Suudi Arabistan Krallığı ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin seyrini takip eden her araştırmacı, bu ilişkilerin karşılıklı saygı temelinde daima yükselen özel bir niteliğe sahip olduğunu ve bu ilişkileri her iki halkın yararına olacak şekilde geliştirme arzusunu fark eder. Bu ilişki anlayışı, seksen yılı aşkın bir tarih boyunca güçlendirilip yerleştirilmiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler 1990 yılında tam diplomatik şeklini almış olsa da, o yıldan bu yana başta ekonomik olmak üzere birden fazla düzeyde gelişmeye başladı. 2021'in sonunda Suudi Arabistan'daki Çin yatırımlarının değeri 29 milyar riyale ulaştı. Birkaç gün önce Suudi-Çin zirvesinde, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030 projesi doğrultusunda her alanda işbirliğini artıracak ‘stratejik bir ortaklık belgesi’ imzalandı.
Yukarıdaki bağlamdan hareketle, geçen haftanın bitişiyle Suudi başkentinde yapılan üç zirvenin birden fazla nesnel sebepten ötürü olağanüstü bir olay olarak tarihe geçeceğini söylemek mümkündür. Birincisi, Suudi Arabistan'ın Suudi-Çin zirvesine paralel olarak düzenlenen Körfez-Çin ve Arap-Çin zirvelerinin toplanmasına liderlik eden ülke olması bakımından bu, benzeri görülmemiş bir olaydır. İkincisi, zamanlaması açısından dünya çapında özel tarihi bir olaydır. Üçüncüsü, şimdi ve ileride etkili siyasi çalışmaların getireceği sonuçlar üzerine düşünürken kullanılmasının yanı sıra devletler arasındaki ilişkiler üzerinde önemli etkisi olan siyasi girişimlerin metotları incelenirken ileride araştırma konusu olması muhtemel olaylar arasında yer aldığı için önemli bir olaydır.
Şu açıkça anlaşılmıştır ki, Suudi Arabistan’ın rolünün bölgesel düzeydeki liderliğinin tasdike ihtiyacı yok. Körfez ülkelerini Suudi Arabistan topraklarında Çin lideri Şi Cinping ile görüşmeye davet etme girişimi, Suudi Arabistan’ın karar merciinin parlak siyasi vizyonunun zekasının apaçık bir göstergesidir. Bu vizyon özetle şöyle: Suudi Arabistan ile Çin arasındaki ortaklığı derinleştirmek, Riyad'ın Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) başkentlerinin arasındaki konumunun büyüklüğünü kullanmaktan geçiyor. Böylece komşularına karşı kardeşlik duygularından hareketle Riyad, karşı taraf ile imzalanan anlaşmaların sonucunda elde edilmesi beklenen ticari kazançları ve ekonomik faydaları herkesin kullanımına sunmaktan memnuniyet duyacak ve kendisi de bu durumdan faydalanacak. Aynı şey, Arap-Çin zirvesi için de geçerli. Bununla birlikte, geçen perşembe günü yapılan zirvede olduğu gibi Çin ile olan mutabakat çemberinin Arap ülkelerine doğru genişletilmesinin, Suudi Arabistan'ın Arap dünyasındaki liderlik rolünün teyit edilmesi açısından özel bir yeri olacak. Bu, Riyad'ın rolü ile başkalarının, özellikle de İran’ın yörüngesinde dönenlerin ve her zaman Tahran gemisinin yelkenine göre hareket edenlerin viyaklaması arasındaki farkın ne kadar büyük olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Suudi Arabistan’ın rolü şimdiyi etkilediği gibi geleceği de şekillendiriyor. İran ekseni ise afkuruyor. Onun tek derdi bölgedeki yıkım dairelerini genişletmek.
Öte yandan üç zirvenin zamanlaması büyük bir önem teşkil ediyor. Rusya-Ukrayna savaşı cephelerinden tutun, Ortadoğu'daki gerilimlere, Afrika'da birden fazla çatışma olasılığına ve küresel piyasalardaki dalgalanmalara kadar dünyanın ne kadar büyük sorunlardan geçtiği aşikâr. Böyle bir ortamda Arap liderlerin uluslararası ilişkilerin engebeli yollarında ayaklarını doğru bir şekilde nereye basacağını ve halklarının çıkarlarını hangi koşullarda garanti altına alabileceklerini bilmeleri gerekiyor. Bu, üç zirvenin sağladığı önemli bir çerçevedir ve Suudi Arabistan’ın bölgesel ve daha geniş ve kapsamlı olarak uluslararası düzeydeki başarısının en önemli simgelerinden biri sayılacaktır.
Buna ek olarak, ulusların uygarlıklarının yükselişini ve öte yandan devletlerin, içlerinden bazılarının tamamen başarısızlığı tattığı noktaya kadar kademe kademe kaydettiği başarısızlıkları gözlemleyen herkes, en önemli başarı faktörünün sahadaki pratik uygulamaların güçlendirdiği işlevsel tasavvurlara dayanarak çok çalışmak olduğunu bilir. Üç Riyad zirvesi, liderliğin zor görev ve sorumluluklarını yerine getirebilecek niteliklere sahip kişilerin topluma liderlik etme bayrağını taşıdığı sürece ulusların yükselişinin mümkün olduğunun önemli bir göstergesidir. Suudi Arabistan Krallığı'nın istikrarının ve Körfez, Arap ve uluslararası düzeydeki başarılı liderlik rolünün katlanarak artmasının, Kurucu Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Âl-i Suud'dan Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a kadar daimi ve yenilenen bir kalkınma yaklaşımının benimsenmesinin en önemli sonuçlarından biri olduğu ortada. Öyleyse Suudi Arabistan ilerlemeye devam ederken düşmanlarının afkurmaya ve viyaklamaya devam etmesi şaşılacak bir şey mi? Tabiki hayır.
TT
Riyad zirveleri ve ulusların yükselişi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة