İsrail siyasi güçlerinin gerek birbirleri ile çekişen gerekse uzlaşan gündemlerinin birleştiği nokta "korkutma”dır. İktidardaki güçler, muhalefetin İsrail'in kapılarını tehlikelere açtığını söyleyerek halkı muhalefete karşı korkutur. Muhalefet, hükümetin ülkenin varlığını tehlikeye atan politikalar izlediğini söyleyerek halkı ona karşı korkutur. Bu söylemler, İsrail'de devrilmekten korkan bir hükümet ve kazanmaya çalışan bir muhalefet olduğu sürece kullanılır.
Bu yüzden, bugünlerde Yahudi devletinin aynı anda üç cepheye karşı mücadele ettiği ve yalnızca mevcut hükümetin, özellikle de Binyamin Netanyahu'nun başkanı olduğu bir dönemde, bu cephelere karşı durabileceği çokça konuşuluyor. Hükümetin politikalarının yol açtığı yakın tehlikeye karşı kendisini kurtarıcı olarak sunan muhalefet ise tam tersini söylüyor; hükümetten kurtulmak dışında kurtuluş yok.
Bugünlerde İsrail'de dördüncü bir cephe ortaya çıktı, ancak bu diğer üç cepheden farklı. Diğer cepheler, Gazze ve Batı Şeria'daki uzantılarının oluşturduğu Filistinlileri, İsrail-Lübnan arasındaki doğrudan temas hattı üzerinde “hassas” füzeleriyle bekleyen “Hizbullah”ın temsil ettiği Lübnanlıları, zaman zaman alevlenen ve ardından sönen, ancak tehlikenin devam ettiği Suriye’yi kapsıyor. İktidar ve muhalefetin üç cephe hakkındaki söylemleri, kamuoyunun alıştığı bir rutin haline geldi. İsrail ordusunun onu hangi hükümet yönetirse yönetsin, bu cephelerle mücadele edip kazanabileceğine kamuoyu inancı neredeyse kesin gibi. Bu söylemler, geçmiş savaşları ve İsrail'in şimdiye kadar kutladığı (ve öyle olduğuna inandığı) zaferleri örnek veriyor. İsrail’in Gazze ve güney banliyö ile coğrafi uzantısı olan -kuzey cephesinde- muazzam bir yıkıma yol açan gücünden bahsetmiyoruz bile. Nitekim kuzey cephesi ile ilgili Lübnan savunma bakanının, İsrail'in güvenliğini tehdit eden bir şey yapması halinde burayı Taş Devri'ne geri dönmekle tehdit etmesi, kesinlikle bir dil sürçmesi değildi.
Bununla birlikte, İsrail'de üç cepheye karşı kazanılan “Haziran 67 zaferi” kutlamaları bağlamında, 1967'de olanların tekrarlanacağının artık garantisinin olmadığı konusunda uyarıda bulunanlar çıktı. Bunlara göre pek çok şey ve yaklaşım değişti, şu anki yeni, eskinin tam anlamıyla bir kopyası değil.
İsrailli siyasi ve askeri liderler, mevcut gerçeklikleri, özellikleri ve iklimleri ile üç cephede aynı anda mücadele edebilecekleri konusunda kamuoyuna güvence vermelerine rağmen, güvence verenin kendisi kendini güvende hissetmiyor. İsrail ordusunun savaş gücü ve kapasitesi ne olursa olsun, İsrail'deki birçok kanaat önderi ordu komutanlarına, kendi tahminlerine ve standartlarına göre muharebeleri kazanmış olsalar bile henüz hiçbirini tamamen sonuçlandırmamış olduklarını hatırlatıyorlar. Nitekim Filistin cephesi verdiği büyük kayıplara rağmen, beyaz bayrak çekmedi. Lübnan cephesi de karar verdiğinde fırlatılmaya hazır yüz binlerce hassas füzeden söz ederek halkın sinirleriyle oynamaktan geri kalmıyor.
Bu tür bir tehdidin ciddiyetini kontrol etmek, onlara sunulan bilgiler ve ulaşabilecekleri tahminler ile siyasi liderlerin yetkisindedir. Ancak İsrailli liderlerin tehditle mücadele edebileceklerini tekrarlamaları, kitlelerinin içini kaplayan korkuyu ortadan kaldırmıyor. Bilhassa Güney Lübnan ve aynı şekilde Gazze sınırına yakın yerleşim yerlerinde tek bir roket atılır atılmaz, geniş çaplı ve otomatik olarak göç başlıyor. Bu ise geleneksel diye adlandırabileceğimiz bu üç cepheyi, korku ve kaygı kaynağı yapıyor ve İsrail ordusunun bu cepheleri kapatma gücüne dair güven eksikliği yaratıyor.
Geleneksel cephelerden tamamen farklı olan dördüncü cephe ise İsrail'in içinde küçük bir tümör olarak baş gösterdi. Başka bir bedeni koruması için tümör beslenmeye devam edildi. Ancak gelişip büyümesi ile birlikte tehlikesi İbrani devletinin tamamına yansımaya başladı. Burada İsrail’deki Araplar arasında organize cinayetlerden kaynaklanan ölümlerin sayısının 102’ye ulaşmasını kastediyoruz. Bu sayı, geçen yılın aynı dönemine göre iki kat daha fazla. Bu durum hakkında sessiz kalınan bu tümörün daha da büyümesi ile imaj, itibar ve demokrasi iddiası açısından değil, kamu güvenliği açısından Yahudi devleti üzerindeki feci etkilerinin kontrol edilemez hale gelmesiyle sonuçlandı. Zira İsrail'de yaşayan 2 milyon Filistinli Arap, yaygın cinayetlerin yerel çetelerin işi olmadığını aksine, içinde yaşadıkları, pasaportunu taşıdıkları ve İsrailli Araplar olarak adlandırıldıkları devlet ve aygıtlarının işi olduğunu düşünüyor.
İbrani devleti ve özellikle Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, dolaylı da olsa bu suçlardaki sorumluluğunu inkâr edemiyor. Bir iç tartışma patlak verip, Netanyahu bu ikilemi çözmek için Şin-Bet (Şabak) aygıtını devreye sokma niyetinde olduğunu söylediğinde, pek çok kişi, sorunu çözmesi için görevlendireceği tarafın aslında bu olguya müdahil olmuş ve taraflarından biri olduğu karşılığını veriyor. Bu dolaylı bir sorumluluk kabulü ve aynı şekilde, bir Filistinlinin nişanlısının kulağına ne fısıldadığını bildiği söylenen Şin Bet'in, organize suçlar döneminde yüzlerce Filistinliyi kimlerin öldürdüğünü, saklanma yerlerini, onları silahlandıran ve koruyan kaynakları kesinlikle bildiğinin bir itirafı.
Devletin genel güvenlik aygıtı olan Şin Bet, 2 milyon Filistinliyi ya kendilerine yapılanları hak eden düşmanlar olarak görüyor ya da mesleki nedenlerle mensuplarına ve yörüngesinde dönenlere zarar verecek bir işe girişmiyor ki, her iki durum da felaket demek.
Dördüncü cephe, yaşadıkları devlete karşı silah taşımayan, aksine onlara karşı silah kuşanılan, evlatları öldürülen, kalpleri her birinin bir sonraki sayı olacağı korkusuyla dolu 2 milyon Filistinliden oluşuyor. Derin, “demokratik” ve medeni devlet İsrail bu cephenin yansımalarından kurtulabilecek mi? Zira Filistinliler bu çatışmada artık kendilerinin de gerilimi artırmaya yöneleceklerinden bahsediyorlar. Bazıları Knesset üyeliği anahtarlarını sahiplerine teslim etmeyi öneriyor. Bazıları yerel meclis başkanlarına istifalarını sunma ve belediyelerinin kapılarına kilit vurma çağrısı yapıyor. Bir sonraki organize cinayet dalgasından sonra komiteler, vaatler ve sakinleştiricilerle çözülmeyecek kapsamlı bir sivil itaatsizlik anlamına gelebilecek çözümler dillendiriliyor.
İsrail yaptığının ne anlama geldiğinin farkında mı?
Bunun kendisine nasıl aksedeceğinin farkında mı?
Söylemeye korkuyorum ama farkına varsa ve çözmeye çalışsa bile artık çok geç olabilir.