“İnsan vahyin sesini dinler ve izinden giderse yücelir, ona ihanet ederse de en aşağılık konuma düşer.”
İnsan mükemmel midir? Sorusu tarih boyunca cevabını arayan bir sorudur. Bazıları bu soruya “Evet mükemmeldir.” cevabını verirken bazıları da “İnsan mükemmel değildir, noksandır, kusurludur, ölümlüdür ve muhtaçtır.” yanıtını verirler. Ama her iki taraf da insanın iyilik ve kötülük tohumlarıyla var olduğunu kabul ederler. Genel kanaat ise; hangisi desteklenirse onun büyüyüp gelişeceği yönündedir. Bu farklı bakış açıları; “Andolsun ki biz insanı ahsen-i takvim/en güzel şekilde yarattık. Sonra onu esfel-i sâfilîne/aşağıların aşağısına indirdik”[1] ayetlerinin anlaşılıp yorumlanmasında etkin olmuş farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
“Ahsen-i takvîm” ifadesini insanın yaratıkların en mükemmeli olduğu şeklinde yorumlayanlar, bazı âyet ve hadislerde zikredilen; Allah’ın insanı “tesviye etmesini”, “kendi eliyle” yaratıp ruhundan üflemesini[2], kendi sûreti üzere yaratmasını[3] ve onu yeryüzünde halife kılmasını[4] delil olarak kullanmışlardır.[5] Buradan hareketle, Allah’ın insandan daha güzel bir mahlûk yaratmadığı kanaatine ulaşmışlardır. Çünkü Allah; insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fiziki bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir.[6]
İnsanın yaratılışı itibariyle pek çok üstün özelliğe sahip olmasını kabul etmekle beraber yine aynı insanın; kibir, cimrilik, acelecilik, unutkanlık, ümitsizlik, şımarıklık, kıskançlık, zayıflık, mala düşkünlük, nankörlük, yüz çevirme ve zulüm gibi birçok olumsuz özelliği de taşıdığını ifade edenler de mevcuttur. Kur’an’-ı Kerim’de insanın olumsuz özellikleri sayılmakla beraber olumsuz özelliklerden kurtulmasının yolları ve bu olumsuz niteliklerin kimlerde olmayacağı[7] da ifade edilmektedir.
İkinci grupta yer alanlar “Ahsen-i takvîm”i “en mükemmel” olarak değil, “en mükemmele ulaşabilme yeteneği” olarak anlamışlar ve ilgili ayeti bu doğrultuda yorumlamışlardır: “Biz insanı, yaratılış amacını gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu her türlü zihnî ve bedenî özelliklerle donatarak, varlık mertebelerinin en yükseğine çıkabilecek bir yetenek ve kapasitede, yani, olması gereken ahsen-i takvimde/en güzel biçimde yarattık.”[8] Yani insan, potansiyel olarak çok üstün vasıflarla donatıldı ve onları kullandığında mahlukatın zirvesi olabilecek yetenekte yaratıldı; fakat bu yüce makama kendi gayret ve çabasıyla tırmanması için o tekâmül yolculuğunun başladığı noktaya koyuldu ve ona “Haydi, kendisi için yaratıldığın kıvamını bulmak için Allah’ın verdiği akılla öğren ve kendi gayretinle tekâmül yolculuğuna çık!” denildi.[9] Fakat insan, vahiyden uzaklaşarak kendi asli/olumlu kişiliğini saptırıp yozlaştırınca, varlık mertebelerinin en dibine yuvarlanarak aşağıların aşağısına iner/indirilir. Kur’an’dan yüz çevirerek şeytanın boyunduruğu altına giren insan, vahşî hayvanlardan daha da canavarlaşır. Allah’ın yol göstericiliğinden yüz çeviren insanoğlu, bu derece alçalır.[10] Alçalan insanın maruz kaldığı “aşağıların en aşağısına inme/indirilme” kendi aslî, olumlu kimliğini saptırmasının/yozlaştırmasının bir sonucudur.[11]
Kendini arındırarak mükemmelleştirmek için çaba göstermeyen insan; sapmakta, kirlenmekte ve yozlaşmaktadır. Yani yaratılış amacına uygun hareket etmediği, ahlâkî değerleri hiçe sayıp en güzel biçimde yaratılmış olmanın şükrünü yerine getirmediği ve onu yaratılmışların en mükemmeli kılabilecek imkânları kötüye kullandığı için hayatın başlangıç noktasından ileriye doğru gitmek, kesintisiz gelişme ve ecir alma imkânından yararlanmak yerine geriye gitmiş, alçalmış olacaktır.[12]
Yücelmenin veya alçalmanın yolunun vahyi-ayetleri dikkate almaktan geçtiğini Allah Teala Peygamberine şu örneği verdirerek çok açık bir şekilde göstermiştir: “Onlara, şu adamın durumunu bir örnek olarak anlat: Biz ona, insanı hakîkate ulaştıracak bütün delillerimizi önüne koymuş ve ayetlerimizi en üst seviyede anlama ve ilâhî Kitabın muhteşem güzelliğini kavrama yeteneğini kendisine cömertçe bağışlamıştık. Fakat o, yersiz bir gurura kapılarak ayetleri elinin tersiyle bir kenara itiverdi; böylece, şeytan onu kandırıp peşine taktı ve sonunda, azgınlardan biri olup çıktı! Eğer dileseydik, elbette onu ayetlerimiz sayesinde en şerefli makâma yüceltebilirdik; ne var ki o, ihtirâs ve tutkularının peşine takılarak, dünyaya saplanıp kaldı! Onun gibi azgın nankörlerin durumu, tıpkı doyumsuz bir köpeğin hâline benzer; kızıp kovmak için üzerine gitsen de dilini çıkarıp hırlar, nefes nefese solur, kendi hâline bıraksan da! İşte, ayetlerimizi yalanlayan kimselerin durumu, aynen böyledir. Bu ibret verici örneği anlat; belki öğüt alıp düşünürler.”[13]
Bize verilen özgür -ama başı boş değil- irademizle ya bu kabiliyetlerimizi en güzel bir şekilde kullanarak “İnsanı kâmil/erdemli insan” olacağız ya da ters yönde bir tercih yaparak “esfel-i sâfilîne/aşağıların aşağısına/hayvanlardan da aşağı” bir seviyeye ineceğiz.
Her zaman olduğu gibi tercih sizin…
[1] et-Tîn 95/4-5
[2] Sâd 38/72
[3] Buhârî, “Eẕân”, 11; Müslim, “Birr”, 32
[4] el-Bakara 2/30
[5] Süleyman Uludağ, “Ahsen-i takvîm”, DİA, (İstanbul: 1999), 2/178
[6] Heyet, Kur’an Yolu, 5/647-648
[7] Bkz: Hud 11/10-11; eş-Şuara 26/225-227; Sâd 38/24; el-Mearic 70/19-34; et-Tîn 95/5-6; Asr 103/2-3
[8] Mahmut Kısa, Meal et-Tîn 95/4-5
[9] M. İslamoğlu, Nüzul Sırasına Göre Hayat Kitabı Kur’an, 1275
[10] Mahmut Kısa, Kur’an-ı Kerim ve Kısa Açıklamalı Meali, 490.
[11] Muhammed Esed, Kur’an Mesajı: Meal-Tefsir, 3/1283
[12] Heyet, Kur’an Yolu, 5/????
[13] el-A’raf 7/175-176