Sosyolog ağabeyim Abdurrahman Arslan “İslam’ın en küçük sosyal birimi ailedir”, der. Bu nokta önemli ve Müslümanlık ile modernlik arasındaki derin ayrımı açığa çıkarır. Modernliğin en küçük birimi birey iken İslam’ın ise ailedir. İşte aile ile başlayan fert, kendi sosyal sorumluluğunu en doğru ve en iyi ortamda öğrenmeye başlayarak toplumsallaşmaya yönelik iradesini güçlendirir.
Müslüman fert, kurucu unsurdur. Bu kurucu unsur, aile içinde kendi sosyal sorumluluğunu yerine getirerek cemaate açık bir biçim kazandırarak fertleri cemaate hazırlar. Aile içindeki her fert aynı zamanda cemaate hazır bir pozisyonu elde ederek yaşama katılır. Fert, kendi iç bünyesinde cemaat olmanın şuurunu ve iradesini taşır. Ben, benliğinden bizliğe adım atarak rüştünü ispat eder.
Fert, cemaatin doğal üyesidir. Gönüllü bir şekilde cemaate katılır ve cemaatin temel değerlerini kendisinde taşıyarak cemaatin yükselişine katkı sunar. Fert, cemaati kuran, cemaatin gelişimine katkı sunan ve cemaatin yeni fertleri eğitecek seviyeye çıkışına vesileler sunan kişidir.
Fert, kendi potansiyelini, cemaat içinde açığa çıkarır ve kendi olgunluğunu, yararlı ve hayırlı işler yaparak kendi karakteri kılar. Fert, cemaate bağlıdır. Bu bağlılık, gönüllü olduğu kadar değer eksenli ve kendi inançlarının inşa ettiği temel ilkelerle sınırlıdır. Yani fert, cemaate köle değildir. Cemaatin bir ferdi olarak cemaatin aynı zamanda temel eksenini inşa eden kişi olarak işlevsellik kazanır.
Fert, iman ederek kendi varlığını kendisinin inançlarının ilkeleri üzerine inşa eder. Ferdin kendisine ait sorumluluğu ile cemaate karşı sorumluluğu aynı düzleme sahiptir. Ferdin sorumluluğu aynı zamanda cemaate karşı duyduğu sorumluluğun da temelini işaret eder.
Din, insanın yaşamını içinde sürdüreceği değerler skalası sunar. Bu değerler, kişinin hem karakterini ve hem de davranış kalıplarını kendisinin dışında belirleyerek bencilliğin girdabına düşmesine engel olur. Fert, dinin kendisine sunduğu bu hayatın anlamlı boyutunu kendisi için bir şahsiyet kılarak kendi varlığının anlamını inşa eder. İşte bu inşa edilmiş anlam aynı zamanda cemaatin kurucu harcını teşkil eder. İslam’ın ferdi de cemaati de aynı temel ilkelerle sorumlu kılınmıştır. Cemaat, aynı değerlere, aynı ilkelere ve aynı hukuki zemine yaslanan fertlerin, birlikte var olmalarını sağlayan çatıdır. Cemaati işlevsel kılan ise cemaatin temel değerlerini taşıyan fertlerin olgunlaşarak, cemaati bir adım daha temsiliyet makamına çıkarması ve örneklik düzleminde başka insanların da bu değerlerle buluşmasına zemin oluşturmaktır.
İslam cemaatini kuran temel ilke, iman ve ilahi hükümler/emir ile nehiylerdir. Kelime-i tevhit, imanın temel umdelerini belirlerken, Kelime-i Şehadet ise hem tevhidi ve hem de peygamber örnekliği üzerinden eylemin niteliğini de belirlemektedir. İşte cemaat bu Kelime-i Şehadet üzere kurulu olma zorunluluğu taşımaktadır.
Cemaati, toplumdan ayrıştıran en temel özellik ise; toplum, farklı inanç ve değer kümelerine ait olan bireylerin hukuk düzleminde bir arada olma hüviyeti iken, Cemaat ise; fertlerinin aynı değer kümesine ve aynı eylem düzlemine sahip ama kendi karakteristik özelliğini yansıttığı gönüllü katılım sağladığı bir topluluktur. Topluluk ile toplum arasında da bariz bir fark vardır. Cemaat, gönüllü bir topluluk olma vasfını taşıdığı gibi temel ilkeler bağlamında da bir bağ kurarak gönüllü bir hiyerarşi içinde bütünlüğü taşıyandır.
Müslüman ferdin temel değerler skalası ile içinde var olduğu cemaatin temel değerler skalası ferdin imanının ve inancının uzantısıdır. Bu yüzden fert, gönüllü olarak cemaatin temel kurumunu gönüllü destekler ve uzantısı olmaktan mutlu olur.
Müslüman cemaatler kavramı bile sosyolojik bir gerçekliğe aidiyeti bağlamında bir anlam kazanır. O yüzden Müslümanların tek bir cemaati vardır. Bu ilkesel bir bütünlüğü işaret eder. Bu büyük cemaatin alt birimleri ise başka bir kavramı kullanmak hoş olmayacağı için alt bir anlam kümesi bağlamında cemaat kavramı kullanılır. Böylece her camiinin kendine ait bir cemaati olduğunu ifade etmek sorunlu olmaz!
Bu noktada güçlü bir müslüman cemaati kurmak, güçlü müslüman bir ferdi inşa etmekle mümkündür. Bu temel gerçeği görerek müslüman ferdin inşa edilmesinde gerekli olan adımları atmaya yönelik bir irade beyanı aslidir. Nasıl ki cemaatten bireyselliğe bir kayış üzerinden cemaat işlevsizleşti ise ferdin, yeniden iman ve İslam ile buluşturularak kendini yeniden inşa etmesine yardımcı olarak cemaati daha güçlü ve daha işlevsel kılacak bir zeminin kurulması da mümkün olur.
Modern birey ve modern toplum, fayda temelinde bir araya gelir…
Fayda yoksa bir arada olmanın da bir anlamı olmamaktadır. Çıkar ve haz merkezli bir dünyada yaşamak ve buna göre benliğini inşa etmenin getirdiği sorunlar, toplumsal sorunların da merkezini işaret eder. Bireyin, kendi çıkarı dışında bir toplumsal sorumluluk üstlenmemesi ise toplumsallığın en önemli sorununu gösterir.
Birey ile fert arasında kavramsal zemin açısından bir dünya görüşü farklılığı yatmaktadır. Müslüman fert, çıkarcı ve hazcı olamaz, olsa müslüman kalamaz!
Ferdin eğitimindeki ilk hamle mevcut dünya görüşünün deşifre edilmesi ve taşıdığı anlam koordinatları doğru bir zeminde konumlandırılarak eğitime tabi tutulmalı ki fert, hangi dünya görüşü içinde biçim kazandığını anlasın ve kendisini yeni bir dünya görüşü; müslüman dünya görüşüne göre yeniden biçimlendirecek bir eğilime ve eğitime hazır hissetsin… Bu dünya görüşünü sahici ve sahih bir şekilde öğrendikten sonra cemaatin üzerine kurulu olacak dünya görüşü ve onun değerler skalasını da idrak ederek hem kendi benliğini bu müslüman dünya görüşüne göre yeniden şekillendirecek ve hem de cemaatini, hangi sosyal ilkeler üzerine kuracağını kavrayarak güçlü ve yıkılmaz bir cemaatin kuruluşuna aracılık edecektir.
Bu noktada şöyle bir soru akla düşecektir: iyi de zaten biz müslüman bir dünya görüşüne sahibiz. Fertlerimiz ve cemaatlerimizde bu dünya görüşü içinde var olmaktadırlar, sorun nerede?
İçinde yaşadığımız dünyada bir karma eğitim sistemine sahip olduğumuz unutulmamalı… Ayrıca farklı bir dünya görüşünün ürettiği kültürel dokudan besleniyor, eğitiminden geçiyor, iktisadi ve siyasi örgütlenmelerine katılıyor ve bunları yaparken de sanki bir dünya görüşü yokmuş gibi davranmayı da alışmış ve öğrenmiş durumdayız. İşte tam olarak sorun burada açığa çıkıyor. Müslüman, kendi dünya görüşünü kabul ediyor, inanç düzleminde bir sorun yaşamıyor. Ama pratik yaşamda başka bir dünya görüşünün ürettiği vizyon ve kurallar dünyasında var olmayı da sürdürme zorunluluğu hissediyor. İşte zaten cemaatten bireyselliğe geçişi sağlayan şey de bu yapının kendisidir.
Müslüman entelektüel ve âlimlerin bu kaotik zemini doğru tespit ederek bu kaotik zeminden çıkışı sağlayacak bir bilinç inşasına yönelmeleri elzem görülmelidir. Müslüman aydınların sınıfta kaldığını ilan etmekten gocunmamak lazım… Ama entelektüel ve âlimlerin, bu kaotik zeminden çıkış için gerekli olan düşünce ve ilkeleri istişare ile yeniden gündemleştirmeleri, fertlerin bu düşünce çerçevesinde yeniden eğitilmeleri, kaotik zeminin farkındalığına sahip olarak, ondan artık etkilenmeme adına bir irade sahibi olmalarını sağlamak kalıcı bir zemine sahip olmayı beraberinde taşır.
Tam burada, eski yapıları dağıtmak yerine bu yapılar üzerinden yeni durumu işlevsel kılmanın bir yolunu yordamını bulmak konusunda düşünce üretmek daha makul ve işlevsel olacaktır. Bir şeyi dağıtmak kolay ama onu toparlamak her zaman daha zor olmaktadır.
Cemaat için fert elzemdir. Fert için cemaat olgunlaşma iradesi ve beyanıdır. Cemaat olmadan fert olgunlaşma evrelerini aşamaz! Ama sağlam fertler olmadan da cemaat üzerine kurulacak direkleri bulamaz! O zaman fert ve cemaat iki ayrı şey değil, aynı şeyin iki yüzü ve birbirini tamamlayan bütünlüğü olarak görmek daha anlamlı ve işlevsel olacaktır. Ferdin, kendini aşarak biz olması, cemaatin mayasıdır. Bu biz, büyüyerek bizin içine bütün bir insanlığı da alabilecek düzeye erişmeli ve bunu hedef kılmalıdır. Ben, zaten insanlığı bir bütün olarak totalde içinde taşımaktadır. Mümin kişi, diğer bütün insanları kendi içinde anlamlı bir zemine sahip kılabilir. Yaratılmış her varlığı yaratılmışlığı bakımından sevgiye mazhar bulmak Yaratıcıya yönelik imanımızın şuur ile taçlanmasını sağlar.
Modernliğin ürettiği kültür üzerinden sürekli Müslümanları eleştiriye tabi kılan kültürel dokunun ürettiği kavramsal şemayı elimizin tersiyle itmeli… Müslümanlara yönelik yaptıkları suçlamaları, taktıkları sıfatları yüreğimizin en temiz saflığı içinde yok saymayı öğrenmeli ve sadece ilahi rızaya ayarlı bir yaşamın verdiği huzur ve sükûnu arayarak cemaati sağlam bir zemine yaslandırmalıyız. İşte o zaman gerçek bir fert ve gerçek bir cemaati kurma irademiz işlevsellik kazanır.
Müslüman, şartlar ne kadar ağır olursa olsun, asla pes etmez, kötümserliğe düşmez ve peşinen yenilgiyi kabullenmez… Müslüman, fert olarak imanının somut bir karakteri, sosyal yaşamda da karakterinin tam bir temsiliyetini inşa ederek cemaatini sağlam temeller üzerine kurar. Bu, bugün de mümkündür. Bunu ispat ise bugün yaşayan her müslüman üzerine bir vecibedir.