’den gelen birkaç hava savunma bataryasından söz edilecek. Bu ise Ukrayna'nın konvansiyonel füzeleri püskürtebilecek bir hava savunma ağı ihtiyacını karşılamayacak. Peki, ya Kremlin ve Rus savaş ağaları modern modellere ve hipersoniklere başvurursa?
NATO ve G7 liderleri, Ukrayna'da işgal edilen toprakların genişlemesinin, zaten bitap düşmüş Avrupa kıtasının çıkarına olmadığının farkındalar. Nükleer konuşmalara gelince, kimse bunun üstesinden gelemez. Herkes de bunu uzak görüyor. Bunun delili, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un açıklamalarıdır. Lavrov, Batılı liderlere Başkan Biden gibi konuşmayı abartmamaları tavsiyesinde bulundu. Beyaz Saray'daki üst düzey yetkililerin Biden’in açıklamaları karşısında derinden utanması -özellikle de Stoltenberg’in Rusya’nın nükleer hareketinin olmadığını kabul etmesi sonrasında- belki de kaderin bir cilvesidir.
Rusya’nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarını artırmaya devam etmesi halinde milyonlarca insan komşu Avrupa ülkelerine kaçacak ve bu, İkinci Dünya Savaşı'ndan beri en büyük enerji krizini yaşayan olan Avrupa için insani bir felakete neden olacak. Avrupalı halkların açık bir öfkesi var ve kaldırdıkları pankartlarla şu soruyu soruyorlar: “Bedelini ağır ödediğimiz Rus karşıtı Amerikan projesine destek vermemizin bugün ve geleceğimizde bize ne faydası olacak?”
Moskova tarafının, yoğun füze saldırılarının ardından müzakereleri memnuniyetle karşıladığını görüyoruz. Oysa Batı ile olan gerilimini daha da tırmandırması bekleniyordu. Sanki büyük Rus yazar Tolstoy'un “Savaş ve Barış” romanını okuyor gibiyim.
Lavrov, yaklaşan G-20 zirvesinde Putin ve Biden arasında olası bir görüşmenin kapısını aralarken, kıyamet günü denizaltısı gözden kayboluyor. Sahada neler yaşanacağını bekleyip göreceğiz.
NATO, Ukrayna zarını engerek yılanının gözüne mi yoksa yedili ya da onlu gruplardan birine mı atacak?