Müslüman toplumların tarihinin en belirgin özelliği, despotizm ve dinin içiçe geçmiş olmasıdır.Demokrasi, bireysel özgürlükler ve insan hakları alanlarında sahici anlamda gelişmeyen ve olgunlaşmayan Müslüman toplumlar, despotizm, totaliter baskılar ve insan hakları ihlalleriyle dolu siyasal, sosyal ve yönetimsel pratikler ve politikalar üretmektedirler. Müslüman toplumların, hiçbiri şimdiye kadar sahici anlamda demokrasi pratiği ve modeli ortaya koymuş değildir. Müslüman toplumların demokrasi, bireysel özgürlükler ve insan hakları konusunda gerçek tecrübeler üretmemesinin temelinde despotizmi din olarak içselleştirmelerinden, kurumsallaştırmalarından, kimlikleştirmelerinden ve kültürleştirmelerinden kaynaklanmaktadır. Müslüman toplumlarda din olarak despotizm, bir kurumdur, kimliktir ve kültürdür.
Başlangıcından itibaren dört halife, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar, Babürlüler, Fatımiler, Safeviler başta olmak üzere bütün Müslüman coğrafyalarda üretilen tek ürün, sosyal, siyasal, kültürel ve dini despotizmdir. Müslüman toplumlar, barışçıl bir şekilde iktidarın değişimini sağlayacak hukuki, sosyal ve siyasal modeller geliştirme konusunda başarısız olmuşlardır. Müslüman dini metinleri, kaynakları ve kişileri, despotizmi meşrulaştıran içeriklerle doludur. Müslüman toplumların tarihi, kanlı, kirli ve karanlık iktidar mücadeleleleri tarihidir.Müslüman toplumlarda demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin, çoğulculuğun, kadın-erkek eşitliğinin yeşermemesinin ve gelişmemesinin arkasındaki en asli neden despotizmdir. İslam tarihi boyunca bütün gruplar, siyasal, ekonomik ve sosyal hakimiyet için verdikleri iktidar mücadelesini din haline getirerek kutsallaştırmışlardır. Müslüman toplumlardaki bütün kötülüklerin anası, içki değil, despotizmdir.Müslüman coğrafyasındaki kanlı, kirli ve karanlık kötülükler ve fitneler, despotizm uğruna yapılan iktidar mücadelelerinden kaynaklanmaktadır. Müslüman toplumlarda değişmeyen tek şey din haline getirilen despotizmdir.
Uzun zamandan beri İslami ihya şeklinde bir arzuya sahip kişiler veya girişimler bulunmaktadır. İslam’ı ihya arzusunda olan kimselerin bu arzusu şimdiye kadar gerçekleşmiş değildir. İslam sürekli olarak despotizmle, dayatmayla ve şiddetle dolu pratikler, yapılar ve anlayışlar üreten bir kaynak olmanın dışına çıkamamıştır. İslami ihya, toplumların ahlaki, entelektüel ve manevi olarak ihyası olarak gerçekleşmemiş, din adına devleti ve siyaseti ele geçirmek isteyen bir hakimiyet projesi olmaktan öteye geçememiştir. İslami ihya, aslında din adına devleti ve siyaseti ele geçitrmek isteyen siyasal İslamcılığı üreten bir kurgudur. Tarihten günümüze despotizm, Müslüman toplumların teolojik, sosyal, siyasal, idari, ekonomik, ahlaki, bilimsel, felsefi, eğitimsel ve teknolojik açılardan yozlaşmasına ve çürğümesine neden olmuştur. Despotizmi dar anlamda bir siyasal kavram olarak değil, hayatın bütün alanlarında ortaya çıkan bir tutum, anlayış, kurum, kimlik ve kültür olarak anlamak lazımdır. İslami despotizm imha olmadan ahlaki, akli ve manevi anlamda İslami ihyanın gerçekleşmesi mümkün değildir. İslami ihya için dinin despotizm olmaktan çıkarılması gerekmektedir.
İnsanlar, hiçbir dinin, devletin, siyasetin, erkeğin, sınıfın ve otoritenin mülkü, malı ve kölesi değildirler. Din ve kutsal adına insanları köleleştirmeye kalkmak, erkekleri kadınlar üzerinde efendi yapmak, farklı inanç, yaşam tarzı ve değer sahiplerini ikinci sınıf düşük insanlar kategorisine sokmak, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gerekçesiyle insanlara karşı zor kullanma imtiyazına sahip olduğunu vehmetmek, güç sahiplerinin insanlara zulmetmesini meşrulaştırmak, insanların manevi hayatlarını istila eden tarikat ve cemaatleri kutsallaştırmak, dini despotizmin ortaya çıkardığı sorunlardır. İnsanlar, hiçbir gücün, kişinin, grubun, devletin, siyasetin, partinin, mezhebin tebaası, mülkü ve kölesi değildirler. İnsanlar, özgürlük, onur ve akıl sahibi bireylerdir. İnsanı her açıdan yozlaştıran ve tüketen dini despotizmden kurtulmak için otoriter ve totaliter insan yaklaşımlarını mutlak kutsal gerçek olarak görme akılsızlığından ve gafletinden kurtulmak lazımdır. Kadınlar ve erkekler olarak bütün insanlar, akıl, onur ve özgürlük sahibi eşit insanlardır. İslami ihya ütopyaları peşinde koşmak gibi verimsiz ve gereksiz kurgulara günümüzde ihtiyaç olmadığı gibi gerek de yoktur. Günümüzde ihtiyaç duyulan şey, insanın özgürlük, eşitlik, akıl, yaratıcılık, kendini gerçekleştirme, barış ve hukuk açılarından yeniden ihya edilmesidir. Hukuk, siyaset, felsefe, ahlak, maneviyat, bilim, eğitim, doğa ve toplum alanlarında insani ihyanın nasıl gerçekleşeceği sorusu, teoloji dahil bütün insani disiplinlerin merkezi konusudur.
Hayat, çok karmaşık bir olgudur. Hiçbir insan, grup, din, parti, mezhep, ideoloji ve sistem, hayatın bütün problemlerini çözmeye yeterli değildir. Hayatın bütün sorunlarının çözümünün kendisi olduğunu iddia eden bütün kişiler, kaynaklar ve kurumlar, aslında insan hayatı üzerinde despotizm kurma iddiasında bulunmaktadırlar. Tek bir kişinin veya grubun görüşünü mutlak doğru haline getirmek, hukuksal, toplumsal, siyasal, bilimsel, teolojik, felsefi alanlarda akıl, ahlak ve adalet dışı bir keyfilikte hareket etmeyi kendisinin hakkı ve imtiyazı görmek, despotizmin en tehlikeli yanılsamasıdır. Felsefe, siyaset, hukuk, ekonomi, din, eğitim ve bilim başta olmak üzere hayatın her alanında hakim kılınması gereken en önemli şey, özgürce düşünme, sorgulama, eleştirme, farklılaşma ve değişmedir. Özgürlük, felsefe, bilim, sanat, din ve ahlak alanlarında bütün kapıları açık tutarken, despotizm, bütün kapıları kapatmakta sadece kendisi için tek bir kapıyı açık tutmaktadır.Toplumların despotizme köle olmaması için toplumların güç kullanma yetkisi verilen kişileri ve kurumları güçlü bir şekilde denetleyecek, hesaba çekecek, eleştirecek sivil ve demokratik nitelikte sosyal, hukuksal, siyasal ve idari denge denetleme mekanizmaları kurması lazımdır. Toplum, hiçbir kişiyi, kurumu veya kliği kurtarıcı olarak vehmedip onlara bütün gücü devretme gafletine düşmemelidir.
Teolojik despotizm, siyasal ve idari alanda bütün hakimiyetin Tanrı’da olduğunu söyleyerek bütün gücün tek bir kişiye veya kliğe verilmesini öne sürebilir. Teokratik monarşi veya oligarşinin hiçbir biçimi, meşru olmadığı gibi kutsal da değildir. Siyaset ve devlet üzerine hegemonya kurulmasını kutsal amaç haline getirebilen teolojik despotizm, fikir, düşünce ve eğitim alanlarında her şeyi bilenin Tanrı olduğunu iddia ederek bilimi, felsefeyi, teolojiyi, sanatı yasaklayıp Tanrı adına despotizmi meşrulaştıran alim, mürşit veya fakih adı altında bir dalkavuklar, şarlatanlar ve soytarılar sınıfı üretebilir. Bilim, felsefe, sanat ve ilahiyatta şarlatanlık ve trollük olmaz. Despotizmi beslemek için günümüzde kurulan trollük şeklindeki zihin iğfal şebekelerine karşı özgürce bilgilenmeye, konuşmaya ve tartışmaya ihtiyaç vardır.Siyasal, dini ve sosyal hakimiyeti ele geçirenlerin asıl hedefi, ekonomik hakimiyettir. Ekonomik hayata hakim olan kişiler ve klikler, kolaylıkla insanların bireysel, sosyal, ekonomik, inanç ve mülkiyet özgürlüklerini gaspederek onları köleleştirebilmektedirler. Siyasal, dinsel, düşünsel ve ekonmik despotizm birbirinden ayrılamaz.
Despotizm, salt bir siyaset konusu değildir. Siyaset olarak despotizmi besleyen ana kaynakların başında din gelmektedir. Siyasal despotizm ve dini despotizm birbirlerinin ikisi gibidirler. Tarihsel tecrübe, siyasal despotizmin olduğu yerde kaçınılmaz olarak dini despotizmin olduğunu göstermektedir.Halifeler, sultanlar, padişahlar, şahlar, emirler, kısacası bütün iktidar sahipleri, tarih boyunca dini iktidarlarının aracı olarak kullanmışlardır.İnsan, bu dünyaya otorite sahiplerine itaat etmek, tebaa ve köle olmak için gelmemiştir.Bir kadın erkeğin ataerkil üstünlüğüne, dindar bir kişi, dini bilgiye sahip olduğunu ve alim olduğunu iddia eden bir kişiye, halife ve emir olduğunu iddia eden güç ve iktidar sahiplerine hiçbir birey itaat etmek ve onlara tabi olmak zorunda değildir. Bir kadının erkekten, dindarın alimden, vatandaşın yöneticiden farklı olma hakkı vardır. Herkes, kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmalıdır. Otoriteye itaat etmek, insanın kutsal görevi değildir. İnsanın görevi, otorite sahiplerini görevlerini yapıp yapmadıkları konusunda sürekli olarak denetlemek, eleştirmek ve sorgulamaktır. İnsanın otoriteye köle olmasına engel olacak ana kaynaklar, özgürce yapılacak bilim, sanat ve felsefedir. Despotizme karşı birey, aklını sürekli olarak faal halde tutmak zorundadır.Teolojinin birincil görevi, despotizmi kutsallaştırmak ve meşrulaştırmak değil, insanı ve toplumu despotizme karşı tam bir bilinçle donatmaktır.
TT
Din olarak despotizm
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة