Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Etik ve savaş: ABD ve misket bombası

Başkan Joe Biden'ın Ukrayna’ya “misket bombası” gönderme kararı, yalnızca Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı için değil, uluslararası güçlerin merkezlerinde ve çatışmalarında şiddetli çalkantılara tanık olan bu dönemde, etik ve savaşlar arasındaki ilişkiyi çizmek konusunda da çok tehlikeli bir karar.

Savaş ahlakı tartışması çok eski zamanlardan beri var olmuştur, felsefe ekolleri bundan bahsetmiş, dinler konuya temas etmiş, tarih boyunca milletler, medeniyetler ve devletler arasında bununla ilgili uygulamalarda farklılıklar görülmüştür. Buna rağmen insanlık son on yıllarda bu ilişkide uluslararası anlaşmalarla ifade bulan, yasal amaçları, dünya çapında "savaş suçlularını" yargılayan Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı tarafından temsil edilen kabul edilebilir çizgiler çizmeyi başarmıştı.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Ukrayna'ya misket bombaları göndermeye karar verdiğini söyledi. Başkan Biden da CNN’e verdiği röportajda bu bombaları teslim etme kararının "çok zor" alındığını itiraf etti. Misket bombalarının kullanımı, bazıları ABD'nin müttefiki olan 120’den fazla ülke tarafından yasaklanmış bulunuyor. Biden, bombaların teslim edilmesi konusunu bazı müttefiklere danıştığını kabul etti. Bu kararın yarattığı fırtına ABD'deki iki büyük parti arasında hâlâ devam ediyor, hatta bazı Demokratlar da bu konuda önemli çekincelerini dile getirdiler.

Her fikri ve felsefi tartışma gibi, etik ve savaşlar arasındaki ilişki hakkındaki tartışma da devam edecek. İnsanlığın son on yıllarda bu ilişki için çizebildiği çizgiler, insani gelişmeler, çatışmaları ve uluslararası güç merkezleri tarafından yönetilen hareketli çizgilerdi. Değişen koşullar, etiğin ve savaşın sınırlarını da değiştiriyor. Doğası gereği değişen ve yenilenebilir olan konularda insanlığın artık derin fikri ve felsefi tartışmalara ihtiyacı olmadığına inanmak saflıktır.

BM ve Genel Sekreteri, bu bombaların Ukrayna'ya teslim edilmesi konusunda çekincelerini dile getirdiler ve insan hakları örgütleri de benzer bir çekinceyi dile getiriyorlar. Bazı örgütler, Rusya ve Ukrayna'nın aralarındaki savaşta bombaları fiilen kullandıklarını itiraf ediyorlar, bu da bu Amerikan bombalarının teslim edilir edilmez sahada fiilen kullanılacağı anlamına geliyor. ABD bu bombaları doğrudan bir amaçla teslim ediyor, o da Ukrayna'ya yapılan ve 40 milyar doları aşan Amerikan yardımının savaş rüzgarlarıyla savrulmasından sonra, “Ukrayna karşı taarruzunu” bu bombalarla desteklemek.

Tarih ve geniş coğrafya boyunca, iç veya uluslararası çatışmaların istikrarlı koşulları pek değişmedi. Ancak şu anda dünyanın tanık olduğu gibi huzursuzluk ve kargaşa, güç dengelerinin yeniden düzenlenmesi anlarında tartışmalar patlak verir ve derinleşir. ABD de uluslararası değişimlerin boyutunu ve bir bütün olarak kendi lehine olmadığını çok iyi biliyor ve bunu durdurmak istiyor. Bu, anlatılmayı hak eden bir hikaye.

2014 yılında, Obama yönetimi döneminde Rusya, Kırım'ı ilhak etti ve doğu Ukrayna'ya askeri olarak giriş yaptı. Obama yönetimi sessiz kaldı ve parmağını kıpırdatmadı. Suriye'de Obama bir kırmızı çizgi çizdi ve kimse ona uymadı çünkü kimse Obama'ya inanmıyordu. Obama o zamanlar, İran ile başkan Trump'ın çekildiği ve şimdi Başkan Biden'ın yeniden canlandırmaya çalıştığı talihsiz “nükleer anlaşma”yı imzalamaya takmıştı. Bu anlaşmanın mimarlarından biri olan ve ABD'nin İran Özel Temsilcisi olan Robert Malley, şu anda bu tehlikeli dosyadaki gizli bilgilerle nasıl ilgilenildiği ile ilgili olarak soruşturma altında. Obama, ABD'nin uluslararası rolüne ilişkin vizyonunda "geri çekilme" ve "izolasyon” yanlısı idi ve bu nedenle ABD dünya çapında birçok müttefikini kaybetti. Bazı düşmanlarına hizmet etme ve bazı müttefiklerini yüzüstü bırakma noktasına varan bu vizyon sebebiyle müttefiklerinin güvenlerini kaybetti. Biden yönetiminin parti içinde bir akım, hizip ve bireyler olarak Obama yönetiminin bir uzantısı olduğu biliniyor. Bu bir sır değil ve o yönetimin mirasını korumaya çalıştı ve çalışmaya da devam ediyor. Dolayısıyla, geçen yıl Rusya-Ukrayna savaşına karşı öncülük ettiği benzeri görülmemiş gerilim ve tırmandırma, benimsenen tuhaf yaptırımlar, kararlar ve yönelimlerle tüm uluslararası sistemi tehdit etti. Bugünkü Ukrayna'ya misket bombaları tedarik etme kararı da, bu yaklaşımın bir uzantısı.

Medya ve siyaset ilişkisi, etik ve savaş gibi uzun tartışmalara konu olmuştur. Bu tür haberler karşısında, bu ilişkiyi ve gelişimini okumada faydalı olan, açık taraflılığı temsil eden bazı tutum ve ifadeleri okumakta fayda vardır. Örneğin. misket bombası siyasette ve medyada onlarca yıldır bu adla biliniyor, ancak ABD dahil olduğunda haberin etkisini yumuşatmak ve ciddiyetini azaltmak için adı "parça tesirli bomba" oldu. Bomba hakkındaki açıklamalarında İnsan Hakları İzleme Örgütü sivillerin çektiği acılardan, Uluslararası Af Örgütü de sivillerin daha fazla öldürülmesinden bahsediyor. İki örgütü ve açıklamalarını bilenler, haberin ciddiyetine karşılık bu iki ifadenin ne kadar yumuşatılmış olduğunu iyi bilirler.

Etik ve savaş arasındaki ilişkide insanlığın son yıllarda ulaştığı çizgilerden biri, daha önce de belirtildiği gibi, Uluslararası Adalet Divanı'dır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi Rusya-Ukrayna savaşına yönelik benzeri görülmemiş tırmandırmanın sonuçlarından biri de, bu mahkemenin birkaç ay önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında tutuklama emri çıkararak aldığı garip ve tuhaf karardı. Dünya bu kararın uygulanamayacağını ve kimsenin kendisini yerine getiremeyeceğini biliyor, aksine bu karar, günümüzde yaşanan ve halen devam etmekte olan uluslararası tırmandırmanın ölçüsüyle ilgili kafa karışıklığının bir göstergesiydi.

Fikri ve felsefi tartışmayı siyasetle ilişkilendirmek, önemli yönleri açıklığa kavuşturur ve fikirlere bakış açısı ve derin düşünme boyutları kazandırır. Örneğin, Rusya'nın Ukrayna'da misket bombası kullandığı ve bunun karşılığında ABD'nin Ukrayna'nın bunları kullanmasına izin verdiği öne sürülüyor. Böyle bir önermede gizlenen husus, Rusya'nın Batı'nın “etik yüksekliğine” sahip olmadığıdır ve bu, bazı detaylarıyla doğru olabilir. Ancak tarihte bir savaşta "nükleer bombayı" kullanan tek ülkenin ne Rusya ne de Çin değil, aksine Batı'nın en güçlü ülkesi ABD olduğunu bilmek yeterli.  İki Japon şehri Hiroşima ve Nagazaki'ye iki nükleer bomba atan ABD’dir.

Etik ve savaş arasındaki ilişki sorusu, çağdaş Arap tarihinde çok önemli bir aşamada Obama yönetiminin uyguladığı vizyonun ve politikalarının önemli bir yönüne de uzanıyor. On yılı aşkın bir süre önce “Arap Baharı” olarak bilinen olay sırasında Obama yönetimi Arap ülkelerindeki siyasi İslamcı gruplarla ittifak yapma kararı almıştı. Oysa bu gruplar, doğrudan veya el-Kaide ve DEAŞ gibi dini şiddet örgütleri aracılığıyla, Arap ülkelerinde ve dünyada binlerce insanı öldürdüler. Etik sorusu, bu güne kadar açık ve net cevaplar alamadan sorulmaya devam ediyor.

Son olarak, misket bombaları, eğer ABD gerçekten onları Ukrayna'ya teslim ederse, mevcut savaşı daha kanlı hale getirecek, etik ve savaşlar sorusu yeniden gündeme gelecek.